Zuheyr el-Harisi
TT

Araplar ve Beşinci Kol: Sırtından Bıçaklama!

Görünüşe göre bugün Arap dünyasındaki hiçbir konuşma Türk ve İran projelerinin genişlemesi ve Arap topraklarına müdahalesi hikayesinin önüne geçemiyor. Bütün bunlar onur ve egemenliği ayaklar altında alan tehlikeler ve tarihteki trajedileri yeniden canlandırma girişimleridir.
Körfez veya Kuzey Afrika'da yaşananların ardından pek çok kişi şu soruyu soruyor: Bu iki bölge ülkesi Arap dokusuna nasıl nüfuz etti? Ulusal güvenliğini nasıl hedef aldı? Bölgenin kaynaklarına ve servetine nasıl el koydu? Gündemlerini uygulamak için bu ülkelerdeki bazı Arapları nasıl kullandı?
İhlal, devletler arası ilişkilerde eskiden bu yana süregelen bir uygulamadır. İlgili devletin doğasına göre çeşitli araçlar kullanılarak hedeflenen amaca ulaşılmaya çalışılır. Bu araçlardan ilki ideoloji ve bağlılık, ikincisi menfaat ve çıkar, üçüncüsü ise mezhepçiliktir. Müslüman Kardeşler ideolojisi, Erdoğan ile es-Serrac arasındaki menfaat ilişkisi, Katar rejiminin Müslüman Kardeşler ile ilişkisi, Nahda Hareketi’nin Tunus parlamentosunu işlevsiz bırakması, Suudi yetkili Saad Cabri ile İhvan’ın hikayesi, İran rejiminin el-Kaide, İhvan ve Hamas ile ilişkisi, siyasi, güvenlik ve askeri amaçlarla istihdam edilen Lübnan'daki Hizbullah ve Yemen’deki Husiler bunun örnekleridir.
Burada İran'ın ve Türkiye’nin uluslararası ilişkiler kavramına tabi olan Arap ülkeleriyle siyasi ilişkileri ile kendileri için etkili bir rol oynayan Araplarla bağlantıları arasında ayrım yapmak zorundayız. Onlar ihtiyaç duyulduğunda kendilerine başvurulan kozlardır. Suudi diplomasisinin çabaları her ne kadar bizi iyimser olmaya sevk etse de bir Arap bölgesel sisteminin yokluğuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Ayrıca bugün Libya dosyasında tanık olduğumuz durumlar, belki de dış riskler karşısında Arap pozisyonunun canlandırılmasına dair olumlu bir gelişme olarak görülebilir.
Her ne kadar burada kendilerini ayıplamayı değil, bilakis eylemelerini eleştirmeyi gösteriyorsak da akla bir dizi liderin ve şahsiyetin ismi geliyor. Bu isimlerden bazılarının sahnede esamesi okunmazken, diğer bazıları ise dış güçlerin çıkarlarını sağlamak adına kendi pozisyonlarını kullanmaya devam eden etkin rol sahibi kimselerdir. Bu bağlamda Hasan Nasrallah, Fayiz es-Serrac, Nuri Maliki, Hadi el-Amiri, el-Beşir, et-Turabi, Gannuşi, Cibran Basil, Said eş-Şihabi, Abdülmelik el-Husi, Hakim el-Mutayri gibi pek çok isim sayabiliriz.
Bu kimseler dışarıya olan bağlılıklarını gizlemeyen ve İran, Türk veya İhvan gündemini uygulamak için çalışan kişilerdir. Dolayısıyla onların bu ülkelerle ilişkilerinin sadece ideolojik olduğunu söyleyemeyiz. Aksine işin içine çıkarlar ve menfaatler giriyor. Bunun nedenlerinin anlaşılması için derin bir araştırma yapılması gerekiyor.
Vatanına ihanet eden kimsenin oluşturduğu tehlike apaçık göründüğü için üstesinde gelinmesi mümkün olur. Tehlikenin en zararlı olanı böyle bir davranış beklemediğiniz bir kişiden gelmesidir. Bu, Safevi ve Osmanlı projelerinin Arap ülkelerine hâkim olmadan önce nasıl ortadan kaldırılacağı sorusunu gündeme getiriyor. Size açıkça bağlılığını ilan eden fakat arkanızdan iş çeviren bir grup, kendisine ‘beşinci kol’ da denilen gerçek bir felakettir. Bu tabir İspanyol İç Savaşı sırasında ortaya çıktı. Yani tarihçilere göre 80 yıl önce Madrid'in Franco’nun liderliğindeki devrimci sağcılar tarafından kuşatıldığı sırada. O zaman generallerden biri yaptığı konuşmada, başkentte cumhuriyetçileri kuşatan dört taburun bulunduğunu ve bu devrimin halktan olan destekçilerini kastederek beşinci bir taburun olduğunu söyledi. O günden sonra devletlerine düşman bir ülke ile çalışan casuslar hakkında “beşinci kol” tabiri kullanılır oldu. ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş’ın neticesinde ise kavram daha da popülerlik kazandı.
Arap ülkelerinin yüzde yirmisi acı deneyimler yaşadı ve bu devletlerden bazıları ulusal bir projelerinin olmaması dolayısıyla başarısız olarak addedildi. Bunda Kaddafi, Saddam, el-Beşir, Beşşar Esed, Ali Abdullah Salih ve diğer liderlerin hatalarının ve zorbalıklarının etkisi büyüktür.
‘Beşinci kol’ diye nitelendirilen grup, devletin içeriden kırılgan olduğunu hissettiğinde ortaya çıkar. Bu gruplar siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerini düzenleyen bir çerçeveden yoksundur ve toplumlarının ilerlemelerini engellemek için mezhepçilik gibi çeşitli araçları kullanırlar. Bu ülkeyi bölünme ve ayrılığa doğru sürüklemek anlamına geliyor. Bu grupların çalışmalarıyla birlikte partiler arasındaki çatışmaların yanı sıra fikri ayrılıklarda bir artış olur. Bunlar bir ülkenin kapılarını dış müdahalelere açan hususlardır.
Böyle bir atmosfer faydacıların ve fırsatçıların hareketlerine zemin hazırlar. Düşmanlar bu ve benzeri alanları kullanarak ülkeye sızarlar. Söz konusu kişilere yardım ederek kendileri için çalışmaları sağlarlar ve gündemlerini uygulamaya çalışırlar. Kendi şahsi çıkarları dışına herhangi bir şeyi önemsemeyen bu kimseler de bunu kullanırlar. Bu kimselerin istikrarlı bir toplumda yaşamaları mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki casusluk, sabotaj, söylentiler çıkarmak, kamuoyunu kışkırtmak ve hatta terör eylemleri gibi çeşitli yöntemlerle toplumun istikrarını bozmaya çalışırlar.
İran ve Türkiye uzun bir zamandan bu yana Arap dünyasını hedef almaya, halkın içine nüfuz etmeye ve gündemlerini bu ülkelere dayatmaya çalışıyorlar. Bu üzerinde çalıştıkları uzun vadeli bir stratejidir. Bu kapsamda mevcut bütün imkanları ve araçları kullanıyorlar. Ülke içinde anayasa, vatandaşlık, şeffaflık, özgürlük ve hesap verebilirlik gibi değerler yüceltildiğinde ve liyakat sahibi insanları çeşitli mevkilere geldiğinde bu yolun önü tıkanır, yani vatan hainleri ve casuslar yolun sonuna gelir.