Memun Fendi
TT

‘Batı'nın Çöküşü’ ve Dış Politika

Geçen hafta El-Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib’in yanında taşıdığı kitabı ve yeni medyanın bundan nasıl bahsettiğini yazmıştım. Bugün ise Batı'nın, özellikle de Arap ülkelerinin ABD ile olan dış ilişkilerinin biçimine ilişkin algılarını etkileyen popülist bir varsayım olarak Amerikan imparatorluğunun çöküşünü kaleme alıyorum.
Mesele sadece Araplar ile ilgili değil. Neredeyse tüm dünya, özellikle Çin'in Amerikan hegemonyası ve tek kutuplu küresel sistem için rakip bir güç olarak ortaya çıkmasından sonra, küresel sistemdeki güç merkezlerinin değişimlerini düşünmekle meşgul.
Bu değişen koşullarda, özellikle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yayılması ve ardından gelen küresel ekonomik gerilemeden sonra, dünyanın büyük resmiyle ilgilenen kesimlerin kaygıları arttı ve Amerikan imparatorluğunun çöküşüyle ​​ilgili konuşmalar fazlalaştı. Peki, bu düşüş kaçınılmaz mı? Şu andan itibaren başlarsa, ABD’nin çöküş süreci kaç yıl sürer?
Paul Kennedy, şu anda bilim insanlarının ilgilendiği 1987 tarihli Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri adlı kitabında, milattan sonra 1500'den modern çağa kadar imparatorlukların çöküşünün nedenlerini kaleme aldı. Bunun nedenini daha çok, sömürge topraklarına yaptığı harcamaların bir sonucu olarak emperyal devlet içinde ekonomik durgunluğa yol açan yayılmacı emperyalist harekete bağladı. Bu hipotez, 1980’lerin ABD’sinin 1910’ların Britanya'sına benzediği ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ve bunun bağlı olarak ABD’nin gücünün artmasının beklenmediği fikrini güçlendirdi. Bu açıklamaların üzerinden yaklaşık yarım yüzyıl geçmesine rağmen, bazıları hala Amerikan yayılmasının bir sonucu olarak Amerikan hegemonyasının çöküşüne mutlaka tanık olacağımıza inanıyor mu? Yoksa tabloyu farklı görmemiz için karşılaştırma yapabileceğimiz Britanya’nın başka bir imparatorluk tarihi var mı?
Britanya İmparatorluğu'nun 18. yüzyılın ikinci yarısında en önemli kolonilerinden Kuzey Amerika’daki kolonilerini kaybetmesinin ardından güçlendiği söylenebilir. 4 Temmuz 1776'da Kuzey Amerika’daki 13 eyalet İngiliz İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını ilan etmişti. Ancak tarihi hakikat, İngiltere'nin bundan sonra Asya'da, Mısır da dahil olmak üzere özellikle Hindistan'da ve Afrika'da yayıldığını gösteriyor. Bu yüzden Viktorya dönemi (1837-1901), imparatorluğun altın çağı olarak görülüyor.
Öyleyse, ille de Amerikan imparatorluğunun çöküşü ve dünya üzerindeki hakimiyetinin sona erişiyle karşı karşıya değiliz. Britanya İmparatorluğu'nun en önemli sömürgelerini kaybedip Viktorya döneminde güçlü Britanya'nın doğmasıyla bugünkü ABD'yi karşılaştırdığımızda, ABD'nin çöküşünden bahsetmeden önce bir yüz yıl daha bekleyebiliriz.
Bu açıdan liderlerimize popülist seslere kulak vermemelerini, dış politikalarını Başkan Biden'ın yaşlandığı ve ABD’nin başkanı gibi kocadığı gerçeğini baz alarak oluşturmalarını ve mutlaka doğu olarak Çin'e, Rusya'ya ve diğer yerlere yönelmemizi tavsiye ediyorum. Bu tür bir analiz, hüsnükuruntu olarak adlandırılır. Dış politikayı ciddi şekilde tartışan kurumlarımız olmadığı için bazı ülkelerimizde hüsnükuruntu ve popülizm dış politikanın itici gücü haline geliyor.
Gerçek şu ki, her kim ülkesinin dış politikasına ilişkin algısını bu hüsnükuruntu ve yanılsamalar üzerine inşa ederse, kendisini birçok büyük şoka hazırlasın. Tarihi yanlış okumak ya da tek bir perspektiften değerlendirmek bir felakettir. Ancak ülkelerin dış politikalarının dayandığı gerçek dışı varsayımlar ve algılar inşa etmek daha büyük felakettir.
Batı'nın ve Amerika'nın çöküşü, tarih bilgisi olduğunu iddia kabul edilebilir sözleri ve dedikoduları olabilir. Ancak popülist dedikoduya dayalı bir dış politika inşa etmenin maliyeti ve bedeli bölgedeki ülkelerimiz için kesinlikle ağır olacaktır.