Sudan’da savaşları durdurma ve barışı sağlama meselesinin önemine karşın, insanlar arasında hayalkırıklığı ve soru işaretleri yaratmaya başladı. Barışı önceliklerinin ilk sırasına yerleştiren Sudan hükümeti, bu hedefi gerçekleştirmek için aşırı bir iyimserlikle altı aylık bir süre belirleyerek adeta kendisini köşeye sıkıştırdı. Çünkü bu hedef her ne kadar ufukta belirmiş olsa da hala ulaşılmaz görünüyor.
Hükümetin iyimserliğinin arkasında, silahlı hareketlerin hemen devrim lokomotifine katılmak isteyecekleri, Sudan halkına barış müjdesini verecek hızlı anlaşmalara ulaşmanın önünde engeller ve tartışmalar olmayacağına dair kanaati yer alıyordu. Ülkeyi devrik rejim döneminde içine düşmüş olduğu durumdan kurtaracak miras alınan sorunlar dağını çözmeye çalışma misyonuna odaklanmanın yolunu açacak uzlaşılara hemen ulaşılabileceğine yönelik inancı bulunuyordu. Fakat şu ana kadar düzenlenen bütün müzakare turları istenen sonucu gerçekleştiremedi. Peki, bunun sorumlusu kim?
Silahlı hareketler, açıkça ve üstü kapalı bir şekilde bunun sorumlusu olarak geçiş hükümetini suçladı. Onlara göre neden bu. Oysa söz konusu hareketlerin, bu açıklamayı yapmak yerine, Ömer el-Beşir rejimini ve İslamcıları deviren devrimin bir parçası olduklarına dair söylemlerini ve açıklamalarını somut eylemler şeklinde pratiğe dökmeleri gerekiyordu.
Müzakere sürecini hızlandırmak ve barışı deklare etmek için çaba sarfetmeleri, bu aşamanın başarılı olması için geçiş hükümetiyle hareket etmeleri, tüm çabaların istikrar, ülkenin yeniden inşası ve kalkınması üzerinde yoğunlaşması için çalışmaları gerekiyordu. Ancak bunun aksi oldu ve silahlı hareketler, müzakarelerde durumu kolaylaştırmak bir yana daha karmaşık hale getiren bir yöntem benimsedi. Bu da, insanlarda, silahlı hareketlerin devrimin ortaklarından biri gibi değil de rakibi gibi davrandıkları, eski dönemde ve eski rejim ile müzakere deneyimlerinde kaldıkları izlenimi uyandırdı. Hatta halk, bu hareketlerin bazılarının, gerçekte ortada bölüşülecek bir pasta olmadığını görmezden gelerek daha fazla pay almak için manevralar yaptığı ve şartlarını zorlaştırdığı gibi bir izlenime kapıldı. Oysa dediğimiz gibi ortada paylaşılacak bir pasta değil mras alınmış dev gibi sorunlar var. Bu sorunlar ise ancak işbirliği ve iradelerin birleşmesi, devrimin “özgürlük, adalet ve barış” sloganının, bütün Sudan halkının taleplerini ve acılarını ifade ettiğini anlamakla çözülebilir.
Sudanlıların, enerjisini bütün bölgeleri kapsayan bir inşa ve kalkınma için seferber eden istikrarlı ve güvenli bir ülkede daha iyi bir gelecek umutlarını temsil eden kavram etrafında bir araya gelmekle bu sorunlar çözüme kavuşabilir.
Barış konusunun çözümünde geç kalınması, devrimi başarısızlığa uğratmak için fırsat kollayanların –ki sayıları çok fazla- önünü açtı. Bunun yanısıra, bölgesel ve kabileler arasındaki düşmanlıkları körükleyen tarafların kızıştırdığı çatışmaların ve yeni sorunların ortaya çıkmasına olanak tanıdı. Sudan’ın doğusundaki kanlı olaylardan sonra ülkenin batısında yine birçok kişinin hayatını kaybetmesine yol açan çatışmalara tanık olduk.
2019 yılına veda edip 2020 yılına girmemizle birlikte, Batı Darfur eyaletine bağlı el-Cenine şehrinde iki kabile arasında yaşanan, ön raporlara göre düne kadar 40’tan fazla kişi hayatını kaybettiği kanlı çatışmalara şahit olduk. Bu gibi durumlarda her zaman olduğu gibi bazı taraflar hemen harekete geçerek, kabileciliği, bölgeselciliği ve ırkçılığı körüklemeye başladılar. Hatta bazı oluşumlar, 1919 yılına ait bir belgeye dayanarak Mesalit kabilesinin kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu ve bu anlaşmanın ihya edilmesini talep ettiklerini ima eden açıklamalar yayınladılar.
Bilinen kişilerin imzalarını taşımadıkları için bu tür açıklamaların ne kadar güvenilir oldukları kimse söyleyemese de yanan ateşi körüklemeyi amaçladığı kesindir. Meseleyi sınırlı çekişmelerden, bir kabilenin kaderini tayin etme hakkı talebine dayanak oluşturması için tarihte yüz yıl geriye giderek tehlikeli bir alana taşımayı hedeflediğine şüphe yoktur. Oysa bilindiği gibi Mesalit kabilesi söz konus anlaşma ile komşu bir devlete katılmak ya da bağımsız bir devlet ilan etmek yerine Sudan içinde kalmayı seçmişti.
Bu tür söylemleri gündeme getirenlerin haklı korkuları ve şikayetleri olabilir. Ancak hatalı oldukları nokta bunları çözmek için önerdikleri yoldur. Bunun yanısıra bu kişiler, bazı fayda ve hedeflere ulaşmak için sorunları büyütmeye ve bulanık sularda avlanmaya çalışanlar da olabilir. Dışlayıcı politikalara karşı çıkan ya da silahlı hareketlere katılan herkesin tek amacı zulmü ortadan kaldırmak, adalet ve eşitliği sağlamak değildi. Aralarında örneğin, bölgelerindeki insanların yaşam koşulları iyileşmemesine hatta daha da kötüleşmesine karşın eski rejimle pazarlık yapıp makam mevki ve menfaat elde edenler de var.
El-Cenine şehrindeki kanlı çatışmaların, barış ortamı ve müzakerelerine gölge düşürmesi ve askıya alınmasına neden olması çok üzücü. Bu da daha fazla gecikme ve geçiş hükümetinin altı ay içerisinde barışı sağlama hedefini neredeyse imkansız hale gelmesi anlamına geliyor. Fakat bu gecikmenin sorumlusu, silahlı hareketlerin dediği gibi geçiş hükümeti değil. Her iki taraf da bundan aynı ölçüde sorumlu. Aksi takdirde, Darfur, Güney Kordofan ve Mavi Nil’deki çatışma bölgelerindeki ağırlık sahibi hareketlerin, devrimin ortağı ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin bir parçası olduklarına dair söylemlerinin hiçbir anlamı kalmaz. Dolayısıyla, geçiş döneminin başarılı olması ve demokratik seçimlerin düzenlenmesi sorumluluğu söz konusu hareketlerin de omuzlarındadır. Bu sorumluluk ise barışı sağlama sürecini hızlandırmayı, yönetim yapılarına katılmayı, inşa ve kalkınma çabalarına katılmayı zorunlu kılmaktadır.
Hükümet açısından barış meselesindeki gecikmenin, başta ekonomi olmak üzere diğer meselelere de yansımaları olacaktır. Zira bilindiği gibi ekonomi ve barış meseleleri diğer her şeyden daha fazla devrimin kaderini ve rotasını belirleyecek olan iki meseledir. Sudan’da bağımsızlıktan sonra iktidara gelen tüm rejimler ikisi ya da bir tanesi nedeniyle devrilmişlerdir. Devrimin koruyucuları bunu iyi biliyor. İnsanlar ise silahlı hareketlerin de bunu iyi biliyor olmalarını umut ediyor.
Öte yandan devrim karşıtları da bunu çok iyi bildiklerinde yangına körükle gidiyorlar. Barış meselesinde yeni bir gelişme yaşanmasını beklerken hükümetin tek yapabileceği ekonomi meselesini çözmek için daha fazla çaba harcamaktır. Dışarıdan gelecek yardımları ve fonları beklemek yerine yerli kaynakların kullanımı ve öz kalkınma için yaratıcı çözümler üretmenin önemi üzerinde durmaktır. Zira barışın ekonomiye yansımalarının olması gibi ekonominin barışa yansımaları olacaktır.
TT
Sudan'a karşı çekilmiş silah
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة