Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Türkiye’yi savaşa çekme çabası ve Ayasofya

Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına kimin sahip olacağına ilişkin güç mücadelesi, bir süredir hem Avrupa hem de Ortadoğu’daki ülkelerin birinci gündem maddesi. Aylardır Afrika-Avrupa-Ortadoğu üçgeninde diplomatik adımların atıldığı Akdeniz meselesinde son yaşananlar, anlaşmazlığın kaygı verici noktaya ulaştığının işareti. Bölgede geçtiğimiz haftalarda Yunanistan ile Türkiye arasında “NAVTEX krizi” baş gösterdi.
Doğu Akdeniz’de yükselen tansiyon sonrası kamuoyunun öğrendiği denizcilik terimlerinin en yenisi olan NAVTEX, aslında denizcilere, meteoroloji tahminleri, seyir bilgileri, emniyet ve denizde çalışma yapılan sahalar hakkında bilgi veren haberleşme cihaz sisteminin adı. Bir çeşit uluslararası faks makinesi. Doğu Akdeniz bağlamında ise sismik araştırma yapacak geminin güzergahının önceden NAVTEX aracılığıyla bölgedeki diğer unsurlara bildirilmesi gerekiyor.
Atina-Ankara hattındaki son kriz, sismik araştırma gemisi Oruç Reis'in yapacağı çalışmalar için Meis ile Rodos adaları arasındaki bölgede Türkiye’nin NAVTEX ilan etmesi üzerine başladı. Arama faaliyetleri sırasında Güney Kıbrıs’ta bulunan Yunanistan Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros, apar topar Atina’nın yolunu tuttu. Floros, Oruç Reis’in 21 Haziran-2 Ağustos tarihleri arasındaki sismik araştırmalarına izin vermeyeceğini göstermek adına donanmayı alarma geçirdi. Ankara’nın yanıtı sert oldu. Aksaz Deniz Üssü’nden Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait 20 civarında savaş gemisi bölgeye hareket ederken, TSK’ya ait F-16’lar da Meis-Rodos hattında mekik dokumaya başladı. Yunanistan’ın da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni yanına alarak aynı Rodos-Meis hattında kendi NAVTEX’ini ilan etmesiyle gerginlik son buldu.
Alman Bild gazetesine göre tansiyonu düşüren Berlin hükümeti. Şansölye Angela Merkel’in iki ülkenin donanmalarına ait gemilerin Meis Adası açıklarında karşı karşıya gelmelerine kısa bir süre kala Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i arayarak arasında arabuluculuk yaptığı ileri sürülüyor. İki ülkenin çatışmanın eşiğine geldiğini belirten Bild, durumun vahim olduğunu iddia ediyor.
Elbette Bild’in değerlendirmesinin doğruluğunu teyit edemiyoruz. Fakat son haftalarda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in çeşitli noktalarında çatışmaya davet edildiği açık. Yunanistan’dan önce de Fransa, Libya’ya sağlık malzemeleri taşıyan Türk kargo gemisi Çirkin’i durdurmaya kalkmıştı. Çirkin’in maruz kaldığı harekete karşılık Türk firkateyni Oruç Reis, Fransız firkateyni Courbet’nin önünü keserek tehlikeli girişimi önlemişti. Tatbikat kapsamında bölgede bulunan Courbet’nin kargo gemilerini denetleme görevi olmamasına rağmen tansiyonu yükseltme çabası dikkat çekmişti. Söz konusu gerginlik, bugün bile iki ülke arasında diplomatik anlaşmazlık maddelerinden birini oluşturuyor.
Fransa ve Yunanistan’ın bir buçuk ay arayla sıcak sulardaki hamleleri, Türkiye’yi kışkırtmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Avrupa Birliği üyesi iki ülkenin amacı, Brüksel’i Akdeniz’deki oyuna dahil edebilmek. Bunun için Türk donanmasının her kışkırtmada daha sert tepki -belki silahlı bir karşılık- vererek dengeleri kendi lehlerine değiştirmesini arzu ediyorlar.
Türkiye, Doğu Akdeniz’deki savaş tehlikesinin farkında. Ayasofya’nın 86 yıl sonra camiye dönüştürülmesi bunun en net göstergesi. Ayasofya, salt milli hassasiyetlerle veya iç politik gündemle okunacak kadar basit bir hamle değil. Ankara, Ayasofya Camii kararı ile birlikte, Yunanistan ve “Hristiyan Batı” ile girişilecek olası bir savaşa karşı Türk kamuoyunun bilincini açık tutmayı amaçlıyor. Silahların kullanıldığı olası bir felaket senaryosunda Ayasofya Camii sembolünün, Türkiye’de bir çeşit milli konsolidasyona ön ayak olacağı hesap ediliyor. Eğer bu bütünlük sağlanırsa, halkın ekonomik kriz, enflasyon, ambargo, Amerikan yaptırımları gibi kuşatmalara karşı hükümetin etrafında kenetleneceği varsayılıyor.
Tüm bu felaket senaryosu hazırlıklarına rağmen savaşın yakında olduğunu söylemek güç. Fransa’nın Avrupa Birliği’ni Akdeniz’deki enerji kavgasına eklemleme çabası henüz destek bulmuş değil. Brüksel’in ekonomik olarak en kuvvetli ülkesi olan Almanya ile Macaristan veya Polonya gibi Doğu Avrupa devletleri, henüz Kıbrıs sorununun dahi çözülemediği Akdeniz’de macera aramak istemiyorlar. İngiltere’nin ayrılığı sonrası yapısal krizlerle boğuşan AB’nin güçlendirilmesinden yanalar. Buradaki en kritik ülke ise İtalya. Ankara, Doğu Akdeniz anlaşmazlığında Birlik içerisinde sağlam bir müttefike muhtaç. Roma yönetimi ile Ankara’nın Libya’da örtüşen çıkarları, Akdeniz’de yeni paktlar açısından belirleyici olabilir. Ancak bu paktın hayata geçmesi, Fransa-Yunanistan-Rum Kesimi’nin İtalya üzerindeki ekonomik baskısının sona erdirilmesine bağlı. Sonuç olarak, askeri alanda kışkırtılan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki bu gayreti sona erdirmek için diplomatik etki alanını genişletmeye ihtiyacı var. Bunun yolu da AB’deki kırılmaları derinleştirmekten geçiyor.