Ünlü Fransız akademisyen ve düşünür Jacques Attali “Yarın Dünyayı Kim Yönetecek?” adlı meşhur kitabında küresel çöküşten önce yaşanacak karışıklık ve kaos durumundan sonra dünyaya ne olacağını ve insanoğlunun işlerini yönetecek küresel bir hükümetin ortaya çıkıp çıkmayacağını sorguluyor.
Attali’ye göre kültürlerini koruduklarını iddia edip dünyayı yönetme hırsına sahip olan ulusların ve kapalı diktatörlüklerin dönüşüne tanık olacağız. Bu tür arzu ile birlikte totaliter olma ihtimali olan iki tür ideoloji ortaya çıkıyor: Çevre ideolojisi ve dini ideoloji.
Glasgow Konferansı ya da diğer adıyla 26. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı (COP26), büyük sanayileşmiş ülkelerin totaliter ekolojik ideolojilerinin bir başlangıcı ve özellikle gelişmekte olan dünyanın yazgısını kontrol etmek için bir araç mıydı?
Aslında dikkatle incelediğimiz ve -yüksek ihtimalle- son halinde büyük değişikliklerin olmayacağı kapanış bildirisinin taslağı, cevaplar vereceğine daha fazla soruya kapı aralıyor. Hatta metafiziğin kesinliğini, var olanların ve tartışmaların konuşulmasından çok daha riskli bir hale getiriyor.
İklim iş birliğini artırmak için Çin ile ABD arasında bir anlaşma yapıldığına ilişkin söylenenleri incelemek yeterli olacaktır. Zira söylenenler felaket görünüyor ve konferansın tüm olayının, küresel nüfuzu totaliter bir ideolojiyi temel alarak ABD ve Çin arasında paylaştırmak için bir başlangıçtan başka bir şey olmadığını sorgulamaya itiyor.
Kapanış bildirisini yazanlar, Glasgow Konferansı’nın ilk günlerinde Çin'in karbon kullanımını alenen ve resmi bir şekilde geçen yıla göre yüzde 25 oranında artırdığını gözden kaçırmış olmalı. Bu da küresel ısınmayla mücadele edilmesi hususunda söylenenlerin suya yazı yazmaktan başka bir şey olmadığını gösteriyor. Özellikle ABD’de faaliyet gösteren karbon kömür lobisi bu mücadelenin aksi yönünde yürümek için elinden geleni yapıyor. Senatörler ve Temsilciler de dahil olmak üzere Kongre üyelerinin kampanyalarının ve seçimlerinin yeniden finanse edilmesinin tek yolu olan cömert bağışlar yaparak veya bunları engelleyerek onların oylarını kontrol etmek için geleneksel araçlarını kullanıyor.
Glasgow’da bariz bir karışıklık vardı. Zira iklim bilimciler ülkelerinin heyetlerinde ikinci planda kalırken, politikacılar ve bankacıların saflara liderlik ettiği gözlemlendi. Bu da asıl niyetin dünyayı küresel ısınmadan kurtarmak mı, yoksa başta Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) olmak üzere eskimiş mekanizmalarıyla 'Bretton Woods' sonrası dünyanın ekonomik bir haritasını çıkarmaya çalışmak mı olduğunu sorgulayan şüpheci seslerin yükselmesine yol açtı.
Glasgow’daki diyalogları derinlemesine incelemek insanı küresel ısınma sahnesini yeniden değerlendirmeye itiyor. Küresel ısınmanın arkasındaki sebep insanlık mı? Yoksa Sırp jeofizikçi Milutin Milankovitch (1879-1958), yaklaşık 70 yıl önce küresel ısınmanın Dünya'nın yörüngesindeki değişimden, eğimindeki sapmadan, iki ekinoksun vaktinden önce gerçekleşmesinden ve güneş mühendisliği jeolojisinin fiziksel diğer açıklamalarından kaynaklandığını söylerken haklı mıydı?
Konferansın esas amacının fosil enerjinin yolunu kapatmak olduğunu düşünülürken, başta OPEC verileri olmak üzere tüm veriler fosil enerji talebinin 2040 yılına kadar devam edeceğini ve artacağını gösteriyor. Diğer enerjilerle ilgili görüşmelerin hiçbiri kabul edilebilir veya makul bir alternatif sunamadı. Bu, enerji piyasalarının küresel düzeyde manipüle edilmesi, eski enerji piyasasının gizlenip yok olma noktasına kadar geri çekilme istemi ve ardından şu anda ve gelecekte devam edecek bir enflasyon dalgasına ve yüksek fiyatlara neden olan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının sonuçları karşısında başarısız olan birçok alternatifin ortaya çıkması konusunu gündeme getiriyor.
Şu anki haliyle enerjiyi hedef almanın mantıklı ve haklı bir gerekçesi yok. Bu, bazı ülkeler, büyük otomobil üreticileri ve belli bir sayıda yatırımcı tarafından yapılan akaryakıtla çalışan otomobillerin satışına son verilmesine ilişkin bir açıklamanın reddedildiği Almanya zirvesinde birçok ülkenin karşı çıktığı bir durum. Söz konusu açıklamayı yapan taraflar 2040 yılına kadar benzinli ve dizel araçların satışını ve sıfır emisyonlu araçların üretimini sona erdirmek için bir tarih belirlemeyi planlıyorlar.
Almanya'daki bu tutum, alenen gezegeni soğutmaya çalışan büyük ülkelerin tutumlarında yanlış bir şeyler olduğunu ve dünyanın altı kıtasındaki birçok ulus ve halk için sürdürülebilir kalkınma gereksinimleri arasında en ufak bir denge olmadığını savunuyor.
Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Selman en iyisini yaptı. Bakan Glasgow Konferansı’nın etkinlikleri sırasında yaptığı konuşmada iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik uluslararası çabaların küresel enerji güvenliğini baltalamaması veya herhangi bir belirli enerji kaynağından kaçınmaması gerektiğini dile getirdi. Bakan “Paris Anlaşması’nda geçtiği gibi herhangi bir enerji kaynağına karşı bir önyargı veya karşıtlık göstermeksizin, iklim çözümlerinin çeşitliliğini ve emisyonları azaltmanın önemini kabul etmemiz gerekiyor” dedi.
Rusya ve Çin liderlerinin Glasgow etkinliklerinde yer almaması, küresel enerji yollarına yönelik abartılı Batı eğilimlerinin üstü kapalı bir şekilde reddedildiğini gösteriyor olabilir. Gösterişli pankartlar açan, yüksek sesle bağıran ve yitip giden dünyanın ardından ağıtlar yakanlar, aynı zamanda en hafif deyimiyle nükleer çılgınlık yarışında rekabet ediyorlar ve kanatlı füzelerin ve elektromanyetik denizaltıların olduğu bir dünya düşlüyorlar. Diğer taraftan da birkaç trilyon doları aşan hükümet fonlarının geleceğini manipüle ediyorlar ve onları deyim yerindeyse diğer enerji endüstrilerinin yoluna itiyorlar.
Batılı çevrelerde görülen bu bilindik ikiyüzlülük, gelişmekte olan dünya tarafından sürdürüldü. Nitekim kapanış bildirisinde yeryüzünde sıkıntı içerisinde olanlara her yıl 100 milyar dolar tahsis edilmesi gerektiğine işaret ediliyor. Bu 10 yıl önce verilen ve benzer sözler ile tekrarlanan taahhüdün aynısıyken Glasgow taslağında hiçbir ayrıntı yer almıyor ve büyük ihtimalle de yer almayacak.
Özetleyecek olursak, Glasgow'daki büyük ülkeler çıkarlarını güvence altına almaya, dünyanın şeklini değiştirmeye ve totaliter bir ekolojik ideolojiyle dünyaya hükmetmeye yöneldiler. İklimin kötüleşmesi kisvesi altında çağdaş totaliter dünyaya hoş geldiniz.
Son Haberler
- Rapor: İsrail, Hizbullah'la ateşkesin yürürlüğe girmesinden sonra kuzeyde yaşayanların evlerine dönüşünün haftalar sürebileceğine inanıyor
- İsrail'e Lübnan'daki ateşkes anlaşmasını "Şükran Günü"nden önce tamamlaması yönünde Amerikan baskısı
- Norveç, Lübnan'da patlayan çağrı cihazlarıyla ilgili soruşturmayı iptal etti
TT
Glasgow... Totaliter bir eko-ideoloji
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة