Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

BM İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP-26) gündemi

Birleşmiş Milletler 30 yıldır iklim değişikliğine yönelik ortak küresel politikalar bulmak için hemen hemen dünyanın tüm ülkelerinin katıldığı zirveler düzenlemeye çalışıyor. Önümüzdeki Kasım ayında Glasgow'da gerçekleştirilecek COP-26 Konferansı, 2015 Paris İklim Konferansı'nda taahhüt edilenlerin gözden geçirileceği, karbon ticareti ve fiyatları hakkında önemli kararların alınacağı ve yoksul veya politik olarak istikrarsız ülkelerin yüksek maliyetlerine rağmen enerji geçiş programlarını benimsemelerine nasıl yardımcı olunacağının değerlendirileceği bir toplantı olacak. Zirveye katılmaları için devlet başkanlarına, bilim insanlarına, işadamlarına, kamu ve özel sektörden iş adamlarına, iklim ve çevre hareketlerinin sivil toplum aktivistlerine, medyaya ve gözlemcilere davetler yapıldı.
Karbondioksit emisyonlarının artmasıyla artan tehlikeler, dünyanın son yıllarda tanık olduğu doğal afetler ve sıcaklık artışları nedeniyle genel olarak iklim konferansları ve özelde COP-26 Konferansı gittikçe önemli hale geliyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçen hafta yayınlanan BM raporunda feci ısınma sürecini anlattı ve karbondioksit emisyonlarını azaltamamanın tehlikelerini açıkladı. Bunun 2,7 santigrat derecelik bir sıcaklık artışına yol açacağını, çünkü yaklaşık 191 ülkenin (dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun), Paris Anlaşması'nın küresel ısınmayı sanayi öncesi sıcaklıktaki artışa kıyasla 1,5 santigrat derece ile sınırlama beklentilerini karşılamadığını kaydetti. Guterres, raporda, dünyanın "2.7 santigrat derecelik bir ısınmaya giden bir felaket yolunda ilerlediğini" ekledi ve “Hedefe ulaşılamaması, ölü sayısı, yok edilen geçim kaynakları ve ülkeler tarafından üstlenilen taahhütlerin uygulanmasının kontrolü ile ölçülecektir” dedi.
BM raporu, COP-26 Konferansının şu hedeflerinin merkezinde yer alıyor:
2050 yılına kadar sıfır emisyon için bir yol haritası çizmek, sıcaklık artışını 1,5 santigrat derece ile sınırlama hedefini sürdürmek, karbon ticareti ve fiyatlandırmasını koordine etmek için adımlar atmak ve kömür kullanımını aşamalı olarak durdurmak.
Ayrıca, enerji geçişi için üstlenecekleri yüksek harcamalar göz önüne alındığında, emisyonları azaltma taahhütlerini yerine getirmeleri için yoksul ve politik olarak zayıf ülkelere yardım etmek ve desteklemek, enerji geçiş programlarının uygulanmasında hükümete katılması için özel sektöre yaygın şekilde güvenilmesini teşvik etmek. Bu, özellikle finans kurumlarının ve inşaat şirketlerinin çeşitli sektörlerdeki yatırımlarını içeriyor.
Şu anda iklim değişikliğine yönelik bu kadar ilgi ve ısrarın nedeni nedir? Sanayileşmiş ülkelerde, bu 10 yıl içinde dünyanın ve insanlığın tehlikeli bir dönemden geçmekte olduğu konusunda neredeyse bir oybirliği ve ısrar var. Bu 10 yıl içinde emisyonları azaltma çabasının, dünyanın gelecekte sürdürülebilir kalkınmaya girme potansiyeline yansımaları olacak.
Küresel olarak tanık olduğumuz değişim, aynı anda birden çok ve çelişkili yönelimlerden geçiyor. Sanayileşmiş ülkelerde sıcaklıkta aşırı bir artışın tehlikesi konusunda var olan fikir birliğine rağmen, aynı ülkeler arasında emisyonları azaltma sürecinin nasıl ilerlemesi gerektiğiyle ilgili geniş ölçüde anlaşmazlıklar olduğunu görüyoruz. Avrupa ve Çin’de buna yönelik bir kaygı var, ancak ABD'de Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasındaki derin anlaşmazlığı yansıtan bir bölünme görülüyor. Eski Başkan Trump, ABD'yi Paris Anlaşması'ndan çekmiş ve birçok sürdürülebilir enerji programını engellemişti. Öte yandan mevcut Başkan Biden, sürdürülebilir enerjileri desteklemek ve ona uygun altyapıyı inşa etmek için Kongre tarafından prensipte onaylanan trilyonluk bir bütçe önerme girişiminde bulundu. Ancak ABD'de sorun yerel düzeyde kalmaya devam ediyor. Zira Cumhuriyetçi Partiye ve özellikle Trump grubuna bağlı yerel yargıçlar, eyalet valileri ve eyalet yasama organları, yerel olarak birçok programı durdurabilir veya engelleyebilir.
Ayrıca, büyük ülkelerin enerji dönüşümü programları, ekonomik programları ve şirketleri ile organik olarak bağlantılı. Bu, aralarında birçok anlaşmazlığa yol açıyor ve enerji çağındaki bu tarihi dönüşüm için bir veya iki büyük ülkenin, hatta iki müttefikin inisiyatif alması ve küresel liderliği üstlenmesi olasılığını engelliyor. Bu konuda her ülkenin farklı bir gündemi var.
Ancak bu ihtilaflara rağmen, yeni bir enerji çağına geçişi sağlayan şey, yaygın kamuoyu ilgisidir. Art arda gelen sel felaketlerine, orman yangınlarına, birçok bilim adamının emisyonları nedenlerinden biri olarak gösterdiği Kuzey ve Güney Kutuplarındaki buzulların erimesi sonucu yükselen deniz seviyelerine, net sıfır emisyona dayanan yeni bir endüstrinin geliştirilmesi konusundaki hızlı bilimsel gelişmelere kamuoyu yoğun bir ilgi gösteriyor.