Geçtiğimiz birkaç gün yaşanan olaylar ve verilen mesajlar, ABD içindeki toplumsal bölünmüşlük koronavirüsü salgını ile mücadelenin ve ekonomik krizlerden sonra Başkan Biden liderliğindeki yeni Amerikan yönetiminin Ortadoğu bölgesinde karşı karşıya olduğu zorlukların boyutunu en ciddi ve yoğun şekilde gösteriyordu. Bunlar arasında en zoru, yeni yönetimin Ortadoğu’da alev almış, zamanları ve mesajları çakışan, yangınlara karşı benimseyeceği yaklaşım. Söz konusu mesajlar, ters bir şekilde okunan Biden ve Demokratların bölgedeki şiddet ve terörizmin nedenlerine karşı yumuşak bir yaklaşım benimseyecekleri biçiminde değerlendirilen seçim açıklamalarına karşı önden verilmiş bir cevap gibiydi. Elbette bu nedenlerin başında Tahran’daki Mollalar rejimi geliyor. Biden’ın görevi devralma tarihi yaklaştıkça İran rejiminde görülen hareketlenmenin, Irak’taki kriz ve güvenlik açığının ortaya çıkması ve DEAŞ’ın yeniden canlanması gibi hızla sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bunlara ilaveten İran’ın Yemen’deki kolu da yeniden aktif hale geldi ve terörist Husi milisler, yeni ABD yönetiminde kendilerini terörist kabul etmekte tereddüt edenlere siyasi mesajlar taşıyan roket saldırıları ile yeniden Riyad’ı hedef almaya çalıştılar.
Terörist Husi milislerin sivilleri rastgele hedef alan roket saldırıları ile Suudi Arabistan’ı taciz etmeleri, Tahran’dan yönetilen daha büyük siyasi ve istihbarat projesinin bir parçası haline geldi. Amacı silahlı kollarına ve milis güçlerine dayanan İran diplomasisini Biden döneminde yeniden canlandırmaktır. Ayrıca ABD’nin başını ağrıtan Ortadoğu’dan ve krizlerinden kurtulup insan hakları ve demokrasi sloganları aracılığıyla baskı yapma rolüyle yetinme arzusunu iyi okuyarak müzakerelerde güçlü, etkili bir konumda ve proaktif bir şekilde katılmak için öncü adımlar atmaktır.
Süleymani sonrası aşamada, Hizbullah ve Irak’taki Şii milis grupları gibi etkinliklerinde düşüş yaşanan vekiller ve kollar yeniden aktif hale getirilmek isteniyor. Yemen’deki kolu olan Husi milisler ise halen aktifler. Yemen içindeki kötü durumun azami sınırlara ulaşmasını sağlayarak öncelikle Yemenlileri hedef almaya devam ediyorlar. Öyle ki mayınlar döşemek, çocuk ve gençleri savaşçı olarak kullanmak, evleri yıkmak ve askeri faaliyetlerini finanse etmek için uluslararası yardımlara el koymak noktasına kadar vardılar. Bunlara ek olarak Suudi Arabistan’a roket saldırıları düzenliyorlar. Haksızlığa uğradıkları söylemlerinden ve uluslararası toplumun hatalarından yararlanarak Yemen’i yakıp yıkarken Suudi Arabistan’ı da tehdit ediyorlar.
Yemen’de Husi tarafında görülen hareketlenmeye paralel olarak Irak’ta da DEAŞ yeniden canlandı. Irak’ta kaosun geri dönmesinin arkasında ülkesini terör ve kaos bataklığından kurtarmaya çalışan Başbakan Mustafa el-Kazimi’nin harcadığı büyük çaba ve devlet mantığına karşı olan Tahran’a bağlı bazı siyasi güçler ile yine Haşdi Şabi içinde ona bağlı ve etkin bazı kuvvetler duruyor. İran, kurşun ve patlama seslerinin Irak’a geri dönmesine paralel olarak yeni siyasi ve istihbari mayınlar da hazırlıyor. Aralarında Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün hazırladığı da dahil çok sayıda rapora göre İran’daki şahin kanat, Süleymani’nin tasfiye edilmesinin yarattığı öfke ve nefret durumunu meclise sundukları ve Tahran’ın suikasta verdiği karşılığı değerlendiren yeni bir tasarıya dönüştürdüler. Bu tasarının çıktılarından biri de müzakerelerde İran'ın askeri gücünü veya bölgesel emellerini sınırlayacak herhangi bir önerinin görüşülmesinin yasaklanmasıydı. Tasarı İran’a 4 ana rota belirliyor: ABD’yi bölgeden kovarak kesin bir intikam almak. İsrail’i yok etmek, ki bu gerçek bir hedeften ziyade propaganda amaçlı bir slogan olmaya daha yakın, İran’a karşı ekonomik terör adını verdiği olguyla mücadele etmek ve son olarak da onurlu bir dış politika benimsemek ya da diğer bir deyişle, meydan okuma ve karşı koyma diplomasini benimsemeye devam etmek. Tasarının maddeleri arasında İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü ile ilgili bir bölüm de var. Kasımi tasfiye edilmeden önce Kudüs Gücü’nün komutanıydı ve bölgede ABD kuvvetlerini hedef alan saldırılara katılan kişi ve gruplara prim verirdi. Bu primlerin bir bölümü sadece 2020 yılında toplamda yaklaşık 12 milyar dolara ulaşan İran’ın Irak’taki yatırımlarından ve doğalgaz ve elektrik gibi ihracatından elde edilen gelirlerle ödenirdi.
Rapor, insan hakları ve yumuşak müzakere propagandası yapanların hayallerinden uzakta tutuşmuş Ortadoğu’da Biden’ı bekleyen zorlukların boyutunu yansıtan dikkat çekici ayrıntılarla dolu. Bu sloganlar seçim kampanyası döneminde biraz da olsa anlaşılabilir ancak mevcut güvenlik ve ekonomik zorluklar karşısında hiçbir işe yaramaz. Özellikle de ABD’deki sağgörülü kalemlerin ABD’nin bölgedeki devlet, barış ve güvenlik mantığını önceleyen müttefiklerinin bakış açısını dikkate almamasının tehlikelerine karşı uyarıları göz önüne alındığında. Nitekim Suudi Arabistan da diplomatik ve dış ilişkilerinde sürdürülebilir bir stratejiyi yansıtan dengeli açıklamalarında buna değindi.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın son açıklamaları, ülkesinin ABD ve refah ile istikrar için çabalayan dünyanın gelişmiş ülkeleri ile tarihi ittifakının temellerini yansıtıyordu. Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan’ın Başkan Biden liderliğindeki yeni ABD yönetimi ile mükemmel ilişkileri olacağı konusunda iyimser olduğunu, Washington ile İran nükleer anlaşması konusundaki temaslarını sürdüreceğini ifade etti. Reuters’ın haberine göre Dışişleri Bakanı, sözlerine istişarelerin İran'ın anlaşmalara uymama konusundaki sabıkasını göz önüne alan güçlü ve sağlam bir anlaşmaya ulaşmaya, bu anlaşmanın uygulanmasını sağlamak için güçlü denetleme faktörlerine duyulan ihtiyaca odaklanacağını da ekledi.
Koronavirüs salgını sonrası toparlanma dönemi ve yeni ABD yönetiminin göreve gelmesi ışığında dünyanın tanık olduğu dönüşümlerin etkisiyle ve Ortadoğu bölgesinde yeniden yükselen alevler ve canlanan terörün gölgesinde Körfez bölgesi bugün artık yeni nükleer anlaşmayla ilgili olası müzakerelere dahil edilmesi gerektiği konusunda daha ısrarcı. Böylece müzakerelerin İran’ın füze gücü, bölge ülkelerine karşı faaliyetleri, dünyanın istikrarını, güvenliğini, önemli ticaret yollarını tehdit eden vekilleri sorunlarını kesin ve yasal bir şekilde çözmesini garanti altına almak istiyor. Suudi Arabistan'ın şeffaf açıklamalarına yansıyan bu siyasi zorunluluk her şeyden önce refah, gelecek ve devlet mantığının egemenliğin, bölgedeki siyasi ağırlık ve ekonomilerin slogan ve manevralardan uzak etkileri konusundaki derin farkındalığın bir parçasıdır.
TT
Sloganlar ve manevralar: Biden'ın tutuşmuş bir Ortadoğu'ya yaklaşımı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة