Hüseyin Şubukşi
TT

Yeni sağın ve solun tehlikesi!

Pek çok uzman, siyasi analist ve sosyal politika tarihçisi, dünyada daha önce görülmediği şekilde tüm siyasi, ekonomik, entelektüel, sanatsal ve spor biçimleriyle kamusal alana hâkim olan keskin ve sarsıcı bir kutuplaşma yaşandığı hususunda hemfikir. Sağ ve sol arasındaki kemik kıran savaşı taraftarlar arasında, iki tarafın tutumlarının ve duygularının karıştırıldığı şiddetli, aşırı ve pervasız bir hale geldi. Bu savaş, aklı başında insan gruplarını, üçüncü kademe futbol maçlarının yapıldığı stadyumlardaki ultras taraftar gruplarına dönüştürdü.
Ekonomi, iklim, kadın ve insan hakları ile günümüzün diğer sıcak konularında, iki taraf arasında aklın ve iyi niyetin olmadığı çılgınca ve delice bir mücadele yaşanıyor.  Bu önemli başlıklar tartışma, müzakere ve diyalog fırsatları olmak yerine bir savaş alanına dönüştü. Elbette bu zehirli atmosferin bir sonucu olarak sağ akımın daha da aşırılaşması ve din, muhafazakarlık ve vatanseverlik kisvesi altında ırkçılığın nefret uyandıran belirtilerine yenik düşmesi doğaldı. Öte yandan sol da suçluluktan aşırılığa kaçmış, daha gergin ve düşmanca bir tavır takınarak, ötekini yok etmek gibi vahşi bir kültürü benimsemiştir.
Aslında tarih ve yaşananlar bize her iki tarafın da iddia ettiğinin tam tersi bir gerçekliği gösteriyor. Genel olarak sağ, özellikle sosyal kısmında kademeli değişim ilkesinin uygulanmasına, güvenlik ve istikrar erdemlerinden ödün verilmemesine inanmaktadır. Ancak bu, onun en önemli tarihsel kazanımlardan bazılarını elde etmekten alıkoymadı. Margaret Thatcher başbakan olduğunda, büyük bir ülkede sağın göreve getirdiği ilk kadın başbakandı. Aynı şekilde demokratik sol Güney Amerika’daki köle ticaretine hâkimken kölelerin özgürleştirilmesi, sağcı bir isim olan Cumhuriyetçi ABD Başkanı Abraham Lincoln tarafından gerçekleştirildi. Günümüzde büyük bir aşırılık dalgasının altında ezildikten sonra ne sol eski sol, ne de sağ eski sağ.
Bugün, yönelimin ve kamuoyunun özelliklerini belirleyen şey ekonomik yoksunluktur. Böylece ekonomi, ruh ve kanla savunulan tüm inanç ve ideolojilerden daha etkili bir kanaat edinme ve karar verme motoru haline gelmiştir.
Kadınlardan ve onlarla ilgili her şeyden nefret eden ve onları hor gören katı düşünce, çok ağır ve ciddi ekonomik değişim ve dalgalanmalar sonucunda ortaya çıkan doğal toplumsal gelişmeyi anlayamamakta, idrak ve takdir edememektedir. Sonuç olarak, feminizmin politik duruşunu eleştirmekle, kadınların doğal haklarını ve güçlendiklerini inkâr etmekle safça bir kafa karışıklığı yaşamaktadır. Politikaların, kararların ve ittifakların üzerine inşa edildiği sağın ve solun konum ve ilkelerinin ortaya çıktığı pek çok tutuma şahit olduk. Batı'daki pek çok kişi arasında, son sağcı ve ılımlı başkanın Cumhuriyetçi Başkan George Bush Jr, son solcu ve ılımlı başkanın ise Demokrat Başkan Bill Clinton olduğuna dair büyük bir siyasi kanaat var.
Genel olarak Batı'daki ve özelde ABD'deki sol ve sağ hareketleri etkileyen popülist fenomene ışık tutabilen yeni bir kitap var. Crystal Ball ve Sagar Anniti tarafından yazılan “2020 Popülist Rehberi: Yeni Sağın ve Yeni Solun Yükselişi” başlıklı kitap, yeni sağ ile yeni sol arasında yükselen keskin karşıtlığı kaotik, sinir bozucu ve iç karartıcı olarak tanımlarken, örnekleri pek çok kişi tarafından bilinen çeşitli çatışmalarda iki taraf arasında artan şiddet vakalarına dikkat çekiyor.
Birçok kimse, günümüzde sol ve sağ arasındaki uçurumun temellerinin geçen yüzyılın altmışlı yıllarında atıldığına inansa da, George Bush Jr.’ın, Al Gore’a karşı 2000 yılı başkanlık seçimlerinde kazandığı tartışmalı zaferin meydana getirdiği şok etkisinin, sağ ile sol arasındaki büyük anlaşmazlığın kıvılcımı olması daha olasıdır. Bugün sağ ile sol arasında yaşananların amacı sadece iki taraftan birinin haklı olduğunu kanıtlamak değil, diğerini tamamen ortadan kaldırmak ve şeytanlaştırmak olan kitlesel kutuplaşma savaşları olduğunu hatırlamak gerekir. Bu yıkıcı yaklaşım, sırf galip takımın haklı olduğunu kanıtlamak için bazı fikirlerin ve bazı politikaların yerel çatışma bölgelerinin dışına ihraç edilmesi tehlikesi nedeniyle dünyanın diğer bölgelerinde de yıkıcı yan etkilere sahip olmaktadır. Bu, son derece tuhaf ve tehlikeli bir aşamadır.