Şarku’l Avsat, Amr Musa’nın kaleme aldığı ‘Arap Birliği Yılları’ kitabından bölümleri yayınlıyor: Mübarek, İsmet Abdulmecid’in görevde kalmasını istemedi... 11 Eylül olayları bize karşı beslenen olumsuz duyguları ortaya çıkardı

Amr Musa, eski Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ile
Amr Musa, eski Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ile
TT

Şarku’l Avsat, Amr Musa’nın kaleme aldığı ‘Arap Birliği Yılları’ kitabından bölümleri yayınlıyor: Mübarek, İsmet Abdulmecid’in görevde kalmasını istemedi... 11 Eylül olayları bize karşı beslenen olumsuz duyguları ortaya çıkardı

Amr Musa, eski Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ile
Amr Musa, eski Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ile

Şarku’l Avsat’ın eski Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın yakında Daru’ş-Şuruk yayın evi tarafından yayımlanacak olan ‘Senevatu’l-Camiati’l-Arabiyye’ (Arap Birliği Yılları) adlı kitabının bazı bölümlerini yayınladığı yazı dizisinin ikinci bölümünde Musa, İsmet Abdulmecid’in ardından Arap Birliği Genel Sekreterliği görevini üstlendiği dönemden bahsediyor. Arap ülkelerinin, Mısır Dışişleri Bakanı olarak görevine devam etmesi ile yeni görevi üstlenmesi konusunda  görüş ayrılıkları yaşadıklarını açıklayan Musa, eski Arap Birliği Genel Sekreteri İsmet Abdulmecid’in görev süresinin bitmesinin ardından görevde kalmak istediğini, ancak eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in Arap Birliği ‘komada ve ölmek üzere olduğu için’ Abdulmecid’in kalmasını istemediğini aktarıyor.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinden alınan mali desteğin genel merkezden ve çalışanlarından başlayarak Arap Birliği’nde değişim yaratmasına ve Arap Birliği’nin Arap ülkelerinin tüm meselelerinde aktif bir şekilde rol almasına yardım ettiğini söyleyen Musa, göreve geldikten 4 ay sonra ortaya çıkan en önemli konulardan biri olan 11 Eylül saldırılarının, Araplar ve Müslümanlar üzerindeki yansımalarından bahsederken “11 Eylül saldırıları, bize karşı beslenen olumsuz duyguları ortaya çıkardı” ifadelerini kullanıyor.
ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmelerde, çağrılarından ve açıklamalarından bu olumsuz duygulara değinen Musa bu çerçevede düzenlediği ‘Medeniyetlerarası Diyalog: Çatışma değil, iletişim’ konulu konferansla sarf ettiği mücadele çabalarından söz ediyor.

İşte Amr Musa’nın kaleme aldığı kitaptan bazı bölümler:
Arap Birliği Genel Sekreteri Dr. İsmet Abdulmecid, 2000 yılının Kasım sonlarında bana telefon etti. ‘Genel Sekreterlik görevi’ de dahil olmak üzere bazı önemli konular hakkında konuşmak için görüşmek istiyordu. “Sayın Genel Sekreter, hafta sonundan önce sizi ofisinizde ziyaret edeceğim” dedim ve öyle de yaptım. Dr. Abdulmecid, görev süresinin dolmak üzere olduğunu ve halen görev süresinin bir veya iki yıllık daha uzatmak için öneride bulunabileceğini, ancak bazı Arap Birliği üyesi ülkelerinin üçüncü kez genel sekreter olmasına karşı çıkabileceğini bildiğini söyledi. Konuyu Cumhurbaşkanı Mübarek'e açacağıma söz verdim ve aynı günün akşamı bunu yaptım. Cumhurbaşkanı’na Abdulmecid’in bir yıl dahi olsa görevde kalmasını onaylayabileceğini, bu süre zarfında görev için uygun bir isim üzerinde anlaşmaya varılabileceğini söyledim. Cumhurbaşkanı bana, “Ona bu kadar sürenin yeterli olduğunu söyle. Yahu adam, bana Arap Birliği’nin komada ve ölmek üzere olduğunu söyleyen önemli ülkeler var” dedi. Ardından net bir şekilde, “Bu kadar yeter. Görev süresi uzatılmayacak” ifadelerini kullandı.
İki gün sonra Dr. Abdulmecid’i telefonla arayarak, talebini yerine getirmekte zorlandığımı bildirdim. Her zamanki sakinliğiyle bunu anlayışla karşıladı ve konuyu bir daha gündeme getirmedi. 2000 yılının sonlarında bir kış sabahı, Dışişleri Bakanlığı'ndaki ofisimde yuvarlak bir masada oturmuş bir yandan kış güneşinin tadını çıkarırken diğer yandan bir rapor okuyordum ki Cumhurbaşkanlığı’ndan arandım. Arayan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Mecid Abdulfettah’dı. Bana Cumhurbaşkanı’nın benden Arap Birliği Genel Sekreterliği için uygun bir veya daha kaç isim önermemi istediğini ve artık Mısır'ın bu büyük makama kendi adayını sunma zamanının geldiğini söylediğini aktardı.

Mübarek'in mesajı
Sözcü Abdulfettah, “Açıkçası, aramızda bu göreve en iyi adayın siz olduğunuza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı da böyle düşünüyor” dediğinde bunun Mübarek’in mesajı olduğunu hemen anladım. Cevabım, “Mecid.. Cumhurbaşkanı’na söyle, kabul ediyorum” oldu. Telefon görüşmesi sadece birkaç dakika sürmüştü. Ardından Abdulfettah Cumhurbaşkanı’na dönüp, “Bakan aday olmayı kabul etti” dedi.
Mısır, 15 Şubat 2001'de İsmet Abdulmecid’in yerine adaylığımı resmen açıkladı. Bu gelişme, Mısır'da, çok sayıda Arap ülkesinde ve hatta uluslararası başkentlerde büyük bir karmaşaya neden oldu. Arap ülkelerinin Mısır Dışişleri Bakanlığı'nda kalmamın daha etkili ve Arap çıkarlarına daha faydalı olduğu şeklindeki düşüncesine karşın Washington ve Tel Aviv'in bu haberden oldukça memnun kaldıklarını düşünüyorum.
Eski Sudan Dışişleri Bakanı Dr. Mustafa Osman İsmail, Arap Birliği Genel Sekreterliği için resmi olarak adaylığımın açıklanmasının ardından Albay (Muammer) Kaddafi ve Ömer el-Beşir’in Hartum'da ülkelerinin dışişleri bakanları (Libya Dışişleri Bakanı Ali Abdusselam Treki ve Sudan Dışişleri Bakanı İsmail) ile birlikte bir araya geldiklerini söyledi. Mustafa Osman’a göre iki lider, adaylığımı tartışmış ve bu seçimi memnuniyetle karşılamışlardı. Ancak kendilerinin ve dışişleri bakanlarının, Kahire'deki bir sonraki dışişleri bakanının kim olacağına dair bir takım endişeleri vardı. Mustafa Osman, Kaddafi ve Beşir'e ‘Arapların ve bölgenin çıkarlarının benim Mısır Dışişleri Bakanı olarak kalmamı gerektirdiğini’ söylediğini belirtti.

Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin desteği
Öte yandan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud El Faysal bana, ülkesinin beni ister Dışişleri Bakanı olayım, ister Arap Birliği Genel Sekreteri olayım her yerde desteklediğini ve kendilerinden gerekli tüm desteği alacağımı söyledi. Prens Suud ile birlikte Arap Birliği’nin mali durumunun iflasın eşiğinde olduğunu ve yeni Genel Sekreter olarak ortak Arap eylem kurumlarında reform yapmak konusunda desteklenmemin önemini gündeme getirdiğimizi hatırlıyorum. Prens Suud, dönemin Veliaht Prensi Abdullah bin Abdulaziz’e bu talebi desteği ile birlikte sunacağına söz verdi.
Modern bir yönetim sağlanırsa ve çalışanlarının kendilerini güvende hissetmeleri için gereken fonlar bulunursa Arap Birliği’nde reform yapılabilir olduğunu gördüm. Bu sayede ellerinden gelenin en iyisini yapacaklarını biliyordum. Nitekim her ülkenin bütçedeki payının yanı sıra Arap Birliği’ne özel destek şeklinde gerekli fonları sağlayacakları konusunda en üst düzeyde sözler aldığım Körfez ülkelerini gezerken, istediğim gibi hareket edebildim ve Arap Birliği’ndeki yeni yönetimin, ortak Arap eylemini ilerletebileceği becerisine güvenmelerini sağladım. O dönem Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah Arap Birliği’ne 6 milyon dolar, Umman Sultanı Sultan Kabus 3 milyon dolar ve Katar Emiri Prens Hamad Al Sani üç milyon dolar destek vermeyi kabul ederken Kuveyt Arap Ekonomik Kalkınma Fonu, Genel Sekreterlikteki iletişim hatlarını modernize etmek için bir milyon dolar tahsis etti. Ayrıca dönemin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed, merhum BAE Devlet Başkanı Şeyh Zayed Bin Sultan Al Nahyan’ın Arap Birliği’ne olan inancı ve Amr Musa'ya destek olma arzusu çerçevesinde, daha büyük bir ödemenin başlangıcı ​​olarak gördüğü bir milyon doları gönderdiğini bizzat bana iletti.

Arap Birliği Genel Merkezi’nde ilk gün
16 Mayıs 2001 sabah 9.30’da evimden ayrıldım. Genel Sekreterlik makam aracı beni bekliyordu. Eskimiş bir arabaydı. Üzerindeki Arap Birliği bayrağı dikkatimi çekti. Koruma görevlisinden bayrağı kaldırmasını istedim. Çünkü Kahire sokaklarında bayrak taşıyan bir araba ile yürümem için hiçbir sebep yoktu. Arap Birliği Genel Sekreteri olarak ilk günümde saat 10.00 olmadan Arap Birliği Genel Merkezi’ne vardım. Arap Birliği’nin mali ve idari işlerini denetlemek üzere Dışişleri Bakanlığı'ndan benimle birlikte çalışması için iyi bir yönetici olan Büyükelçi Samir Seyfulyezel ile birinci kattaki Genel Sekreterlik ofisine gittim. Önce ofisin salonunda oturdum. Tüm kattaki ışıkların loş ve duvarlardaki boyanın zamandan dolayı aşınmış olması beni şaşırttı. Seyfulyazal’e bu görüntünün derhal değişmesi gerektiğini söyledim. “Pencereleri açın, duvarları açık renklere boyayın ve insanın uykusunu getiren ışıkları parlaklaştırın!” dedim.
Bazıları havada bazıları duvarda asılı haldeki telefon kablolarını gördüğümde neredeyse deliriyordum. Genel Sekreterin Ofisi bu haldeyse kim bilir diğer ofisler ne haldeydi? İdari İşler Müdürünün gelmesini istedim. Ona, “Bu manzarayı yarın görmek istemiyorum” dedim. Adam, “Peki efendim. Fakat bize biraz zaman verin” dedi. Ben de, “Hafta sonuna kadar vaktiniz var, havada, pencerelerin kenarlarında, halıların altında ve duvarlarda telefon kablosu görmek istemiyorum, anladınız mı?” dedim. Bana, “Tamam” diye karşılık verdi.
Arap Birliği Genel Merkezi’nin geliştirilmesi için Fas Krallığı binadaki salonlardan birinin masraflarını üstlenmeyi teklif etti. Salon, Fas’ın güzel mimarisi tarzında yapıldı. Çin ise bana şahsi bir hediye olarak ikinci bir salonun tadilatını üstlendi. Sonra salonlarda oturan delegasyonların düzenini değiştirdik. A’dan Z’ye her şeyi yeniden düzenledik. Salonlara giren her delegasyon kendisini onlarca yıldır alışık oldukları yer dışında farklı bir mekanda buldular. Tüm bunları Arap Birliği’nde yeni bir dönemin - en azından biçim olarak - başladığı hissi yaratmak için yaptım. Oturma yerleri, duvarların rengi, kapıların ve pencerelerin açılması vb. ile başlayan yeni bir dönemdi.

Arap Birliği personeli
Arap Birliği ve ona bağlı kurumlarda çalışan personel geliştirilmeden ortak Arap eylemi sistemi için hiçbir gelişme sağlanamayacağına inanıyorum. Her biri beş veya altı kişiden oluşan gruplar halinde çalışanlarla, aralarından güvenebileceklerimi anlamak için toplantılara başladım. Dönemin Mısır Halk Meclisi Başkanı Dr. Ahmed Fethi Surur'un kızı da tanıştıklarım arasındaydı. Ona nereden mezun olduğunu sordum. Bir Fransız okulu olan la Mère de Dieu mezunu olduğunu, fakat mezun olduğundan bu yana kullanmadığından Fransızcayı unuttuğunu söyledi. Ona, “Bu seninle ilk ve son görüşmem. Fransız Kültür Merkezine gidin ve Fransızcanızı eski haline getirip üç ay sonra gelin. Fransızca yeterlilik belgesi olmadan dönerseniz, Arap Birliği’nde yeriniz yok” dedim. Beni babasına şikayet etmeye gitti. Fakat babası, “Amr Musa sana doğru olanı söylemiş. Fransızcanı düzeltmelisin” diyerek, onu azarladı. Fransızca olarak konuşma yeteneğini yeniden kazandıktan sonra geri döndü ve işinde üst düzey bir idare müdürü oldu.
Çalışanlarla yaptığım görüşmelerin ilk iki ayında yatırım yapabileceğim ve güvenebileceğim yaklaşık 30 kişi seçtim. Onlara görevler vermeye başladım. Yüksek bir eğitim aldıklarını, gelişmeye ve çalışmaya hazır olduklarını gördüm.  Başka herhangi bir örgütün çalışanlarından geri kalır yanları yoktu. Sadece yol gösterilmesine ve güvene ihtiyaçları vardı.

11 Eylül 2001 olayları
ABD, 11 Eylül 2001’de saldırıya uğradığında, Arap Birliği Genel Sekreteri olarak göreve başlamamın üzerinden sadece dört ay geçmişti. Henüz ortak Arap eylemi için aradığım değişiklikle ve Arap Birliği Genel Sekreterliğini yeniden yapılandırmakla meşguldüm. Fakat bu korkunç felaket bir anda yıkıcı siyasi etkileriyle birlikte gerçekleşti.
11 Eylül 2001’de Arap Birliği Genel Merkezi’ndeki ofisimdeydim, asistanlarımdan biri Kahire saatiyle öğleden sonra saat 03.10'da (New York saatiyle 08.10’da) içeriye girip, “Sayın Genel Sekreter. Sayın Genel Sekreter. Lütfen televizyonu açın. ABD’ye hava saldırısı düzenleniyor” dedi.
Hemen CNN’i açtım ve New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerinden birine bir uçağın çarpmasıyla binada açılan büyük bir delik ve üst katlardan büyük bir duman bulutunun yükseldiği görüntüsüyle karşılaştım. Televizyonu açmamdan sadece 4 dakika sonra, Dünya Ticaret Merkezi'nin ikinci kulesinin tam ortasına çarpan ve güçlü bir patlama yaratan ikinci uçakla şok olduk. O an, “Aman Allah’ım! Canlı yayınlanan bu savaş da nedir?! ABD.. Dünyanın süper gücü.. Güvenlik sisteminin bu kadar kırılgan olması mümkün mü?!” dedim.

Kim yapmış olabilir?
Bir dizi danışmana ve asistana derhal toplanmaları için çağrıda bulundum. Dönemin Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Mahir es-Seyyid ile konuştum. Aralarında durumun ciddiyetini gerçekten farkında olan Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara’nın da olduğu çok sayıda Arap ülkesinin dışişleri bakanıyla telefon görüşmeleri yaptım. Şara ile olayların sonuçlarını düşünme noktasına geldik ve aramızda Arap ülkeleri bağlamında bu olay karşısında ne yapılması gerektiği konusunda bir istişare başlattık. Ona, Arap Birliği olarak bu önemli olaya yönelik tepkileri öngörme ve hazırlanma amacıyla ciddi bir çalışma başlatmayı düşündüğümü söyledim.
Haber ajanslarının ve ABD basının yayınladığı haberler, Arapların bu saldırılara karıştığından şüphelenildiğini göstermeye başlayınca, mesai arkadaşlarıma, “Bunu bekliyordum. Arapların ve onların başlıca dinlerinin (İslam) suçlanmasının ardından yıllar alabilecek uzun bir sıkı çalışma bizi bekliyor” dedim.
Asistanlardan gelişmeleri yakından takip etmelerini ve beni bilgilendirmelerini istedim. Çünkü Arap ülkeleri liderleriyle ve bakanlarıyla yaptığı telefon görüşmeleriyle meşguldüm. Telefon görüşmelerinin bazıları benim isteğim üzerine, bazıları da onların isteği üzerine oldu. Olaydan sonraki ikinci ve üçüncü günlerde Amerikan televizyon kanalları, benden olaylar hakkında yorum yapmamı istediler. Yani Arap Birliği, Arap vatandaşların, ABD şehirlerine yönelik saldırısıyla ilgili yorum yapmaya davet edilmişti. Danışmanların bazıları, Arap Birliği Konseyi’ni mümkün olan en yüksek düzeyde toplanmadan önce Arap Birliği adına kamuoyuna açıklama yapmaktan kaçınılması gerektiğini vurgularken bazıları da Amerikan televizyonlarının Arap Birliği’ni olaya dahil etmeye çalıştığını düşünüyorlardı.
Fakat ben tüm Arapları ve tüm Müslümanları etkileyen suçlamalara yanıt vermeye kararlıydım. Bu koşullarda Arap Birliği'nin Arap ülkelerinin sözcüsü olarak rolünü teyit etme fırsatı olduğunu düşündüm. Kahire'ye gelen ilk Amerikan televizyon kanalı olan NBC’ye verdiğim demeç başta olmak üzere birçok kanalla görüşmeyi kabul ettim.
Görüşmeden önce Arap Birliği Genel Merkezi’ne akredite Arap ülkeleri temsilcilerinin yanı sıra Arap bakanlarla bir takım temaslarda bulundum. Terör saldırısını kınamak, ABD’ye başsağlığı dilemek, ABD ile olan siyasi ve diplomatik ilişkiler çerçevesinde söz konusu olaya karışmakla suçlanan bu bir avuç sapkın kişiyle Arap ülkelerinin hiçbir bağlantısı olmadığını ve anlaşmazlıkların bu şekilde çözülemeyeceğini açıklamak için uluslararası basına konuşacağımı bildirdim.

Araplara ve Müslümanlara yönelik saldırılar
11 Eylül olaylarının ardından başta Araplar olmak üzere ABD ve bazı Avrupa ülkelerindeki Müslümanlar, şiddetli bir zulme ve ayrımcılığa maruz kaldılar. Çünkü, olaydan ötürü İslam dinine mensup Araplar suçlanmıştı. Gerçek şu ki o zamanlar, ABD ve Batı ülkelerinde Müslümanlara ve Araplara yönelik düşmanlık ve nefret duyguları için uygun zemin vardı.  Halen de öyle. Sadece bu olaylar bize karşı bu olumsuz duyguları ifade etmenin doruk noktasını teşkil ediyordu ve hâlihazırda çirkin bir suça dayanıyordu.
Eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin 11 Eylül olaylarının ardından “Batı uygarlığı İslam dünyasından üstündür. İslam dininin dünya medeniyetinde hiçbir izi yoktur” şeklindeki açıklamalarına sert bir karşılık verdim. İtalya Başbakanı’nın açıklamalarının ‘aklın sınırlarını aştığını ve Batı uygarlığının üstün bir medeniyet olduğuna inanmadığımızı’ söyledim.  Tamamen yanıldığını ve özür dilemesi gerektiğini belirttim. Bu ifadeler, haber ajansları ve büyük uluslararası gazeteler tarafından yayınlandı.
Berlusconi de bu ırkçı ifadelerden geri adım attı. Açıklamalarının yanlış anlaşıldığını ve sözlerinin bağlamından çıkarıldığını söyledi. Müslüman ülkelerin büyükelçileri ve üst düzey diplomatlarıyla görüştü. Onlara, Batı medeniyetinin İslam dünyasına üstün olduğunu iddia ettiği tartışmalı ifadelerin yanlış bir şekilde aktarıldığını ve ‘bu sözleri asla söylemediğini’ belirtti.
Öte yandan 11 Eylül olayları nedeniyle süresi bir haftayla sınırlandırılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere Kasım 2001'de ABD’ye gittim. Bu ziyaret sırasında, 11 Eylül olaylarını şiddetle kınayan açıklamalarımdan ötürü en azından minnettar görünen bir grup Amerikalı yetkiliyle karşılaştım. Onlara, Arap dünyasının, bu yıkıcı terör saldırısı karşısında ABD’nin yanında olduklarını, saldırıların Arapların ve Müslümanların adına veya onların emriyle yapılmadığını söyledim. Ziyaretim sırasında ilki Washington'da olmak üzere oradaki Arap topluluklarıyla bir dizi görüşme yaptım. Sorunlarını dinledim. Onlara kendileri adına konuşan bir Arap sesi bulmaları gerektiğini öğütledim. Bu konuyu dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ve ABD yönetimindeki diğer yetkililerle yaptığım görüşmelerde de dile getirdim. Yine görüşmelerimde Araplara karşı ayrımcılığın devam edemeyeceğini vurguladım.

“Medeniyetlerarası Diyalog: Çatışma değil, iletişim”
Gerçek şu ki, bir dizi Batılı yetkili ve aydın ile yaptığım görüşmelerde, bazılarının Araplara karşı yürütülen kampanyaya katılmadığını ve bu karşı kampanyanın ciddiyetinin farkında olduklarını hissettim. Arapların buna cevap vermesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bu durum, konuya ilişkin bir konferans düzenleme düşüncemi güçlendirdi. Batı ülkelerindeki siyasi ve kültürel durumla ilgili olarak yabancı ülkelerde Arap ülkelerini ve Arap topluluklarını temsil eden 100'den fazla Arap düşünürün katılımıyla 26-27 Kasım 2001 tarihlerinde Arap Birliği Genel Merkezi’nde ‘Medeniyetlerarası Diyalog: Çatışma değil, iletişim’ konulu bir konferans düzenledik.
Katılımcılar, iki gün süren konferans boyunca Arap Birliği Genel Sekreterliği tarafından diyalogun ana hatları üzerine hazırlanan çalışma çizelgesinin yanı sıra konferansa sunulan 40 çizelge ile ilgili tartıştılar. Böylece Batı'nın Araplara ve Müslümanlara yönelik saldırılarına karşı hızlı bir eylem planı oluşturuldu. Planın tamamı Arap ülkelerinin hükümetlerine ve Mart 2002'de Beyrut'ta yapılan Arap Birliği Zirvesi’nde sunuldu.
Kitabında konferansla ilgili bir takım eleştirilerde bulunan Musa, “Diyalogun, İslam medeniyeti ile diğer medeniyetler arasında olduğu göz önüne alındığında, Arap Birliği ülkeleri yerine tüm İslam dünyasından düşünürler ve aydınlar davet edilmeliydi. Fakat sadece Arap adınlar davet edildi. Buna, o zamanlar Arap-Arap iş birliğini ve ortak anlayışını canlandırmak için çalıştığımız sırada, mevcut medeniyet sorunuyla ortak bir şekilde mücadele etmek için Arap ülkeleri ve Müslüman ülkeler arasında iş birliğini başlatarak yanıt verdim” dedi.
*Kitabın bölümleri, Daru’ş-Şuruk ile yapılan özel anlaşma ile yayınlanmıştır
*Tüm hakları saklıdır
Amr Musa: Kaddafi, devrimden kurtulduğunu ve Bin Ali’nin ardından düşmeye aday olan ismin Mübarek olduğunu sanıyordu
Şarku’l Avsat, Amr Musa’nın kaleme aldığı ‘Arap Birliği Yılları’ kitabından bölümleri yayınlıyor... (4) Musa: İsrail, Arap Girişimi’ni olumsuz karşıladı, çünkü girişim İsrail’i Araplarla müzakereye itiyordu
​​​​
Amr Musa: Saddam Hüseyin uluslararası müfettişlere onay verdi, ancak ABD Irak'ta savaşa girme kararını almıştı
Musa: Faysal, Muallim’in ‘şeytani’ hayallerine karşı çıktı. Şu an Lübnan’da tanık olduklarımız, Refik Hariri suikastının sonuçlarıdır



‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
TT

‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)

Cezayir, terör örgütü olarak tanımlanan bir örgütün sözde Kabiliye Devleti’ni ilan etmesinin ardından tepkilere sahne oldu.

Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi, ayrılıkçıları, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında Fransız sömürgecilerle iş birliği yapanlara atıfta bulunarak ‘yeni Harkiler’* olarak tanımladı. Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, bu ayın 20'sinde New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) binası önünde gerçekleşen ve Ferhat Miheni'nin Kabiliye Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiği, Cezayir'de ‘ciddiyeti bakımından eşi benzeri görülmemiş’ olarak kabul edilen olaya atıfta bulunarak, “tek ve birleşik Cezayir'in ayrılmaz bir parçası olan Kabiliye bölgesinin sözde ilanı ile Kabiliye Özerklik Hareketi (MAK) terör örgütünün attığı tehlikeli adım karşısında şaşırmadığını” belirtti.

İslamcı Barış Toplumu Hareketi de ‘tehlikeli bir sapma, gerileme ve milyonlarca Cezayirli şehidin fedakarlıklarına karşı haince bir bıçak’ olarak nitelendirdiği bu durumu kınadı.

*Harkiler: Cezayir'in bağımsızlık savaşında Fransa adına çarpışan Cezayirliler. (ç.n.)

 


Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
TT

Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)

Hizbullah dün akşam (Cuma) İsrail'in kuzeyindeki iki askeri üssü onlarca füzeyle vurduğunu duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, bombardımanın Habuşit bölgesini ve Maalih Golani kışlasındaki 810’uncu Hermon Tugayı’nın karargahını onlarca Katyuşa roketiyle hedef aldığı belirtildi. Açıklamada, bombardımanın ‘düşmanın köylere ve sivillerin evlerine yönelik saldırılarına, özellikle de es-Serire yolundaki korkakça suikasta yanıt olarak’ yapıldığı ifade edildi.

Bu arada Lübnan Cemaat el-İslami Hareketi yaptığı açıklamada, Batı Bekaa bölgesinde İsrail hava saldırısında öldürülen iki üyesi Musab Said Halef ve Bilal Muhammed Halef için yas ilan etti.

Hizbullah daha sonra kısa bir açıklama yaparak Lübnan'ın güneyindeki Kafr Kila köyünden Faracallah Ali Hammud adlı bir savaşçısının öldüğünü duyurdu.

İsrail ordusu ise İsrail savaş uçaklarının Lübnan'ın güneyindeki Şebaa bölgesinde aralarında bir silah deposu ve bir füze rampasının da bulunduğu Hizbullah hedeflerini bombaladığını duyurdu.


Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
TT

Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)

ABD'nin teşvikiyle hızlanan Mısır çabaları, İsrail'in Refah kentini işgal etme tehdidini sona erdirecek ve Gazze Şeridi'nin trajedisine eklenebilecek tüm insani felaketlerle birlikte bir ateşkes anlaşması umutlarını canlandırdı. Ancak bu çabaların olumlu bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağı, birbiriyle çelişen iki arzunun uzlaştırılabilmesine bağlı: İsrail, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun iç siyasi savaşında kullanabileceği bir kazan-kazan anlaşması peşinde; Hamas ise kendisi için ‘onurlu’ bir anlaşma istiyor.

Mısırlı ‘profesyonel bir heyet’ Tel Aviv'e ulaşıp Gazze Şeridi'nde ateşkes ve İsrail ile Hamas arasında esir takasını amaçlayan müzakerelerin pratik ayrıntılarına girerken, Tel Aviv'deki siyasi kaynaklar ‘esirlerle ilgili gerçek teklif içeren anlaşmaya varma olasılığı konusunda çok temkinli ama istikrarlı bir iyimserlik olduğunu’ belirtti.

Siyasi kaynaklar, ABD’lilerin anlaşma çemberini genişleterek ve Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir Filistin devletinin kurulmasını da içeren kapsamlı barışa yönelik bölgesel projelerine doğru ilerleyerek Mısır'ın çabalarını tamamlamak istediklerini doğruladı. Kaynaklar ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in önümüzdeki Salı günü bölgeye gelerek Suudi Arabistan ve İsrail'i ziyaret edeceğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre İsrailli yetkililer, Tel Aviv'den yetkililerin dün Mısırlı muhataplarına, İsrail'in Refah'ı işgal etmeden önce esirlerin serbest bırakılması için Hamas ile anlaşmaya varmak üzere ‘son bir şans’ vermeye hazır olduğunu bildirdi. Hamas ise yaptığı açıklamada, “halkımızın ihtiyaçlarını ve adil haklarını, yani kendisine yönelik saldırının nihai olarak durdurulmasını, işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini, yerlerinden edilenlerin Gazze ve Kuzey Gazze'deki evlerine koşulsuz olarak geri dönmesini ve ciddi bir esir takası anlaşmasına varılmasını” dikkate alan her türlü fikir ya da öneriye açık olduğunu yineledi.


Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
TT

Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)

Hamas bugün (Cumartesi) şafak vakti, Gazze'de olası bir ateşkes ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin serbest bırakılması önerisine İsrail'in verdiği yanıtı incelediğini duyurdu.

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki Başkan Yardımcısı Halil el-Hayye yaptığı açıklamada, “Hamas bugün Siyonist işgalcinin, hareketin 13 Nisan'da Mısırlı ve Katarlı arabuluculara ilettiği pozisyonuna verdiği resmi yanıtı aldı. Hamas bu öneriyi inceleyecek ve son halini aldıktan sonra cevabını sunacaktır” ifadelerini kullandı.

Hamas 13 Nisan'da, ‘Mısırlı ve Katarlı arabuluculara İsrail'le ateşkes önerisine yanıtını verdiğini, taleplerine ve halkın ulusal taleplerine bağlılığını vurguladığını, bunların da kalıcı ateşkes, İsarail ordusunun tüm Gazze Şeridi'nden çekilmesi, yerlerinden edilenlerin ikamet ettikleri yerlere geri dönmesi, yardım girişinin yoğunlaştırılması ve yeniden inşanın başlatılması olduğunu’ duyurdu.

Diğer yandan İsrail kalıcı bir ateşkesi ve güçlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini reddederken, Başbakan Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son büyük kalesi olduğu gerekçesiyle Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah'a kara operasyonu düzenleme niyetinde olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre bu gelişme, Gazze Şeridi'nde esirlerin serbest bırakılmasıyla bağlantılı ateşkes müzakerelerini canlandırmak amacıyla Mısırlı bir heyetin dün (Cuma) İsrail'e gelmesiyle yaşandı.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalı ise ‘Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese ulaşmaya yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu’ bildirdi.


İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı
TT

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

Ordu Sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre, savaş uçaklarının Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf öldürüldü.

İsrail, Cemaat el-İslami'nin Hamas ile Lübnan'daki faaliyetlerinde koordinasyon sağladığını savundu.

Lübnan resmi ajansı NNA da İsrail savaş uçaklarının bölgeyi bombaladığını aktardı ancak ölü ya da yaralı bilgisi paylaşmadı.

Lübnanlı Cemaat el-İslami liderlik kadrosu, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.

Lübnan'daki Cemaat el-İslami, İsrail saldırısında liderinin öldürüldüğünü doğruladı

İsrail ordusunun, Lübnan'ın Beka Vadisi bölgesine düzenlediği hava saldırısında Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf'ı öldürdüğü doğrulandı.

Cemaat el-İslami'nin yaptığı açıklamada Lübnan resmi ajansı NNA tarafından yayımlandı.

Açıklamada, lider Musab Halaf'ın yanı sıra Bilal Halaf adlı mensubun da saldırıda hayatını kaybettiği belirtildi.

İsrail ordusu, Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf'ı öldürdüğünü duyurmuştu.

Cemaat el-İslami, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.


Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak
TT

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa , bağımsız denetim raporunun gerektirdiği tüm prosedürleri uygularsa, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'na (UNRWA) 33 milyon avro katkı vereceğini doğruladı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Christophe Lemoine, perşembe günü bir tarih belirtmeden, "Fransa, UNRWA insani programına 2024 yılı için 33 milyon avro tutarındaki yıllık katkısının ödeneceğini doğrulamaktadır" açıklamasında bulundu.

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre Lemoine, "UNRWA'ya verdiğimiz desteğin gerçekleşmesi için eski Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna liderliğindeki bağımsız dış denetim raporunun gerektirdiği önlemlerin tam olarak uygulanması gerekir” açıklamasında bulundu.

Lemoine, Fransa'nın, "UNRWA çalışanlarının ve tesislerinin tarafsızlığının doğrulanması, ders kitaplarında nefret ve Yahudi karşıtı söylemin yasaklanması, sendikalarda reform yapılması ve personel işlerinin yönetilmesine yönelik prosedürlere özel önem verdiğini" vurguladı.

İsrail, 30.000'den fazla çalışanı bulunan ve bölgedeki (Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye) 5,9 milyon Filistinliye hizmet veren BM teşkilatını, Gazze'de "400'den fazla terörist" çalıştırmakla suçluyor. İbrani devleti, Hamas'ın kendi topraklarına düzenlediği saldırının içinde UNRWA çalışanlarından 12'sinin doğrudan yer aldığını belirtiyor.

AFP, İsrail'in resmi verilerine göre Hamas, 7 Ekim'de İsrail'e karşı eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı ve bu saldırıda 1.170 kişi öldü.

İsrail'in suçlaması, başta ABD olmak üzere birçok bağışçı ülkenin UNRWA'ya olan fonlarını kesmesine yol açtı, ancak birçok bağışçı bu kararından geri döndü ve kurum üzerinde soruşturma yürütülürken fon sağlamaya devam etti.

BM tarafından görevlendirilen uzmanlar, Gazze Şeridi'ndeki UNRWA'nın siyasi "tarafsızlıktan" yoksun olduğu sonucuna vardı, ancak BM kuruluşunun bölgede "hayati insani yardım sağlamada kritik bir rol oynamaya" devam ettiğini kaydetti.


İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti
TT

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

Beyt Lahiya Belediye Başkanı Ala el-Attar AA muhabirine yaptığı açıklamada, Beyt Lahiya'nın alt ve üst yapısının savaşın başından bu yana büyük zarar gördüğünü söyledi.

Saldırılarda zarar gören yapılara ilişkin bilgi veren Attar, İsrail ordusunun, Beyt Lahiya'yı besleyen su kuyularının yüzde 70'ini, kanalizasyon ağının ise yüzde 50'sini tahrip ederek insani bir krize neden olduğunu ifade etti.

Attar, belediye ana ve ek binaları, dükkanlar ve alışveriş merkezleri, sokaklar ve anayolların saldırılarda büyük zarar gördüğünü, ağır iş makineleri ile temizlik hizmetinde kullanılan araçların yüzde 95'inin kullanılamaz hale geldiğini aktardı.

İsrail, tarım sektörünü de vurdu

Attar, İsrail'in, Gazze'nin birinci derece gıda tedarikçisi konumundaki Beyt Lahiya'da tarımın yanı sıra balıkçılık ve sanayiyi de yok ettiğini dile getirdi.

Belediyenin, kısıtlı imkanlara rağmen, minimum düzeyde de olsa hizmet sunmaya devam ettiğini söyleyen Attar, cadde ve sokaklarda büyük çöp yığınları oluştuğunu, kanalizasyon sularının yollara aktığını ve bunun da cilt ve solunum yolu hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu kaydetti.

Su kuyuları, kanalizasyon pompaları ve çöp kamyonlarının çalışması için yakıta ihtiyaç duyduklarını belirten Attar, uluslararası kuruluşlar, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Filistin Sular İdaresine yakıt tedarik etme çağrısında bulundu.

Attar ayrıca belediyenin, çalışmalarını tam anlamıyla yürütebilmesi için ekskavatör, kamyon ve buldozer gibi ağır makinelere ve sıcaklıkların artmasıyla çoğalan sivrisineklerle mücadele için gerekli malzemelere ihtiyaç duyduklarını ifade etti.


İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampına düzenlediği saldırılarda 8 Filistinli öldü

İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampına düzenlediği saldırılarda 8 Filistinli öldü
TT

İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampına düzenlediği saldırılarda 8 Filistinli öldü

İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampına düzenlediği saldırılarda 8 Filistinli öldü

Filistin haber ajansı WAFA'ya göre, İsrail savaş uçakları, Nuseyrat Mülteci Kampında Es-Sultan Mahallesinde bir evi hedef aldı. Saldırıda aralarında bir bebeğin de olduğu 4 Filistinli hayatını kaybetti.

Kampta başka bir eve düzenlenen saldırıda ise 4 Filistinli öldü, en az 30 kişi ise yaralandı.

Batı Şeria'da 2 Filistinli öldürüldü

Filistin haber ajansı WAFA'ya göre, İsrail askerleri, Cenin'in batısındaki Salim askeri kontrol noktasında bir grup gence ateş açtı.

Gençlerden Mustafa Sultan Abid (22) ile Ahmed Muhammed Şevahine (21) hayatını kaybederken, 2'si de yaralandı.

Öte yandan, İsrail askerleri, Batı Şeria'nın El Halil, Tulkerim, Nablus ve Kalkilya kentlerine baskınlar düzenledi.

Askerler, El Halil'deki baskında Şeabe bölgesi, Es-Semmu ve Surif kasabalarında bazı evlere girdi ve 2 araca el koydu.

Tulkerim'de İsrail askeri araçları Es-Selam Kavşağında konuşlanırken, askerler dükkanlara baskın düzenledi.

Nablus'un güneyindeki Akraba kasabası ile Kalkilya'nın doğusundaki Kefr Kaddum ve Hacce kasabalarında da askeri araçlarla baskın düzenlendi.

İsrail'in Gazze'yi işgalinde 7 Ekim sonrası

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme" gerekçesiyle İsrail'e 7 Ekim 2023'te kapsamlı saldırı düzenledi.

İsrail, 7 Ekim'deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını açıkladı.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere 34 bin 356 Filistinli öldürüldü, 77 bin 368 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.


Güney Lübnan'da bombardıman devam ediyor... Mısır heyeti Gazze ateşkes görüşmelerini ilerletmek için İsrail'e gidiyor

İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
TT

Güney Lübnan'da bombardıman devam ediyor... Mısır heyeti Gazze ateşkes görüşmelerini ilerletmek için İsrail'e gidiyor

İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)

Mısırlı bir heyetin ateşkes ve Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması görüşmelerini ilerletmek umuduyla İsrail'e gelmesi beklenirken, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında perşembeyi cumaya bağlayan gece karşılıklı roket ateşi gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu, gece boyunca Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine ‘iki tanksavar füze’ atıldığını ve topçu ateşiyle ‘bu saldırıların kaynaklarını’ hedef aldığını bildirdi.

rftn6tnm
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Alma eş-Şaab köyünü bombalaması sonucu dumanlar yükseliyor. (AFP)

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, askeri uçakların Kafr Şuba bölgesindeki Hizbullah ‘altyapısını’ bombaladığı belirtildi.

Hizbullah ise yaptığı açıklamada, sınırda İsrail güçlerini vuran silahlı saldırıların sorumluluğunu üstlendi.

İsrail ordusu Çarşamba günü, Hizbullah'ın İsrail ordusuna karşı saldırılar düzenlediği Güney Lübnan'da ‘karşı saldırı operasyonları’ yürüttüğünü duyurdu.

Buna paralel olarak İsrail ordusu, başta müttefiki ABD olmak üzere uluslararası toplumun uyarılarına rağmen Hamas'a karşı yürüttüğü savaşın bir parçası olarak Refah'ta bir kara harekâtı başlatmaya hazırlanıyor.

Yok etmek ya da özgürleştirmek

Çok sayıda yabancı başkent ve insani yardım kuruluşu, İsrail'in kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan ve çoğu yerinden edilmiş 1,5 milyondan fazla insana ev sahipliği yapan Refah kentine saldırması halinde çok sayıda insanın hayatını kaybedeceğinden endişe duyduklarını ifade ediyor.

Söz konusu gelişme, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun haftalardır bu operasyonun Hamas'ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu vurguladığı ve Refah'ın Hamas’ın Gazze Şeridi'ndeki son büyük kalesi olduğuna dikkat çektiği bir dönemde geldi.

fbrtbr5
İsrail'in Gazze Şeridi ile olan güney sınırında, Refah yakınlarındaki bir depolama alanında bulunan İsrail zırhlı personel taşıyıcıları (EPA)

İsrail Hükümet Sözcüsü David Manser dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Savaş Kabinesi’nin ‘son Hamas birimlerini yok etmenin yollarını görüşmek üzere’ toplandığını duyurdu.

Ancak bazı İsrail medya kuruluşları, isimlerinin açıklanmasını istemeyen yetkililere dayanarak, hükümetin Mısırlı bir heyetin beklenen ziyareti öncesinde esirlerin serbest bırakılmasını da içeren yeni bir ateşkes önerisini görüştüğünü aktardı.

Walla internet sitesinin ismini vermediği üst düzey bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı habere göre, görüşmeler özellikle ‘insani’ vaka olarak değerlendirilen 20 esirin ilk etapta serbest bırakılmasını öngören bir teklif üzerinde yoğunlaştı.

Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad Katar'da AFP'ye yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a olası bir askeri saldırısında ‘istediğini’ elde edemeyeceğini söyledi.

Hamad, “İster Mısır'daki, ister Katar'daki kardeşlerimiz olsun, ister Arap ve uluslararası taraflar olsun, mevcut çatışmaya dahil olan tüm taraflarla Refah'ı işgal etmenin tehlikesini ve İsrail'in yeni katliamlar ve soykırımlar yapmaya doğru gittiğini konuştuk” şeklinde konuştu.

‘Esir değişimi anlaşması hemen şimdi’

Bu arada İsrailli esirlerin yakınları Tel Aviv'deki Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenleyerek Gazze Şeridi'nde kaçırılanların serbest bırakılması için İsrail hükümetine baskı yapmaya devam etti.

Bazı protestocular ellerini bağlayıp kırmızıya boyarken ağızlarını da 7 Ekim'den bu yana geçen gün sayısına atıfta bulunan ‘202’ rakamlı bir çıkartmayla kapattı. Bazıları ‘Esir değişimi anlaşması hemen şimdi’ yazılı bir pankart taşıdı.

Bu gelişme, Hamas'ın geçtiğimiz Çarşamba günü, 7 Ekim'de İsrail topraklarına düzenlediği saldırı sırasında kaçırılan esirlerden birini gösteren bir video yayınlamasının ardından geldi.

Videoda 23 yaşındaki İsrailli Hirsch Goldberg Pauline, İsrail Başbakanı’nı ve hükümet üyelerini esirleri ‘terk etmekle’ suçladı.

Diğer yandan aralarında ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da bulunduğu 18 ülkenin liderleri ortak bir metin yayınlayarak ‘Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan tüm esirlerin derhal serbest bırakılması’ çağrısında bulundu.

Beyaz Saray tarafından yayınlanan metinde ‘esirlerin serbest bırakılması için masada bulunan anlaşmanın Gazze Şeridi'nde acil ve uzun süreli bir ateşkese olanak sağlayacağı’ vurgulandı.

Savaş 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e karşı benzeri görülmemiş bir saldırı başlatması ve bu saldırı sırasında 250'den fazla kişiyi kaçırmasının ardından patlak verdi. İsrailli yetkililere göre 34'ü muhtemelen ölü olmak üzere 129 kişi halen Gazze Şeridi'nde tutuluyor.

Buna karşılık İsrail, 2007'den beri Gazze Şeridi'nde iktidarda olan ve İsrail, ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas'ı yok etme sözü verdi.

Hamas’a bağlı Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki büyük askeri operasyonu çoğu sivil 34 bin 305 kişinin ölümüne neden oldu.

‘Artık çok ileri gidildi’

Görgü tanıkları, perşembeyi cumaya bağlayan gece Gazze Şeridi'nde, özellikle de saldırıların ardından enkaz altından eşyalarını kurtarmaya çalışan insanların yaşadığı Refah bölgesinde bombardıman yaşandığını bildirdi.

Bunlardan biri olan Semir, enkaz yığınları arasında şunları söyledi: “Yeter bu kadar yıkım, yeter bu kadar savaş! Yeter bu kadar çocuk, kadın, yaşlı ve savunmasız sivillerin kanının içilmesi! Artık çok ileri gidildi, yeter artık!”

Gazze Şeridi'nin 2,4 milyon sakini korkunç bir insani durumla karşı karşıya kalırken, ABD dün Gazze Şeridi açıklarında askeri ve sivil gemilerin yardım boşaltmasına olanak sağlayacak geçici bir liman ve iskele inşa etmeye başladığını duyurdu.

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'in uyguladığı sıkı kontrol ve denetimler nedeniyle Mısır'dan karayoluyla yardım ulaştırmanın zorluğunu göz önünde bulundurarak Mart ayı başında söz konusu inşaatı duyurmuştu.

Bu gelişmelerin ortasında, Gazze Şeridi'ndeki savaşa karşı gösterilerin arttığı, yüzlerce kişinin gözaltına alındığı ve çevik kuvvet polisinin öfkeli öğrencilerle karşı karşıya geldiği ABD üniversitelerinde tansiyon yüksek seviyede seyretmeye devam ediyor.

Los Angeles'tan New York, Austin, Boston, Chicago ve Atlanta'ya, Filistin yanlısı ABD öğrenci hareketi genişliyor. Harvard, Yale, Columbia ve Princeton gibi dünyaca ünlü üniversitelerde protestolar düzenleniyor.


Hamas'tan "Gazze'deki toplu mezarlar hakkında acilen uluslararası soruşturma yapılması" çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Hamas'tan "Gazze'deki toplu mezarlar hakkında acilen uluslararası soruşturma yapılması" çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinde yer alan Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan toplu mezarlara ilişkin "acil" uluslararası soruşturma yapılmasını istedi.

Hamas'tan, Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan ve şu ana kadar 392 cesedin çıkarıldığı üç toplu mezara ilişkin yazılı açıklama yapıldı.

Açıklamada, sağlık ekiplerinin İsrail ordusu tarafından infaz edilen ve Nasır Hastanesi yerleşkesine gömülenlerin cesetlerini arama çalışmalarına devam ettiği kaydedildi.

Uluslararası yardım çağrısı yapılan açıklamada, "Birleşmiş Milletler ve ilgili uluslararası kuruluşlardan, kayıp kişilerin aranması ve cesetlerin tespit edilmesi için alanında uzman adli tıp ekiplerinin ve gerekli ekipmanların gönderilmesini talep ediyoruz." ifadeleri kullanıldı.

Şu ana kadar bulunan cesetlerin yarısından fazlasının kimliğinin tespit edilemediğinin altı çizildi.

Açıklamada, "Acımasız bir şekilde eziyet ve işkenceye maruz kalan hasta ve yaralı sivillerin, çocukların ve kadınların cesetlerinin bulunduğu toplu mezarlardan her geçen gün ortaya çıkan suçları araştırmak için acil, bağımsız uluslararası bir komite oluşturulması gerekiyor. Cesetlerden bazılarının diri diri gömüldüğüne dair belirtiler de var." ifadelerine yer verildi.

Bu suçlara göz yumulmaması, koruma ve örtbas etme politikasının yürütülmemesi konusunda uyarıda bulunuldu.

Han Yunus'taki Sivil Savunma Birimi Müdürü Yamin Ebu Süleyman, dün düzenlediği basın toplantısında Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan toplu mezarlardaki arama çalışmalarında 58 cesedin daha bulunduğunu ifade etmişti.

Ebu Süleyman, yeni bulunanlarla birlikte "Nasır Hastanesi yerleşkesinde 392 cesedin bulunduğu 3 toplu mezar tespit edildi. Cesetlerin bazılarında işkence gördüklerine ve infaz edildiklerine yönelik izler bulundu. Bazılarının ise canlı canlı gömüldüğünü tahmin ediyoruz." demişti.

İsrail ordusu, uzun süre kuşatma altında tuttuğu ve 15 Şubat'ta baskın düzenlediği Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ni hizmet dışı bırakmıştı.

Son olarak İsrail askerleri 24 Mart'ta yeniden kuşatma altına aldıkları hastaneye baskın düzenlemiş, yerlerinden edilen çok sayıda Filistinli ile sağlık personelini alıkoymuştu.

İsrail ordusu, 4 aylık karadan işgal sürecinin ardından 7 Nisan'da Han Yunus'tan çekilmişti. Çekilmeyle birlikte, kentte toplu mezarlar bulunmaya, evlerin enkazından ve yol kenarlarından cesetler toplanmaya başlanmıştı.