İstemi Yılmaz
TT

Türkiye İsrail’le normalleşemeye hazır

Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) ilişkilerini düzeltmesi bölgede “normalleşme rüzgarının” daha gür bir şekilde esmesine olanak sağladı. Mısır ve Yunanistan ile istikşafi diplomatik toplantıların hemen ardından gelen Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan’ın Ankara ziyareti, “Türkiye tam rekabet stratejisinden diyalog siyasetine mi geçiyor?” sorusunu akıllara getirdi. Özellikle yaşanan ekonomik sıkıntılar ve Türk Lirası’nın dolar karşısında erimesinin ardından BAE’den gelen 10 milyar dolarlık yatırım sözü, “Ankara’nın kalbine giden yolun ekonomiden geçtiğini” gösterdi.
Mısır, Yunanistan, BAE... Peki sırada kim var?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Katar gezisinde pek de tesadüfi olmayan sorulara verdiği yanıtlara bakarsak normalleşme siyasetinin bir sonraki muhatabı İsrail olacak. Doha ziyareti sonrası bir gazetecinin İsrail ve Mısır’la normalleşme ihtimalini sorması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “Böyle bir süreç İsrail’le ilgili de niye olmasın. Çünkü biz bir barış dünyası içerisinde, barışın egemenliği için çalışıyoruz ve bölge barışı için de bunu isabetli buluruz, hayırlı buluruz. Geçmişte benim İsrail ile görüşmelerim oldu. Fakat İsrail’in bu noktada, bölgede Filistin politikası üzerinde daha hassas davranması gerekir. Kudüs üzerinde, Mescid-i Aksa üzerinde hassas davranması gerekir. Buradaki hassasiyetleri gördüğümüz anda biz de elimizden geleni yaparız, adımlarımızı da atarız.” Cumhurbaşkanı, gelen sorular üzerine karşılıklı büyükelçi atamalarının da olabileceğini söyleyerek sonraki adıma dair ipucu verdi. Bu noktada Cumhurbaşkanı’nın “Filistin” şartı koşması normalleşme için bir engel değil. Zira Ankara daha önce Tel Aviv yönetimi için “terör devleti”, “şımarık”, “küstah” gibi tanımlamalar kullanıyordu. Geçmiş ifadelerle karşılaştırıldığında Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları İsrail’le görüşmelere “yeşil ışık yakmak” şeklinde değerlendirilebilir. 
Aslında Türkiye 2020 baharından bu yana İsrail’le ilişkilerini düzeltmeyi bir dış politika hedefi olarak belirlemişti. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşadığı enerji gerilimi, Atina’nın saflarına AB, Fransa, Güney Kıbrıs, Mısır, BAE ve İsrail’i eklemesiyle dengesiz bir hal aldı. Ankara, karşısındaki bloğun gün geçtikçe büyümesini tehlike olarak gördü ve karşı cepheyi parçalamaya koyuldu. Önce Yunanistan ile görüştü, ardından Mısır ve şimdi de BAE. Hedef İsrail’i de Türkiye’nin Doğu Akdeniz merkezli tavizlerine ikna etmekti. Fakat gerek Filistin’e yönelik saldırılar gerek İsrail’de sürekli tekrarlanan seçimler Ankara’yı süreci ağırdan almaya zorladı. Neticede İsrail’de Benyamin Netanyahu’nun sandıkta kaybetmesiyle ilişkileri yumuşatma fırsatı doğdu.
Naftali Bennett’in başbakanlığa gelişi sonrası Ankara, yeni İsrail liderini etkilemek adına harekete geçti. Temaslar ilk meyvesini geçtiğimiz ay İstanbul’da tutuklanan İsrailli bir çiftin, Tel Aviv’den gelen telefonun ardından serbest bırakılmasıyla verdi. Böylece iki ülke arasındaki kırılgan ilişkiler -en azından şimdilik- güven testinden geçti. Her ne kadar Bennett de Netanyahu kadar “şahin” bir siyasetçi olsa da Türkiye’nin asıl şans İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un varlığı. Herzog, Ankara’ya diğer İsrailli siyasetçiler kadar menfi yaklaşmıyor.
Bugün gelinen noktada İsrail, Türkiye’den Hamas üyelerinin ülkeyi üs olarak kullanmasını engellemesini istiyor. Tel Aviv’e göre 21 Kasım’da Kudüs’te gerçekleştirilen 1 kişinin öldüğü 4 kişinin de yaralandığı silahlı saldırı, Türkiye’deki bağlantıları bulunan bir Hamas üyesi tarafından gerçekleştirildi. Ankara daha önce Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile arayı düzeltmek adına İstanbul’daki Müslüman Kardeşler üyelerine desteğini azaltmış, örgütün korsan yayınlarını durdurmuştu. Bir benzerinin Hamas üyeleri için de gerçekleşmesi şaşırtıcı olmaz. Erken seçim ihtimali de göz önünde bulundurulduğunda Ankara’nın perde arkasından seçmenleri rahatsız etmeyecek adımlar atması gerekiyor. Sonuç olarak Tel Aviv-Ankara hattında normalleşme uzak bir ihtimal değil.