Mustafa Fahs
TT

İki Ekim’den sonra Irak

Irak yasama seçimlerinin yarı final sonuçları, yeni bir siyasi sürecin şekillendiğini ve bunun gerek içerde gerekse dışarda kendini empoze edeceğini gösterdi. 1 Ekim 2019'da şekillenmeye başlayan bu süreç ve dönüşümler, Irak gençliğinin “Ekim Ayaklanması” sırasındaki fedakarlıklarıyla bağlantılıydı. Çünkü bu ayaklanmayla kota sistemine ciddi bir darbe indirildi ve 2003 rejimi, bazı güç araçlarından sınırlı da olsa vazgeçmeye zorlandı. Ekim Ayaklanması’nın siyasi sınıfın baskıları, onun çoklu kurumsal ve kurumsal olmayan araçları tarafından kuşatılmış kalsa bile başbakanlık pozisyonunun siyasi kuşatılmışlığını iptal etmeyi bir dereceye kadar başardığı söylenebilir. Mevcut hükümet, zayıflığına rağmen seçim sonuçları ile teyit edilen toplumsal ve siyasi değişimin ortaya çıkmasına bir ölçüde katkıda bulunmuştur.
Ekim seçimlerine ya da “İkinci Ekim’e” gelirsek bu, ülkenin oy sandıklarında şekillenen yeni çehresinin özelliklerini gösterdi. Geçersiz kılınması ve manipüle edilmesi mümkün olmadı. Bunu inkâr etme ya da güvenilirliğine gölge düşürme girişimi, sonuçları ve yenilgiyi acı bir şekilde kabul etmeden önce itibarı kurtarmayı amaçlayan bir kibirden ve zaman kaybından başka bir şey değildir. Bunun kabulü, mağlup olanların, bu sonuçlara yol açan 18 yıllık başarısızlık deneyimini yeniden gözden geçirmesine yardımcı olabilir. Dolayısıyla, hem muzaffer hem de mağlup kanatlarıyla Irak siyasi sınıfı, “İki Ekim'in” meydan okumasıyla karşı karşıya kaldı. Bu meydan okuma kendisini tüm siyasi sürece empoze edecektir. Hariçte ise Iraklıların duyguları ve hassasiyetleri göz önünde bulundurulacaktır. Anlaşmaları dayatma ve çekme girişimleri geçici olarak başarılı olabilir, ancak kalıcı olmayacaktır. Çünkü onuncu ayın onunda olanlar, beyaz bir ayaklanmanın başlangıcından başka bir şey değildir. Bu renk iki yıl önce kırmızıydı ve bundan ötürü ilkinde gayri meşru, ikincisinde ise meşruydu.
Meşruiyeti aşmanın ve zamanı geri almanın mümkün olduğuna inanmak, siyasi bir intihar kararı gibidir. 2018 anlaşmasına geri dönmek artık mümkün değildir. Çünkü kazanan ve kaybeden bellidir. Bu, Irak'ı daha şiddetli bir gösteri dalgasıyla karşı karşıya getirecektir. Mezhepçi veya grupçu siyasi yapılanmaları yeni isimlerle yeniden sürece dahil etme seçeneğine gelince, bunun da ağır yansımaları olacaktır. Böyle bir şey, mezhepçi ve milliyetçi ittifakları yeniden ön plana çıkarak, merkezi devlet kurumları pahasına bölgesel bir bölünmeye yol açacaktır. Buradan hareketle, “koordinasyon çerçevesi” olarak bilinen şeyin Şii siyasi evi için taze kan ve siyasi partilerle yeniden anlaşmak için bir gerekçe olmayacağı söylenebilir. Çerçevenin kaderini ve gidişatını, mezhepçi ve milliyetçi çerçevelerin dışında “ulusal dikey ittifaklara” işaret eden galip taraf ile anlayış düzeyi belirleyecektir. Bu kaçınılmaz olarak koordinasyon çerçevesinin siyasi süreç üzerindeki etkisinin azalmasına yol açacaktır.
Şimdiye kadar istikrarı koruma kararı, gerek dahili gerekse harici bir öncelik gibi görünüyor. Bu da bir yandan başbakanlığın “Şii siyasi evine” dönüşünün neredeyse imkânsız olduğu anlamına gelirken, diğer yandan çoğunluk hükümeti kurmanın zor olduğunu da ortaya koyuyor. Dolayısıyla seçim sonuçları dikkate alındığında Ekim anlaşmasının ya olduğu haliyle ya da yeni bir yüzle halkın ve anayasanın inşa ettiğini koruyacak şekilde devam edeceği söylenebilir. Duygusal boykot kararına rağmen bağımsızların ve Ekimcilerin meclis çatısı altına girmesinden sonra en çok öne çıkan şey ise, devlet kurumlarının artık partilerin veya akımların tekelinde olamayacağı hususudur. Bu, devletin nasıl yönetileceği meselesinde ağırlığını ortaya koyacak ve bir sonraki anlaşmanın çeşitli büyüklükteki taraflarını, sokağı ve kurumları atıl bırakmaya muktedir hale gelen muhalefetin mikroskobu altına koyacaktır.
Irak'ın İki Ekim öncesi ile sonrası aynı değildir. Birincisi, siyasi rejimin meşruiyetini elinden aldı; diğeri ise reformunun veya devrilmesinin meşruiyetine alan açtı.