Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Yol ve Yolcu

“Ben sana denize açılma demiyorum, açılacak olursan, tufana bile katlan diyorum.”
Sadi Şirazi

Hayatı bir yol olarak gören düşünür ve âlimlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Hayat bir yol ise yolun gerekleri de vardır. Çıkılan yolda istenilen menzile ulaşabilmek için yolun gereklerinin yerine getirilmesi gerekir. Yolun gerekleri nedir? sorusuna çıkılan yolun niteliğine göre farklı cevaplar verilebilir. Ama yolun olmazsa olmazları, kanaatimizce bütün yollar için hep aynıdır. Belki de bu sebeple tüm toplumlara önce “yolun ne olduğu” öğretilmiş sonra da onlara bir “yol gösterici” gönderilmiştir.
Her insan öncelikle bir yol arayışına girişmeli sonra da “ilahi kılavuzluk” olmadan yolun bulunamayacağını Hz. İbrahim gibi; “Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı elbette sapkın topluluktan olur(d)um.”[1] diyerek “ilahi kılavuzluğa” tabi olmalıdır. Çünkü insanı yaratan Allah, yolu göstermenin kendisine ait olduğunu ifade etmiştir. Doğru yolu Allah gösterir,[2] O’ndan başkası doğru yolu gösterme imkanından yoksundurlar.[3] Bu sebeple insana doğru yol gösterilmiş ve seçim kendisine bırakılmıştır. O, ya şükreden bir kul olur, ya da vefasız bir nankör![4]
Resuller/Nebiler hayat denen bu yolun rehberleri ve yol göstericileridir. Her topluma bir resul/nebi, yol göstermiştir.[5] Eğer herhangi bir topluma resul/nebi gönderilmemişse o toplumla ilgili azap sürecinin başlatılmayacağı[6] haber verilmiştir.
Resuller/nebiler başta olmak üzere Allah’ın yoluna çağıran, rehberlik eden herkes yola çağırmanın bir usul ve yöntemi olduğunu bilirler. “Bizim yolumuz budur; biz ve bizim izimizden gidenler, öyle körü körüne ve bilgisizce değil; vahyin ışığında; apaçık delillere dayanarak, yani tam bir basiret üzere insanlığı Allah’ın yoluna çağırıyoruz.”[7] diyerek insanları, tatlı dille, hikmetle ve ibret verici güzel öğütlerle Rabb’in yoluna çağırırlar; tartışmak gerektiğinde, kaba ve kırıcı davranmadan, gönül incitmeden, akıl ve ferasetlerini vahyi anlama ve teslim olmada kullanmaları gerektiğini hatırlatarak onlarla tatlı bir üslupla, en güzel şekilde tartışırlar. Bütün bu yöntemlere baş vurulmasına rağmen, muhataplar yine de inat edip yüz çevirirlerse, mesele Allah’a havale edilmelidir zira rehberler unutmamalı ki Rabb’leri, kimlerin kendi yolundan saptığını çok iyi bilmektedir ve kimlerin doğru yolu izlediğini de en iyi bilen O’dur.[8]
İnsanlar, çıktıkları hayat yolunda “Nereden geldiklerini unutmamalıdırlar, çünkü nereden geldiklerini unutanlar nereye gideceklerini de unuturlar. Nereye gitmesini gerektiğini, yaratılış amacını ve hedeflerini unutan-bilmeyen kişilere de hiç kimse yardım edemez. Montaigne bu duruma şöyle dikkat çeker: “Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder…”
Yol üzerinde engelleyici ve çeldirici birtakım güçler[9] olacaktır. Yolcuya düşen, yola çıkmaya karar verdiğinde her daim Allah’a güvenip O’na sırtını yaslamaktır. Yolcunun görevi yola revan olmaktır. Menzile ulaşıp ulaşmamayı belirlemek hem yolun hem de yolcunun sahibi olan Allah’a aittir. Önemli olan husus yolcunun, yolda olmanın gerektirdiği, imanı, sabrı, hicreti, infakı,[10] gerçekleştirebilmesi, malı ve canı ile cehd/cihad ederek onları bu yolda feda[11] edebilmesidir. Zira bu yolda mücadele ederken zorluklarla karşılaşmak,[12] birtakım eziyetlere maruz kalmak,[13] Allah yolunda ve İslâm uğrunda öldürülmek veya ölmek de söz konusudur. Böyle bir durumda yolcu bilmelidir ki, esas önemli olan dünyevi kayıplar değil, Allah'ın bağışlaması ve rahmetinin, tüm dünyalık kazançlardan daha hayırlı olduğudur.[14]
Yolcunun sürekli dikkat etmesi gereken hususlardan birisi de Allah’ın rehberliğinden yüz çevirenin, bir çıkış/kurtuluş yolu bulamayacağı gerçeğidir.[15] Yolcu, Allah’ın göstermiş olduğu yolu bırakıp yanlış yollara/rotalara ve insanların çoğuna tabi olursa, tabi oldukları onu Allah yolundan alıkoyarlar.[16] Doğru yolu şaşıranlar ise, mücrimlerin,[17] bozguncuların[18] ve hakikati bilmeyenlerin yoluna[19] girmiş olurlar. Hâlbuki nihai menzili cennet olanların yürüyeceği yol, Resulün yürüdüğü[20] doğruluk yolu yani Allah’ın yoludur.[21] Allah’a iman edenlerin yolundan başka yol tutanların yolları, hiç istemeyecekleri bir durak olan cehennemde son bulur.[22]
İnsanların büyük çoğunluğunun yol ve yolcu olma konusunda yaptıkları asıl yanlış, ortada hakikate giden bir yol varken, kendi kafalarının içinden alternatif yollar aramalarıdır. Hâlbuki insanları sahiliselamete ulaştıracak yegâne yol; resullerle birlikte ve onların kılavuzluğunda yürünecek yoldur. Bu yolun yolcuları için Sadi Şirazi; “Doğru yolda kaybolmuş kişi görmedim…” der.
Yola çıkmak isteyen yolcuya söylenecek nihai söz:
“Ey Yolcu! Dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak istiyorsan, Rabb’ine giden bir yol tutarsın…”

[1] En’am 6/77
[2] Nahl 16/9
[3] A’raf 7/148
[4] İnsan 76/3
[5] Ra’d 13/7
[6] İsra 17/15
[7] Yusuf 11/108
[8] Nahl 16/125
[9] Bakara 2/217, Al-i İmran 3/99; Nisa 4/160; A’raf 7/45,86; Yusuf 11/19
[10] Bakara 2/190, 218, 244 261,262; Nisa 4/89, 95, 100; Enfal 8/60
[11] Hucurat 49/14; Saf 61/10-11
[12] Bakara 2/273; Al-i İmran 3/146
[13] Al-i İmran 3/95
[14] Al-i İmran 3/157, 169; Nisa 4/74
[15] Nisa 4/88,143
[16] En’am 6/116,153
[17] En’am 6/55
[18] A’raf 7/142
[19] Yunus 10/89
[20] Furkan 25/27
[21] Bakara 2/154
[22] Nisa 4/115