“Kime kardeşsiniz?” sorusu birçok kardeşimize tuhaf gelebilir. Bazı kardeşlerimiz de böyle bir soruya öfkelenebilirler. Ama Kur’an’ın “ahun/kardeş” kavramına yüklediği anlamı bilenler bu soruyu yadırgamayacaklar hatta elzem görebileceklerdir. Çünkü kime kardeş olduğumuz önemlidir. Mü’minlere kardeş olduğunuzu zannederken farkına varmadan şeytana kardeş/yoldaş oluverirsiniz. Bu nedenle kısaca kavramın Kur’an-ı Kerimde kullanılışına göz atıp kardeşliğin gereklerine de değinmeye gayret edeceğiz.
Kur’an ıstılahında ( اخٌ/kardeş) kelimesi farklı anlamlarda kullanılır. Aynı anne-babadan yahut ikisinin birinden kardeş olan, kavim, kabile kardeşliği, şirk ve inanç kardeşliği, İslam’da din kardeşliği, sevgi ve meveddet kardeşliği, sütkardeşliği. Bunların yanı sıra aynı anlayışta, düşüncede, aynı yolda olanlar ve dost benzer olanlar da kardeş olarak ifade edilir. Kur’an’da bu kadar çok çeşit kardeşten bahsedildiğine göre tekrar sorumuza geri dönelim siz kime kardeşsiniz? Ya da kendimizi de katarak soralım biz kime kardeşiz? Bir soru daha sorarak konuyu biraz daha genişletelim. Nasıl bir kardeşiz?
Kur’an’ı Kerimde, Yusuf ve kardeşleri, Hud, Salih, Lut, Şuayb ve kardeşleri, Musa ve kardeşi Harun, Habil ve kardeşi Kabil gibi kardeşlerden bahsedilir. Bizim kardeşliğimiz, kendilerine gönderilen kardeşi reddeden, ona eziyet eden Ad, Semud, Medyen, Eyke, Ahkaf kardeşliği mi? Kıskançlıktan Yusuf’u kuyuya atan bir kardeşlik mi? Habil’i öldüren Kabil gibi bir kardeşlik mi? Yoksa Yusuf gibi kendisini kuyuya atan kardeşlerine “Bugün size kınama yok” diyen, Harun gibi yakasına sarılan kardeşi Musa’ya “Düşmanların önünde beni rezil etme” diyen, Habil gibi kendisini öldürmek isteyen kardeşine “Sen beni öldürmek için elini kaldırsan da ben seni öldürmek için elimi kaldırmayacağım” diyen bir kardeşlik mi? Sizce hangisi?
Şeytanla kardeşliğe ne dersiniz? “Git işine be adam” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü “Kim şeytanla kardeş olmak ister?” sorusu zihninizi meşgul ediyor. Ama bazı davranışları sergileyenleri Allah’u Teala “Şeytanın kardeşleri/yoldaşları” olarak niteliyor. İsraf etmek, saçıp savurmak, şeytanın düşman olduğunu unutup ona itaat etmek bilerek veya bilmeyerek bizi şeytana kardeş yapmaktadır. Şeytana kardeş oluverdiğiniz an aynen münafıkların inkarcı kardeşlerine dedikleri gibi “Artık biz sizinle beraberiz, siz ne yaparsanız biz de onu yaparız” demeye başlarsınız.
İman kardeşliğini tercih ederseniz o zaman şöyle dua edersiniz:
- “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, inananlara karşı hiçbir kin bırakma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok şefkatlisin; çok merhametlisin” (Haşr 59/10).
Bununla da yetinmez kardeşlerinizi kendi nefsinize tercih edersiniz. Çünkü bilirsiniz ki;
- “Kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip istemedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olmaz.” (Buhârî, İman 6, 7; Müslim, İman 71-72).
Çünkü kardeş olmanın bir anlamı ve yükümlülükleri vardır.
- “Kardeşler, birbirlerine zulüm ve haksızlık yapmaz, hıyânet etmez, yalan söylemez, yardımı kesmez ve hakir görmez. Bir Müslümanın kardeşini hor ve hakir görmesi, o kimseye şer olarak yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve ırzı başka Müslümana haramdır.” (Buhârî, Nikâh 45, Edeb 57-58, 62; Müslim, Birr 30-32)
Sorumuza geri dönelim nasıl bir kardeşsiniz?
Kardeşinizin zulmüne sessiz mi kalırsınız yoksa “Zâlim de olsa, mazlum da olsa mü'min kardeşine yardım et!” (Buhârî, Mezâlim 4; Müslim, Birr 62) düsturu gereği mazluma yardım eder, zalimin de zulmüne engel mi olmaya gayret edersiniz.
Ey mü’minler kardeşliğinizi hatırlamanın vakti hala gelmedi mi?
Allah’ın nimetiyle elde edilen kardeşliği hayata geçirmedikçe ne Kudüs’ün, ne Bağdat’ın, ne San’anın, ne Şam’ın ne de İslam coğrafyasındaki herhangi bir yerin hakkıyla özgür olamayacağını unutmayalım.