Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Avrupa hayali çöküyor

Putin ve Batı arasındaki parmak ısırma oyunu, Euro bölgesindeki enflasyonun yüzde 10’a yaklaşmasıyla ve enerji fiyatlarının yüzde 40 artmasıyla hız kazanıyor. Avrupa hükümetlerinin vatandaşların elektrik faturalarındaki farkları ödemek için 100 milyonlarca euro ayırması, Fransa, İspanya, Çekya ve Romanya'da olduğu gibi -ki liste daha böyle uzayıp gidiyor- Almanya'da da protestoları frenlemeye ve öfke çığlıklarını bastırmaya yetmiyor.
Hayat pahalılığı gıda, giyim, ulaşım ve tüm yaşamsal gereksinimlere ulaşırken, maaşlardaki artışın önünde birçok engel var. Avrupa’da çözümler yavaş işliyor. Örneğin Fransa ve Almanya hükümetlerinin bu hafta yapılması planlanan olağan toplantısının, hazırlıkların henüz tamamlanmadığı gerekçesiyle ertelenmesiyle karamsarlık seviyesi arttı. Bu, iki taraf arasında bu tür görüşmelerin başladığı 1963 yılından, yani 50 yıldan beri eşi görülmemiş bir emsal olarak kayıtlara geçti.
Avrupa Birliği'nin (AB) iki kurucu ülkesi arasında çok gergin bir durum var. Kimyaları tutmayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz'u bir araya getirecek alternatif bir tarih üzerinde anlaşmaya varılması, önümüzdeki günlere dair Fransa'nın karamsarlığını daha da artırmaktan başka bir şey yapmadı.
Fransız gazetesi Le Figaro'nun yaptığı hızlı bir ankette, katılımcıların sadece dörtte biri, AB'yi güvenli kıyıya götürme konusunda Fransız-Alman ikilisinin ilişkisine iyimser baktığını belirtti.
İki büyük ekonomi arasındaki anlaşmazlıklar artıyor. Zira çözümlere ilişkin ortak bir vizyona sahip değiller. Almanya, Fransa olmadan Avrupa ülkeleriyle bir savunma projesi üzerinde uzlaşmak gibi tek taraflı adımlar atmaya başladı. Aynı zamanda uzun süredir Fransa ile oluşturduğu merkezi çekirdek yerine, AB içindeki küçük ülkelerle anlaşmalara ve bloklara güveniyor.
Alman-Fransız anlaşmazlığı eskiye dayansa da enerji krizinin ortaya çıkması, Rus doğalgaz musluklarının kapanması ve euronun değer kaybetmesi, iki komşunun çıkarlarının ne kadar zıt olduğunu gösterdi. Halkın öfkesini aşarak birlik yanlılarına ve onların romantik projelerine saldırmak için tarihi bir fırsat yakalayan sağ partilerin siyasi cedelleşmelerine varan iç baskılar hafife alınamaz.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un sivrilme eğilimi, son anketlerde sağ popülist Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) önemli derecede yükselişe geçmesine karşılık Scholz’un partisinin düşüşünün etkisini hafifletmedi. AfD, ‘Mama Merkel’in insani yaklaşımını, yüz binlerce göçmeni kabul etmesini ve bunun ardından gelen krizleri, salgınları ve ekonomik kayıpları puan toplamak ve popülist fikirlerini öne sürmek için iyi bir fırsat olarak gördü.
Fransa'da Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığına ulaşmasına ramak kalmıştı. Tüm tahminler bir dahaki sefere kazanma olasılığını artırıyor. Öte yandan İtalya’nın seçimi net bir şekilde, aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi’nin (FdI) lideri Giorgia Meloni’den yana oldu. Meloni, AB’nin göç konusundaki küresel sözleşmeden çekilmesini ve göçmenleri ülkelerine iade etmesini istiyor. Doğurganlık oranını artırma ve kürtajı ve eşcinsel evliliği önleme gerekliliğini duydukları için bu çağrılardan bazıları birçok muhafazakarı memnun edebilir. Ancak bu çağrıların dışarıdan bir görünüşü olduğu kadar içeriden de bir görünüşü var. İşte tehlike de tam burada yatmakta. Giorgia’nın AB’nin yardımına ihtiyacı var ve kısıtlı bir manevra alanı var. Ancak ona benzeyen Marine Le Pen başa gelirse, AfD bir dahaki sefere Almanya'da başarılı olursa, Macaristan Başbakanı Viktor Orban yine koltuğunda kalırsa ve son dönemde önemli bir ilerleme kaydeden İsveç Demokratları (SD) kazanırsa, çoğulculuğu küçük gören, farklılıktan korkan ve dar çıkarlarına uygun olacak şekilde dünyanın geri kalanıyla bağlantı kuracak tamamen bağımsız devletler şeklinde yaşamayı tercih eden yeni bir Avrupa'nın oluşumuyla karşı karşıya kalırız.
Avrupalıların Ukrayna savaşından sonra başlarına gelen en kötü şey, ABD’yi vekil kıldıkları gazdan petrole, gıdadan teknolojiye, hatta silahtan meşru müdafaaya kadar her şeye ihtiyaç duymalarıydı.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell bir yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Asıl sorun, biz Avrupalıların dünyaya aynı şekilde bakmamamız. Dolayısıyla ortak bir strateji kültürümüz yok. Ancak, AB'nin farklı nitelikteki tehditlere yanıt vermek için her bir üye ülkeye ihtiyacı olduğu gibi her bir AB üye ülkesinin de diğerine ihtiyacı olduğunu anlamamız gerekiyor."
Ne var ki Borrell böyle düşünürken, Almanya tam tersini yapıyor. Görünüşe göre en büyük Avrupa ülkesi, artık Fransız kaplumbağasının politikasından ve kısıtlayıcı ortaklıktan hoşlanmıyor. Kayıplar büyük. Ekonominin bir an önce eski gücüne kavuşması Almanya için en önemli hedef. Ekonomi konularında uzman Philippe Crevel,“Yavaş yavaş Almanya'nın etrafında Kuzey, Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinin talepleri arasında uzlaşma sağlamaya çalışan yeni bir AB şekilleniyor. Fransa’nın bu projeden kendisini soyutlamaktan kaçınması gerekiyor. Almanya, AB’nin 14 üye ülkesiyle anlaşarak bir füzesavar savunması elde etmeye karar verdi. Fransa ile ortaklaşa tank ve savaş uçağı inşa etme projelerini durdurdu” şeklinde açıklama yaptı. Bu durum, durdurulması güç bir bozulmaya işaret ediyor.
Birliği sona erdirmek isteyenler, Almanya gibi aslan payına sahip oldukları yeni bir formül üzerinde çalışanlar ve geçmişi yamamaya uğraşanlar arasında bölünen Avrupa acı çekiyor ve birlik rüyası çöküyor.