Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Lübnan ve değişim seçimleri

Din adamlarının ve çoğu elbette Bavyera'daki iktidar partisinin Katolik Hristiyanlarından ve Merkel'in partisinden mevcut ve eski politikacıların katıldığı Hristiyan-Müslüman ilişkileri konulu bir konferans için Münih'teydim.
Lübnan konusunda belirgin bir ilgi gördüğümü iddia etmiyorum. Ne de olsa Münih Berlin değil. Ayrıca halihazırda önümüzdeki hafta yapılacak seçimlerle daha ilgililer. Her ne kadar seçimler nihayetinde Lübnan hakkında bir sohbete giriş konusu oluştursa da kendilerini yerel kaygıları dışında en çok ilgilendiren konu Fransa ve ABD ile ilişkilerdi. Çoğu, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "çıkışlarından" bıkmışlardı. Bahsettiklerine göre daha önce Trump'ın Avrupa'ya karşı olumsuz duygularından ve kendisini zengin, ABD'ye olan büyük borçlarını ödemeyi reddeden çaresiz bir Avrupa olarak görmesinden de rahatsız olmuşlardı. ABD’nin Ortadoğu ve Avrupa’dan çekilmesi onları rahatsız ediyor mu? Bu konuda aralarında bir fikir birliği yok. Eski politikacılar arasında – ki konferansta sayıları çoktu- bundan esef duyanlar ve sonunda kurulamayabilecek bir Avrupa ordusuna yapılan büyük harcamalardan korkanlar var. Diğer yandan büyük ekonomik çıkarlara rağmen Rusya Devlet Başkanı Putin’in şahsı ve rejimi epey dik kafalı ve ABD şemsiyesi olmadan da oldukça cüretkâr. Korkuların çoğu stratejikti ve rakipler ile düşmanlardan ziyade müttefik kaynaklıydı. Ancak siyasi olarak cüce Almanya, sayı ve ekonomi bakımından Avrupa uluslarının en büyüğü ve neredeyse Avrupa'yı omuzlarında taşıyor!
Alman seçimlerinde iki ana konu ön plana çıkıyor: Çevre sorunları ve vergi adaleti. Çevre dosyası, gücü iki büyük parti; Hristiyan ile Sosyal Demokrat ile eşit olan Yeşiller Partisi tarafından yönetiliyor. Vergiler, kendisiyle ilgili düzenlemeler ve zenginlerin daha fazla vergi ödemesi dosyasına gelince; bunlar elbette Sosyal Demokrat Parti’nin kontrolünde. Ama ilginç olan şu ki siyasi sistem sağlam ve politikacıların büyük çoğunluğunun 50 yaşın altında olması nedeniyle devlete dair Merkel sonrası için büyük bir korkuları yok. Merkel dünyada kutsal ama Almanya'da öyle değil. Bazıları, Sosyal Demokrat Parti programına teslim olduğu iddiası da dahil olmak üzere birçok hatası bulunduğunu düşünüyorlar.
Bir Alman din adamı ile üç politikacı Lübnan’daki duruma ilgi gösterdiler. Konferanstan hemen sonra yapılan özel bir toplantıda Lübnan hakkında konuştuk. Ben -konferansta yaptığım konuşmada olduğu gibi-  Vatikan'ın politikasından ve Maruni Patrikhanesi'nin bir yılı aşkın süredir ulusal dosyaları mezhepçiliği aşan bir biçimde sunmakta kaydettiği ilerlemeden bahsetmeye odaklanırken hepsi de sanki toplantıdan önce birbirlerine danışmışlar gibi dört konuyla ilgileniyorlardı: Krizden çıkış var mı? Sivil barışa yönelik bir tehdit mevcut mu? Hizbullah ve silahından (ve Suriyeli mültecilerden) nasıl kurtulunur? Seçimler sorunu ne kadar çözüyor ve değişime alan açıyor?
Eski Bavyera Adalet Bakanı (ki konferansta radikal İslamcıların aşırılıkçılığının tehlikeleri hakkında konuşmuştu) bana şu soruyu yöneltti:
“Özellikle Lübnan gibi küçük bir ülke için mülteci yükünün ne anlama geldiğini biliyoruz. Biz bir milyonu zar zor barındırabilirken sizde bir buçuk milyon mülteci var. Ancak mesele iki faktör daha kendisine eklendiğinde daha tehlikeli hale geliyor. O faktörler de silahlı bir taraf ve kitlesel Hristiyan göçü. İlkbaharda yapılacak seçimler, bu 3 sorunu çözmek için ne ölçüde bir çıkış yolu veya bir giriş noktası olabilir?”
Kendisine şu yanıtı verdim:
“Yeşiller veya Lübnan'daki yeni siviller dahil olmak üzere tüm Hristiyan partiler seçimlere büyük umut bağlıyorlar. Ama açıkladıklarına göre istedikleri, seçimler ve sandık yoluyla mevcut Cumhurbaşkanı General Avn’ın partisinden kurtulmak. Müslümanlar arasındaki yozlaşmış seçkinler hakkında çok şey söylüyorlar ama İslami tarafta güçlü müttefikleri yok. Her halükarda Avncı hareket, değişim güçleri tarafından yerinden edilebilir. Silah, sığınma ve büyük ekonomik kriz sorunlarına gelince, bunlar seçimle çözülemez. Şiddetli bir şekilde zayıflasa da sivil barış tehdit altında değil ve ordu ile güvenlik güçleri halen iyi çalışıyorlar. Çünkü yurt dışından yardım alıyorlar. Bu durumda seçimler, Lübnan üzerindeki bu kuşatmayı nasıl kırabilir, aynı tarafın (silahlı parti ve müttefikleri) içinde yaydığı bu kaosu nasıl çözebilir!”
Ardından Hristiyan din adamı (Kardinallik Ofis Müdürü) “Peki, Patrik ne ölçüde etkiliydi ve hükümetin kurulmasının olumlu bir etkisi olmadı mı?” diye sordu.  Bu soruyu da şöyle yanıtladım:
“Patrik, yasa dışı silaha karşı kampanyayı, tarafsızlığın gerekliliği ve hükümeti kurma çağrılarını etkiledi. Ancak hükümetin kurulması bile Fransızlar ve İranlılar arasındaki uzlaşı sayesinde gerçekleşti!”
Bunun üzerine Bavyera parlamentosu milletvekili bana “Eğer sizde seçimler hükümetleri kurmuyorsa neyi etkiliyor?” sorusunu yöneltti.  Kendisine şu karşılığı verdim:
“Belki gençlere bir değişiklik yapabilecekleri konusunda bir umut veriyor ve böylece göç etmiyorlar. Belki de değişken bölgemizde koşullar değişecek ve seçimlerin bir anlamı olacak.”
Milletvekili bu defa “Peki, seçim yasanızın türü nedir; oransal mı?” diye sordu.
Cevabım şöyle oldu:
“Evet ama mezhep kotalarına dayanıyor. Yani seçim bölgeleri dini gruplara göre bölünmüş ve ‘uygun temsili’ gerçekleştirme bahanesiyle Hristiyanları Müslümanlardan büyük ölçüde ayırıyor. Uygun temsil ise Hristiyanların sadece Hristiyanlara oy vermesi anlamına geliyor.”
Kardinallik Ofis Müdürü bu defa “Ancak Lübnanlıların üçte ikisi Müslüman ise Hristiyan değişim yanlıları oylarıyla ülkenizdeki dönüşümü nasıl etkileyebilir?” diye sordu. Kendisine “Elbette etkilemiyorlar. Dahası genellikle katı bir partizanlık var. Dolayısıyla değişim yanlılarının Hristiyan bölgelerde dahi fazla bir etkileri olmayabilir” dedim. Milletvekili söze girdi ve “O halde seçimlerin iki işlevi var; göçü hafifletmek için umut vermek ve yasa dışı silah ile çatışmayı önlemek” dedi. “Evet” cevabını verdim. “İkisi de doğru ve seçim taraftarlarının bile çok azı egemenlik ve silahtan bahsediyorlar.”
Bir zamanlar Strauss'un Ofis Müdürü olduğu için oldukça saygı duydukları eski Bavyera Ekonomi Bakanı güldü ve şunları söyledi:
“Beyefendi; siz bizi seçimlerden soğutmak istiyorsunuz. Oysa bizde seçimler iktidarı gerçekten değiştiriyor ama sizde bunu yapmıyor. Gezilerimden ve okumalarımdan biliyorum ki siz Araplar arasında seçim ateşi her yanda yanıyor. Irak, Libya ve Tunus'ta hakim. Fakat ne yazık ki geçmiş yıllarda düzenlenen seçimlerin sonuçları olumsuzdu ve hayal kırıklığı yarattı. Biliyorsunuz ki yıllardır yaşadığınız iç çatışmalar, siyasi dengesizliğin ürünüdür.”
 Ben de kendisine şunları söyledim:
“Çok karamsar olmak istemiyorum. Irak, Libya ve Lübnan örneğinde silahlı örgütlerin varlığı nedeniyle umutlar zayıf. Ama Tunus'a gelince; seçimler 2011'den sonra olduğu gibi değişimi beraberinde getirebilir!”