Dennis Ross
Başkan Bill Clinton'un Ortadoğu özel koordinatörlüğü, Başkan George Bush'un Dışişleri Bakanlığı'nda Politika Planlama Direktörü olarak görev yaptı.
TT

Bölgedeki gerginliğin azaltılması toplu bir ihtiyaçtır

Ortadoğu’da bilinmez sularda yüzüyoruz gibi görünüyor. Daha önce bir ülkenin komşularına karşı yapabileceği eylemleri kısıtlayan kurallar ya da teamüller vardı ama görünüşe bakılırsa bunlar sona erdi. İran’ın ülkelerine değil de kendisine bağlı işbirlikçi milis güçleri kullanması diğer ülkeler açısından çok tehlikeli olduğu için bölgesel ve küresel reaksiyonlara yol açabilecek türde tehditlerin sınırlarını aştı. Bu aşamada ve özellikle de Aramco saldırılarının ardından ne tür saldırıların çok güçlü tepkilere yol açacağı açık değil. Trump yönetiminin ABD’nin bölgenin güvenliğine bağlı uzun vadeli çıkarlarını koruma konusundaki isteksizliği artarken şüpheler, belirsizlikler, yanlış hesaplamalar yapma olasılığı da artıyor.
Başkan Trump’ın haziran ayında, mademki biz petrolümüzü Körfez’den temin etmiyoruz o halde bölgedeki petrol arzını korumak petrolü bu bölgeden temin eden (ABD’nin değil) ülkelerin temel sorumluluğudur şeklindeki açıklaması ile gönderdiği mesaj ABD’nin bu yeni tutumu açısından önemlidir.
Trump bu açıklaması ile Ocak 1980 yılında eski ABD Başkanı Jimmy Carter tarafından deklare edilen ve ABD’nin Körfez’de büyük bir ulusal güvenlik çıkarına sahip olduğu, bu nedenle gerektiğinde bölgedeki çıkarları ve ortaklarını korumak için harekete geçeceğini belirten Carter Doktrini’ni tersine çevirdi.
Carter’dan sonra göreve gelen her ABD başkanı bu doktrini benimsedi. Ancak görünen o ki, Başkan Trump bunu yapmak istemiyor. İran’ın ABD’ye ait bir İHA’yı düşürmesi ve Suudi Arabistan’ın önemli petrol tesislerine saldırı düzenlemesine karşılık açık veya gizli askeri tepkiler vermekten kaçınmasının yanısıra, güvenlik çıkarlarımızın artık çok daha sınırlı hale geldiğini belirtiyor. Dolayısıyla İran’ın gittikçe daha cüretkar hale gelmesine şaşırmamalıyız.
Durum yalnızca İran’ın bölgedeki cüretkarlığı ile sınırlı değil. İran, provakasyonlarına karşı ABD’nin vereceği tepki hakkında endişe duymadan komşularına karşı hareket etme hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Çünkü İran artık bölgedeki dostlarını koruyan ABD’nin caydırıcı şemsiyesinden korkmuyor. Buna ek olarak; Trump’ın anlaşma imzalama isteğine bakarak İranlı liderlerin, Trump’ın sert ekonomik baskılarına karşılık yapacakları baskının, kendisini geri adım atmaya zorlayacağına yönelik kanaatleri de artıyor.
Gerçek şu ki; Trump’ın, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 4 maddesini (Trump’ın yalnızca Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan çekildikten sonra tekrar uyguladığı değil, 2017 yılında yürürlüğe giren yaptırımları da kaldırmayı kabul etmesine bağlı) kabul etmeye hazır olduğuna yönelik söylentiler, Trump’ın gerginliği azaltma ve İran’ın üzerindeki ekonomik yükü azaltmaya hazır olduğuna işaret ediyor.
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ise mayıs ayında yaptığı açıklamada; ABD’nin İslam Cumhuriyeti’ni zayıflatmak, müzakare masasına dönmeye zorlamak ve daha fazla taviz vermesini sağlamak için kendisine ekonomik baskı yapmaya çalıştığını dile getirerek, İran’ın kendisine duyduğu güvene ve yakın zamanda atacağı adımlara üstü kapalı değindi. Yalnızca bu baskıların başarısız olacağını değil aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti’nin sahip olduğu gücünü artıracağını da açıkladı. O günden bu yana 2 ayrı olayda petrol tankerlerine nasıl saldırdığına, Irak’taki işbirlikçi milis güçlerine Bağdat’ın kuzeyinde ABD güçlerinin bulunduğu üslere saldırmalarını, Yemen’de Husilerin silahlı insansız hava araçları (SİHA) ile Suudi Arabistan’ın havaalanlarına ve petrol tesislerine saldırılar düzenlemelerini  sağladığına tanıklık ettik. Hatta SİHA’lar ile İsrail’e saldırmaya hazırlandığı ama İsrail’in ondan önce davrandığı da biliniyor. Dünyanın petrol arzının % 5.5’inden sorumlu Saudi Aramco şirketine ait petrol tesislerine İHA’lar ve Cruise füzeleri ile düzenlenen saldırının arkasında da İran’ın olduğu kesin.
Devrim Muhafızları komutanlarının 2 Ekim’de düzenlenen yıllık toplantısında yaptığı açıklamada ise Dini Lider, ABD’nin üst düzey baskı kampanyasının etkisiz kaldığını, İran’a diz çöktürmekte başarısız olduğunu ve hiçbir zaman bunu başaramayacağını kendinden emin bir şekilde açıkladı.
İran sadece ABD baskıları ile başa çıkmakla kalmadı. Tam aksine bundan dolayı sorunlar yaşayan ABD’nin kendisi oldu. ABD’nin politikaları bizzat “kendisi” için sorun oluşturmaya başladı. Bunun yanısıra İranlı bir gözlemcinin belirttiği gibi İran’a uyguladığı “etkili önlemler” ABD’yi etkiledi. Nitekim İran’ın, Macron’un 4 maddeden oluşan önerisini reddetmesi de Dini Lider’in, şu an gerilimi azaltma ihtiyacı hissetmediğine işaret ediyor.
Fransız yetkililere göre Cumhurbaşkanı Ruhani, 2017 yılında uygulanmaya başlanan yaptırımların kaldırılması, petrolünü satabilmesi ve hiçbir kısıtlama olmadan gelirlerine sahip olması karşılığında İran’ı, Ortak Eylem Planı’na bağlı kalmaya dönmeye, nükleer mesele ile ilgili uzun vadeli bir çerçeveyi görüşmeyi kabul etmeye, bölgede çatışmalardan kaçınmaya zorlayan 4 maddeyi kabul etti.
Bu 4 madde İranlılardan çok az şey yapmalarını istiyor. Yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer anlaşma sınırlarına dönmeleri, bölgesel gerilimleri azaltmaları, nükleer meseleye ilişkin uzun vadeli bir çerçevenin parçası olacak ek protokolü onaylamaları isteniyor. Bunların hiçbiri için İran’ın gerçek tavizlerde bulunması gerekmiyor. Ama buna karşılık kendisine uygulanan yaptırımlar kaldırılacak.
Daha da ilginç olan nokta ise İranlıların, Macron’un 2 lider arasında düzenlenmesini önerdiği  (BaşkanTrump’ın isteği de buydu) toplantıyı kabul etmemiş olmalarıdır. Bunun nedeni de Ruhani’nin ABD’nin toplantıdan önce yaptırımları kaldırmasında ısrar ederken, Trump’ın bunu ancak toplantıdan sonra yapabileceğini belirtmesiydi.
Fransa’nın 4 maddelik önerisinin gerçekleşmemesinin arkasındaki gerçek neden sadece bu ise, yakın bir zamanda anlaşmaya varılması muhtemeldir. Ülkelerin paralel olarak bunu kabul etmeleri ve ugulamaları zor değil. Ancak bunun başka nedenleri de olabilir. Belki de Trump gerçekten böyle bir uzlaşıya hala hazır değil veya Hamaney ABD yönetimi üzerindeki baskıyı kaldırmaya hazır değil.
Burada asıl tehlikeli olan nokta, içeride baskılar yaşadığı bir dönemde İran’ın daha da ileri gidip Trump’ı kışkırtmaya çalışma ihtimalidir.
Gerginliğin azaltılması herkesin çıkarınadır. Bu yüzden İranlıların; bölgedeki mevcut belirsizlğin kendileri için de tehlike oluşturduğunu, zannetikleri kadar güçlü olmadıklarını, baskıyı arttırmak yerine azaltmanın onların çıkarlarına olacağını anlamaları gerekiyor.
İran Dini Lideri, yaptırımların sonunda son 20 yıldır sürekli vurguladığı hedefi gerçekleştirebileceğini ve İran’ın kendi kendine yeterli bir ülke olmasını sağlayacağına inanıyor olabilir.
Ancak gerçekte İran’ın maruz kaldığı ekonomik zorluklar ülke içerisindeki umutsuzluğu arttırıyor ve onu engelliyor.
Mevcut durumu daha da tehlikeli hale getiren ise, tek bir hatanın bile bölgede geniş çaplı bir çatışmayı başlatma potansiyeline sahip olmasıdır. İranlılar da bu tür bir çatışmanın sonuçlarına karşı korunaklı değiller.
Sonrasında pişman olmak yerine şimdi akıllıca hareket etmek daha iyidir.
 *Şarkul Avsat’a özel