Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Şer güçleri, doğru yolun başlangıcında olan Filistin’i engellemeye devam edecek!

İsrail'in Fetih Hareketi ve Ulusal Otorite’yi zayıflatmasından fayda sağlayanın, Hamas Hareketi ile diğer figüratif ve küçük "mikroskobik" örgütler, İran ile birlikte Suriye’nin ve bazılarına göre Iraklı milis grupların da arkasında durduğu terörizm olduğunun farkına varmış olması gerekiyor. İsrail madem ki artık bir Ortadoğu ülkesi ve bir dizi Arap ülkesinde de tüm bu diplomatik ve siyasi varlığa sahip, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) tarafından temsil edilen Filistin liderliğini hedef almayı ve zayıflatmayı bırakmalı. Abbas, İsrail ile tarihi bir uzlaşmaya varmaya, başta Yaser Arafat (Ebu Ammar) olmak üzere geri kalan diğer eski ve müteakip Filistinli liderlerden daha istekliydi ve halen da öyle.
Binyamin Netanyahu'nun başını çektiği İsrailli liderler ve onlarla birlikte "denizden nehre" (ve bunun çok ötesine) sloganını yükselten aşırılık yanlıları, Filistin davasına uluslararası olarak önerilen her türlü çözüme karşıydılar. Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya ve Kubbet’üs Sahra'ya sıkı sıkıya tutunmuşlardı. Bu durum, rolleri engelleme ve kargaşa çıkarmak olan diğer aşırılıkçı örgütlerle birlikte Hamas Hareketi’nin çıkarına olduğu kanıtlanana kadar devam etti. Filistinli ve aynı zamanda İsrailli “barış” güçlerine karşı koymak için bir argüman olarak siyasi redde dayanan ve öyle de süren “barışı reddedici” bazı Arap ülkeleri de bu durumdan faydalandı. Radikal İsrailliler, barış sürecinin iki sembolü olan Yaser Arafat ve İzak Rabin'den kurtulmuşlardı. İlk önce İzak Rabin suikasta uğradı, ardından da Arafat suikasta kurban gitti. Nitekim Arafat, üzücü bir tarihi anda, kendisine nesi olduğunu sorduğumda  acı dolu bir sesle “Bana yapacaklarını yaptılar, sevgili dostum” demişti.
İsrail'in Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) üzerindeki baskısı doruğa ulaşmıştı ve Hamas Hareketi her şeyi ele geçireceğine inanıyordu. Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nden kurtulmaya çalışmaktan vazgeçmeyen Müslüman Kardeşler onların yerini almaya hazırlanıyordu. Ta ki ABD ve uluslararası toplum müdahale ederek, İsraillileri Filistin direniş hareketini “eritmeyi” amaçlayan politikalarını ve duruşlarını sürdürmeleri halinde siyasi ve tarihi bir çılgınlık işlediklerine, bunun onları Filistinliler ve barışa karşı örgütler arasında en aşırı olanlarla karşı karşıya getireceğine ikna edene kadar.
Bu durum, İsrailliler arasında en sağcı ve aşırılıkçı olan Binyamin Netanyahu'yu bu tarihi andan yararlanmaları, Hamas Hareketi’ne sırt çevirmeleri, onunla ve yörüngesindeki örgütlere terör örgütü muamelesi yapmaları gerektiğine ikna etti. Keza tüm bu uzun ve kesintisiz yıllar boyunca Ortadoğu'yu kasıp kavurmaya devam eden bu çatışmayla ilgili olarak tarihsel bir değişim için olgunlaşan Filistin durumundan yararlanmak gerektiğine de.
Bu dönemde İsrail, 1980’li yılların sonundan beri devam eden önceki statüsünü, yani kendi deyimiyle ‘deniz ve nehir arasına sıkışmış ülke’ statüsünü aşmıştı. Bazı Arap ülkelerinde büyükelçilikler açmış, onlarla ekonomi ve güvenlik alanında ilişkiler kurmuştu. Dolayısıyla bu tarihi andan faydalanmamak ve şimdi olduğu gibi bir Ortadoğu ülkesi haline gelmemek siyasi bir akılsızlıktı. Siyonist düşman hikayesi artık tamamen sona erdi ve bazıları 1948 Arapları’nın İsrail denkleminde önemli bir sayı haline gelmesi temelinden hareketle onu bir Arap devleti olarak görmeye ve bu şekilde davranmaya başladılar.
Bütün bunlardan İsrail'in yanı sıra yararlanan diğer tarafın Filistin Ulusal Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas ve tabii ki Fetih Hareketi ve onunla birlikte olan Filistinli örgütler olduğu bir gerçek. Hamas Hareketi artık İsrail tarafından bir terör örgütü muamelesi görüyor. Tarihi Filistin topraklarının her bölgesinde aranıyor ve takip ediliyor. İsrailliler artık Filistinlilere bugün ve gelecekteki ortakları şeklinde davranıyorlar. 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması gerektiği temelinde hareket ediyorlar.
Arzu edilen 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kaçınılmaz olarak kurulacağı ve İsrail devleti ile yan yana yaşayacağı kesinleşti. Elbette Arap ülkelerinin çoğu bu tarihsel dönüşümü destekledi. Buna karşı çıkan güçler ise şimdi Hamas ve Müslüman Kardeşler’in yanı sıra İran ve Irak, Suriye ve Yemen (ve isimlerini anmaya gerek olmayan diğer bazı ülkeler) gibi temel ve büyük ülkeler dahil olmak üzere birçok Arap ülkesine hakim olan, ona bağlı tüm örgütler ve mezhepçi gruplarla sınırlı hale geldi.
Burada kesin olan, tüm bu dönüşümlerin kazananının, arzuladığı devletin kuruluşu kaçınılmaz hale gelen Filistin halkı olduğudur. Buna ilaveten artık devlet olarak tanınan ve tüm bu tarihi çatışmadan kurtulan İsraillilerdir. Bu çatışmadan bıkan, Avrupa ülkeleri, ABD ve dünyanın bazı Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerinin şantajlarına maruz kalan Araplardır.
Bu gerçekten tarihi bir değişim ve İsrailliler artık bu bölgenin ve Ortadoğu'nun bir parçası olduklarını anlamalılar. Aralarındaki bilge ve akil kişiler bu dönüşümü korumalı ve sert Siyonist hareketin tüm bu kazanımları yok etmesine izin vermemeliler. Birçok yıkıcı savaşla dolu tüm bu uzun yıllardan sonra, İsrail ilk kez tüm Ortadoğu'nun bir parçası oldu. Arap ülkelerinin çoğu tarafından kabul gördü, birçok Arap ülkesinde büyükelçilikler açtı. Tüm bu kazanımlar sürdürülmeli ve korunmalı. Dolayısıyla, artık tankların top kulelerinin arkasında değil istikrar içinde yaşamak İsrail halkının hakkıdır. Bu da İsrail'in 1967 sınırları içinde, başkenti Mescid-i Aksa, Kubbet’üs Sahra ve Kutsal Kıyamet Kilisesi'ni kapsayan Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini tanımasını gerektiriyor.
Son olarak, tüm bu tarihsel dönüşümleri korumak için gerçek bir barış kampı olmalı. Hamas, Müslüman Kardeşler ve onların etrafında toplanan ülke ve kuruluşlar tarafından temsil edilen “karşı çıkma ve reddetme” güçlerinin, bu tarihi dönüşümü yok etmeye çalışacakları her zaman akılda tutulmalı. Doğu ve  Batı’nın büyük ülkeleri bu tarihi dönüşümü korumalı. Çünkü şer güçleri bunca uzun ve maliyetli yıllardan sonra gelen bu tarihi dönüşümün önünü kesmeye devam edeceklerdir.