İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Allah ülkelerimizi insani yaklaşımlardan korusun

Coğrafya ve tarih programları konusunda uzman yabancı televizyon kanallarını benim gibi hevesle takip eden herkesin zevkini yalnızca bu tür kanallarda bolca yer alan hayırsever ve insancıl reklamlar kesintiye uğratabilir. Bu reklamların mesajları, tedavisi olmayan hastalıklar ve endemik salgın hastalıklarla mücadeleden, yoksulluk ve açlığa, temiz içme suyu temin edilmesinden, nesli tükenmekte olan veya şiddete maruz kalan hayvanların korunmasına yönelik çağrılar arasında gidip geliyor.
Şahsen, bu reklam mesajlarının, özellikle BM Çocuklara Yardım Fonu "UNICEF" veya "Yabani Çevreyi Koruma Fonu" ve diğerleri gibi saygın uluslararası kuruluşlar tarafından benimsenen yüce hedeflerini desteklemeye kesinlikle itirazım yok. Ancak buna mutlak sempati ve desteğime rağmen, benim itirazım, bazılarının doğal afetlermiş gibi ele alınmaması gereken bir dizi acı vakadan sorumlu tarafların kasıtsız olarak gözden kaçırılması.
Örneğin, UNICEF gibi uluslararası bir kuruluştan Yemen'deki açlık krizinin yol açtığı ıstıraplara ya da Afrika ülkelerindeki pis su sorununa sessiz kalmasını talep etmiyorum, ama bu tür vakaları sanki deprem ya da kasırgaların sonucuymuş gibi ele almak aciz ve zayıf bir yaklaşım.  Siyasi kökenli krizlerin mağdurlarına bağış yapmak acıları geçici olarak hafifletebilse de, aslında durdurulması gereken bir gerçeği gözden kaçırıyor ve iki tehlikeli sürece, oyalama ve uyuşturmaya katkıda bulunuyor. Uluslararası siyaset ve güvenlik kurumları, İran'ın Kızıldeniz'in güneyindeki yayılmacı planı gibi bir planı durdurmayı başaramadıklarında, Yemen'deki halkımıza yardım için yapılan uluslararası insani çağrılar da işe yaramayacaktır. Hele de Husilerin Yemen halkını ve komşularının topraklarını hedef alan balistik füze ve insansız hava araçlarının bedelinin, sevgili Yemen'deki yoksulluk, açlık ve hastalık çilelerini bitirmeye yeteceği göz önünde bulundurulursa.
Bir örnek diğerini akla getirir. Önümüzde bir de Mısır doğalgazının Suriye üzerinden Lübnan’a taşınmasına izin vererek Beşşar Esed rejimi ile ekonomik ilişkilere getirilen ambargoyu delen resmi Amerikan argümanı var.
ABD'nin Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shay, Ceaser Yasası’nın yaptırımlarıyla desteklenen ambargonun delinmesini, ulaşım, sağlık, eğitim ve diğer sektörleri tehdit eden yakıt kıtlığının ortasında Hizbullah’ın -yani İran'ın- egemenliği altındaki Lübnanlıların "insani ihtiyacı" üzerine atılmış bir adım olduğunu söyleyerek haklı gösterdi. Burada, ABD bir “kurumlar devleti” olduğu için, bu tür bir kararın Beyaz Saray'ın da onayıyla Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının en üst kademelerinde  alındığını savunuyorum.
BM özel temsilcilerinin çoğunun Arap Yarımadası'nın güneybatısındaki Husi isyanının oynadığı stratejik rol dışında, Yemen krizinin tüm detaylarına dikkat ettiği Yemen örneğinde olduğu gibi,  Amerikan inisiyatifinin - ve ondan önce Fransız inisiyatifinin – insancılığı, Lübnan'daki önce siyasi, ardından insani krizin doğrudan nedenini kasıtlı olarak görmezden geldi. Böylece, insani mesele, görünüşe bakılırsa Viyana'da İran ile yapılan nükleer müzakerelere paralel olarak muğlak uluslararası siyasi yaklaşımları gizleyen bir incir yaprağına dönüştü.
Öte yandan Suriye ve Irak'taki yaklaşımlar, Yemen ve Lübnan'daki yaklaşımlardan sadece ayrıntılarda farklı. Suriye'de Paris, "Doğulu" Hristiyan azınlıkların korumasını Moskova'nın gözetimine bırakarak bir kenara çekildi. Washington, petrolle bağlantılı tasarıları için "faydalı Suriye" tanımını batıdan doğuya kaydırdı ve dikkatini Fırat'ın doğusundaki bölgelere odakladı. ABD liderliği daha önce, Barack Obama ve Donald Trump dönemlerinde de Suriye’deki önceliklerini, her zaman terörizmi destekleyen ülkeler listesinde tuttuğu bir rejimi caydırmaktan, sadece DEAŞ ile mücadele şeklinde değiştirmişti.
Sonuç olarak, Suriye'deki “DEAŞ ile mücadele” Lübnan'daki “insani kaygıların” yerini alarak, sorunun özü ve temelini yok saymanın bir gerekçesi oldu. Halbuki Washington, Fırat'ın doğusundaki bölgelerde varlığından hareketle, Tahran'dan Beyrut'a uzanan İran koridorunu güvence altına almak için özellikle Deyrizor'un (Bukamal ve el-Mayadin) güneyinde gerçekleştirilen demografik değişim süreçlerine tanıklık ediyor. Dahası, müttefiki İsrail sayesinde Suriye'nin güneyinde, başkent Şam civarında veya güneydeki üç sınır şehri Kuneytra, Dera ve Suveyda'daki benzer çabalar hakkında tam bir bilgi sahibi.
Seçimlere hazırlanan ve birçok gözlemcinin süregelen siyasi zorlukların ve Haşdi Şabi "devletçiğinin" Irak devletine karşı yorulmak bilmeyen ilerleyişinin ışığında ciddi çözümler taşımasını uzak bir ihtimal gördükleri Irak'a gelelim. Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin devletin meşruiyetini, Irak'ın ulusal kimliğini ve Arap ülkeleri ile ilişkilerini korumaya yönelik girişimlerine rağmen acı gerçek bu. Yine DEAŞ’ın saldırıları, sanki Şii mezhepçi sinir uçlarına basması, sokaktaki etkisi her gerilediğinde “devletçiğe” bahane ve mühimmat sağlaması planlanmış gibi “mevsimsel” bir döngüde ortaya çıkıyor.
Sonra, Irak hükümetinin İran'ın Iraklı milisleriyle, bu milislerin Amerikan kuvvetlerinin konuşlandığı yerleri hedef almasını önleyen bir ateşkese varmasının ışığında, pek çok kişinin gerçekleşmesini beklediği, programlanmış bir Amerikan çekilmesi var. Ateşkes, Temmuz ayı sonlarında Bağdat ve Washington tarafından imzalanan stratejik bir anlaşma kapsamında sağlandı. Bu noktada Iraklı gözlemciler, ateşkesin Kazimi için bir yandan önümüzdeki başbakanlık yarışında konumunu güçlendirecek, diğer yandan ABD’nin geri çekilmesi için acele eden İran liderliği nezdinde puanını yükseltecek siyasi bir zafer teşkil etmesini umuyorlar.
Bu rahatsız edici Ortadoğu sahnesi karşısında, ABD ve Avrupa'nın, belki de üzerinde derin uzlaşılar olmadığı için, temel meselelere değinmekten kaçınarak ayrıntılarla meşgul oldukları aşikar. Şu 3 vakanın gösterdiği de bu.
- Suriye'de çıkarların ve dış etki çıtalarının kesişimi, özellikle de herkesin tartışmaktan kaçınmaya çalıştığı İran'ın etkisi ve Tahran ile müzakerelerin nükleer anlaşmanın teknik kısmıyla sınırlandırılması.
- Washington'un Atlantik müttefiklerini şoke eden, taahhütlere bağlılık ve taktiksel çıkarlarını anlama düzeyi hakkında toplu alarm mesajları gönderen ABD'nin Afganistan'dan çekilme şekli.
- Avustralya'nın Fransız denizaltı anlaşmasını iptal etmesi, ABD ile İngiltere'yi içeren ve Doğu Asya ile Pasifik Havzası'nda Çin tehdidiyle başa çıkmayı hedefleyen bir Doğu Asya ittifakına katılmasıyla alevlenen ani ABD-Fransız anlaşmazlığı.
Bu denli kompleksleri ve sorunları olan bir bölgenin sorunları, önemine rağmen sebep değil sonuç olan insani konulara indirgenemez. Büyük güçler sorumluluklarından kaçınıp, dar çıkarlarıyla meşgul oldukları sürece, başkalarının acılarına yanlış yaklaşmanın yansımalarından uzun bir süre kurtulamayabilirler.