Hazım Sağıye
TT

Asıl olay İran’dır!

Ortadoğu, uluslararası basının manşetlerinden eksik olmuyor. Her türden başlığın yer aldığı bu manşetler, olayları tüm anlaşmazlıklarıyla ve başarısızlıkla sonuçlanan girişimleriyle özetliyor. Ancak bu olayların çoğu birbirinin tekrarı gibi görünüyor. Her birine daha önce de şu ya da bu şekilde tanık olduk. Bu durum bize, umudun yerini alan can sıkıntısından ve hayal kırıklığından başka bir şey getirmiyor. Bizi uyandırıp harekete geçirmesi gereken olaylar, uyuşukluğumuzu daha artırıyor.
Bazen güncel olaylarımız, abartılı bir şekilde uzatılmış sonlara veya kabul etmeyi reddeden bir ölüme benziyor. Ya da bu olaylar, daha önceki tamamlanmamış olaylardan beklenebilecek bazı yansımalardan ve eklerden ibarettirler. Çoğu zaman aynı mekandaki bu tantanalara bize sırtını dönen ve bizi görmezden gelen dış dünya eşlik ediyor. Lübnan-İsrail deniz sınırlarının çizilmesi gibi biraz farklı olan ve yeni bir şeyler içeren olaylara gelince, bunlar kamufle edilmiş gizemli olaylar olarak kalıyor. Gerçekte ne oldukları tahrif edilen bu gibi olayların aslının açıklanması yasaktır.
Genel olarak en önemli şey, birçok olayın çoğu durumda coğrafi sahneleriyle sınırlı kalmasıdır. Bölgemiz nadiren olayın gerçekleştiği ülke dışında diğer bir ülkeyi etkileyen bir olay üretir. Bu ise ne yazık ki kan ve tahrip gibi bedellerin ağırlığı gerçeğini değiştirmez. Herhangi bir kazanım ya da kazanım umudu olmaksızın maalesef bu bedeller ödenmeye devam ediyor.
İran tek başına başka bir hadisedir. Olayın bizzat sahibidir ve aslında olayın kendisidir.
Meşruiyetini kutsalın yorumuna dayandıran bu bölgede kadınların ataerkil bir tiranlık sistemine karşı ayaklanması ne normal ne de alışıldık bir durumdur. Kürtler başta olmak üzere azınlıkların merkezi bir tiranlık sistemine karşı ayaklanması normal bir şey değil. Fakat diğerlerinden farklı olarak İran olayının etkilediği geniş bir çevre var. Bugün İran, iyi bildiğimiz gibi, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Körfez’de varlık gösteriyor. Öyle ki -olur da gerçekleşirse- rejimin çöküşü, imparatorlukların çöküşü kategorisine veya dönem açan ve dönem kapatan savaşlar ya da büyük dönüşümler kategorisine dahil edilebilir. Böyle bir rejimin yıkılmasıyla, milyonlarca mazlumun üçüncü yolu ve kıblesi olduğunu iddia eden bir ideolojik rejim çökecektir. İran olayı şaşırtıcıdır ve olası yansımaları şaşırtıcı olabilir. Bunların hepsi, kimsenin fark etmediği yerden tarihe giren yeni olayların özellikleridir.
Şu anda söylenebilecek tek şey, biraz tereddütle ve aynı zamanda devrimcilerin öğretmenleri olarak görünebilecek şeylerden utanarak, değişim hareketi ve gidişatına daha faydalı olabilecek bazı tercihlerin açıklanmasıdır. Lider ekipler ortaya çıkarmanın gerekliği ve yeni fikirlerin daha fazla kristalize olması gibi hususlar bunlardan bazısıdır. Bu çerçevede özellikle etnik kökenlerin ve azınlıkların çok karmaşık sorunlarıyla ilgilenilmelidir. Durum ve sonuç ne olursa olsun, saf bir tarihsel olayla karşı karşıyayız. Bölgemizin yaşadığı iç savaşlara ve karşı devrimlere tekabül eden bir devrimin ve Arap ülkelerimizde alınan yenilgilerin ardından direnen “umut savaşının” önündeyiz.
İran yalnızca 86 milyonluk bir ülke ya da Afganistan, Ermenistan, Azerbaycan, Irak, Pakistan, Türkiye ve Türkmenistan’a sınırı olan yaklaşık 1,7 milyon kilometrekarelik alana sahip olması açısından önemli değildir. Bu önem, sadece petrol ve gaz gibi doğal zenginliklerinden, hatta kökleri çok eskilere dayanan ve etkileri Fars diyarından Güney Kafkasya’ya, Orta Asya’ya, Anadolu’ya ve Mezopotamya’ya kadar uzanan bir medeniyet ve kültürün beşiği olmasından da kaynaklanmıyor. İran’a bu önemi veren bir diğer neden 1979’taki devrimi ve yıkılması gereken Humeyni cumhuriyetidir. Karanlık bir çağı başlatan bu olay, Ortadoğu’nun on yıllardır aydınlık ve umut verici olarak bildiği her şeye karşı en büyük barbarca tepkiyi başlattı. Bu nedenle, nasıl Avrupa’dan Kuzey Afrika’ya ve Batı Asya’ya kadar Roma İmparatorluğu’nun sakinleri, kendi hayatlarının ve ölümlerinin haberleri olarak Roma haberlerini takip ettilerse, bugün biz de İran rejiminin çöküşüne tanık olmak için oradaki haberleri izliyoruz. Bu rejim er ya da geç düşecek.