İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

İran ve haydut alüminyum füzeler

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo İran’ı haydut bir devlet olarak tanımladığında doğrusu mübalağa etmiyordu. Aksine bu üst düzey ABD’li yetkili, bölgede ve dünyada köklü bir huzursuzluk faktörünü temsil eden bir kötülük odağının gerçek yüzünü ve sonuçlarını tanımlıyordu.
Pompeo bu açıklamayı, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terörle mücadele çabalarına ilişkin yıllık raporunu açıkladığı basın toplantısı sırasında yaptı. Bu bağlamda, Tahran’ın el-Kaide unsurlarına topraklarında ikamet etme izni vermeye devam ettiğini, dolayısıyla silah ambargosunun kaldırılmasının kendisini küresel terörizme verdiği destek yolunda ilerlemeye teşvik edeceğine ve azmettireceğine de değindi.
Gün geçtikçe dünya aynı kesin sonuca ulaşıyor: İran haydut bir devlettir. Yönetimi terörü desteklemektedir. Ne verdiği sözler güvenilir ne de vaatlerine sadıktır. Bunun bir kanıtı da Fransa’da siyasi mülteci olarak yaşayan eski bir İranlı yetkilinin, İran’ın füze cephaneliği hakkında ifşa ettiği yeni sırdır. Hiç kimse şu ana kadar İran’ın füze cephaneliğinin boyutlarını bilmese de  hedefinin ne olduğunu biliyor: İleride nükleer başlık taşıyabilen balistik füzeler üretmek.
Birkaç gün önce Reuters haber ajansının üzerindeki perdeyi araladığı rapor, İran'ın uluslararası toplumu manipüle etme faaliyetlerinin tüm hızıyla devam ettiğini, gizli askeri ve nükleer tesislerinin açıklanandan daha fazla olduğunu bildirdi. İran’ın kuzeydoğusundaki Kuzey Horasan bölgesinde ve İran toprakları altındaki boksit rezervuarının yakınında bir alüminyum üretim kompleksi bulunduğunu açıkladı. İran hükümeti bu kompleksi, alüminyum madeni üretimini artırma çabalarının temel bir parçası olarak takdim ediyor ama acaba kendisine inanan var mıdır?
İranlı yetkili verdiği ayrıntılarda söz konusu mevkiinin, İran Devrim Muhafızları’nın kurduğu ve İran balistik füze programında kullanılması için alüminyum tozu üreten en büyük gizli tesise ev sahipliği yaptığı bilgisini veriyor. Alüminyum tozu, füzelerin fırlatılması için gerekli katı yakıtı kullanan fırlatma araçlarının üretiminde kullanılan ana bileşendir.
Çelişki, İran’ın anlattığı tüm hikayelerde, özellikle de savunma amaçlı olduğunu öne sürdüğü füze programına ilişkin hikayesinde, her zaman görülmüş ve ispatlanmıştır. Çünkü gerçekler, İran’ın gizli (ya da kendisinin gizli olduğunu sandığı) bir ajandası olduğunu pekiştirmektedir. Herkes bu füzelerin saldırı amaçlı olduğunu ve İran’ın bu sayede bölge ve dünyadaki güç dengelerini değiştirme niyetinde olduğunu biliyor.
Dünyanın ve İran’ı destekleyen güçlerin, uzaya uydu taşıyan füzeyi fırlattığı gün oyunun kurallarının değiştiğinin farkına varmaları gerekirdi. İran’ın füze programının, öncelikle komşularına yönelik nüfuzunun geleceği hakkında tehlikeli yansımaları, daha sonra yakın ve uzak geri kalan coğrafi çerçeveler üzerinde aksi etkileri olacağını bilmelilerdi.
İran, yerel üretimi olan balistik bir füze aracılığıyla 22 Nisan’da uzaya bir uydu gönderdiğinde dünya sessiz kaldı. Oysa bu adım, 2015 yılında alınan ve “İran'a nükleer savaş başlığı taşıyabilen füze geliştirilmesini sağlayacak hiçbir faaliyette bulunmama çağrısını” içeren 223 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının açık ve net bir ihlaliydi.
Eski ABD Başkanı Barack Obama'ya ülkesini ve dünyayı İran ile nükleer anlaşma adı verilen çağdaş tarihin en büyük aldatmacası ile karşı karşıya bıraktığını söyleyen var mıdır? Neden bunu yaptığını söylüyoruz?
Çünkü kendisi anlaşma gereği İran’ın Humeyni'nin devriminden bu yana ABD’de alıkonan milyarlarını serbest bırakırken İran, tam olarak 2015’te askeri amaçlarla kullanmak için alüminyum üretimine başlamıştı. Bunu, Halkla İlişkiler Başkanı ve Yasama İşleri Başkan Vekili Ofisinde Parlamento İşlerinden Sorumlu Temsilcisi Emir Moghaddam öne sürüyor. Söz konusu ofis, o dönemde İran’ın bazı ekonomi politikalarını denetliyordu. Moghaddam bu denetleme sırasında, yaygın yolsuzluğun boyutunu meydana çıkardığı için kargaşa çıkarmakla suçlandı ve Fransa’ya iltica etmek zorunda kaldı.
Reuters’ın yayınladığı bu son felaket rapor, Arap dünyasının dostu olduğunu iddia eden, öte yandan İran’a hızlı ölüme neden olan maddeler sağlayan birden fazla ülkenin pozisyonlarına ilişkin birçok soru işareti yarattı
Sözgelimi, 2010 Eylülünde Singapur makamları, Çin'den İran'a giden 302 varil alüminyum tozu sevkiyatını durdurmuştu. Bu durumda, Pekin’e kimin safında yer aldığını, Washington ile diğer uluslararası karar alıcı başkentlere hükmeden ölümcül pragmatizmin ona da mı hakim olduğunu sormaya hakkımız yok mu?
ABD ve İran karşıtı politikalarına karşı politik entrikanın yüzlerinden biri olarak gizli İran-Çin işbirliğini anlayabiliriz. Ancak, ne aklın aldığı ne de adalete sığmayan, anayasası açık ve net bir şekilde barışçıl bir ülke olduğunun altını çizen ve askeri maceralara girmesini yasaklayan  Japonya’daki şirketlerin söz konusu tozu üretmesi için İran’a gerekli ham maddeyi sağlamasıdır. Nitekim, yükselişe geçen yeni Japon sağcı akım, zaman aşımına uğradığı gerekçesi ile güçlü bir şekilde bu anayasayı değiştirmeye çalışıyor. Bu, Japonya’nın bir şekilde İkinci Dünya Savaşı öncesine dönmek istediği anlamına geliyor.
Birçok Avrupa ülkesinin tutumundaki ikiyüzlülüğü açığa çıkaran asıl büyük felaket, tanınmış Alman sanayi şirketlerinin İran'ın füze fabrikasına ekipman tedarikinde bulunduklarına dair yüksek sesle dillendirilen söylentilerdir. Dolayısıyla, pozisyonları elemek ve kimin dost kimin düşman olduğunu belirlemek gerekiyor, ki bu kolaydır. Asıl zorluk, daha tehlikeli ve zararlı olan dost-düşmanların tutumudur. İran Deniz Kuvvetleri’nin içinde bulunduğumuz haziran ayı ortalarındaki son uzun ve kısa menzilli Cruise füze denemesi, İran’ın son denemesi olmayacak. 700 kilometre menzile sahip füze denemesinden sonra İran kesinlikle durmayıp daha uzun menzilli ve tehlikeli füzelere sahip olmaya çalışacaktır.
Peki, bundan sonrası nedir?
Başkalarına güvenmek ve dert yanmak kendini küçük düşürmektir. Bu yüzden, Arapların birlikte düşünmesi, farkındalıklarına geri dönmeleri, kanla abdest alanlarla yüzleşme çabalarını koordine etmeleri gerekiyor.