Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Beşikten mezara kadar ‘googlelıyor’ musunuz?

Bu yazıdaki maksadım, Millî Eğitim Bakanlığı'nı ve okul yöneticilerini her düzeydeki eğitim programlarında yazmayı benimsemeye davet etmektir. Bu fikrin gerekçesi, yazı yazmanın ilmin yayılmasında ve gelişmiş toplumların gelişiminde önemli bir faktör olduğuna olan inancımdır.
Ne yazık ki, halkımız ve çocuklarımızın genelinin ne edebiyat ne bilim ve teknoloji alanında ne de yazışma ve fikir alışverişinde, hatta ve hatta hepimizin başına gelebilen düşünce karışıklığına ve dikkat eksikliğinden aklımızdan buharlaşıp uçması durumuna rağmen randevularını, gelir giderlerini kaydetme gibi günlük ihtiyaçları için bile yazı yazmaya başvurmadığını fark ettim. Ne tecrübelerimizi ne de zihnimizde dönüp duran soruları yazıyoruz oysa ki tüm bunlar bilgi ve bilimin hammaddesini oluşturuyor.
Batı toplumunda okumuş veya yaşamış olanlar, yazmanın insanların çoğu hatta gençler ve ergenler için neredeyse günlük bir aktivite olduğunu fark etmişlerdir. Muntazam şekilde yazmaktan değil genel olarak yazı yazmaktan bahsediyorum. Bu, bir abartı değil. Bu ifadeyi doğrulamak istiyorsanız kendinize ve çevrenizdekilere şunu sorun: Bir ülke veya tarihi bir konu hakkında bilgiye ihtiyacınız olduğunda veya bilgisayarınız, arabanız, evinizin elektriği, bahçe vb. ile ilgili bir sorunla karşılaştığınızda ne yapıyorsunuz? İlk hedefiniz, Google ve kardeşleri gibi internetteki arama motorları değil mi?
Google ne arıyor, sizi nereye götürüyor ve siz arama yaparken aklınızdan neler geçiyor? Google ve benzerlerinden arama yapmak daha önce aynı sorunla karşılaşan birinin cevabını araştırıp, daha sonra bulduklarını derleyip ve internette yayınladığına inanmak değil mi? Böylece benim, sizin ve milyonlarca insanın faydalandığı bilginin yayılmasına katkıda bulundu. Şimdi bir düşünelim, bu sorunla karşılaşan kişi, elde ettiği bilgiyle yetinse ve bunu paylaşmasa, bu bilgi size ya da binlerce kişiye ulaşır mıydı?
Hepinizin bildiği bu sözlerle, yazmaya tam ehliyetli, yani eğitim düzeyi yüksek, çalışan ve emekli olmuş, yazmanın önemini bilen anca günlük yazılar veya dört başı mamur bilimsel makalelerle bilginin yayılmasına çok az katkıda bulunan meslektaşlarıma bir sitemde bulunmaya hazırlanmak istedim. Örneğin 2019 yılında, Suudi Arabistan’daki devlet üniversitelerindeki öğretim üyesi sayısı 33 bini doktora sahibi olmak üzere 79,6 bin idi. Peki bir yılda yayınlanan makale sayısı 79 bin hatta profesör başına yılda bir makaleye denk gelen 33 bin mi?
Tamam. Bunun suçlusu yalnızca profesörler değil. Bence sorun bundan daha fazla. Çocukları eğitimin ilk yıllarından okuma-yazmaya alıştırmak ve ta ki okuma-yazma yemek ve oyun gibi günlük bir alışkanlığa dönüşene kadar günlük tutmakla ilgilenen Batılı toplumların deneyimine dönelim. Ayrıca tüm lise öğrencilerinin araştırma yapmak ve sonuçları yazmakla sorumlu tutulduğunu da biliyorum. Bunun mükemmel bir araştırma olmayacağını biliyoruz. Öğretmenler de biliyorlar, ancak amaç, öğrencileri araştırmak, düzenlemek ve fikirleri yazmak için eğitmektir. Ayrıntılı araştırmalara ve etkili yazılara gelince, onun zamanı da üniversitede veya sonrasında gelecek.
Yerli ve yabancı üniversitelerin mezunlarının kariyer serüvenlerine dair kişisel bir değerlendirmeyle bitirmek istiyorum. Bu değerlendirme, yabancı üniversitelerin mezunlarının, karşılaştığı sorunlara çözümler bulana kadar araştırmaya ve okumaya hazır olmasıyla özetlenebilir. Yerel üniversitenin mezunlarına gelince, herhangi bir cevaptan emin olmak için şuna buna sormayı tercih ediyor. Bu, sözlü kültüre olan ilginin bir işareti mi yoksa okuma ve yazma eğilimi ile ilgisi var mı?
Özünde özelde eğitim sistemimizin, genelde toplumumuzun bilgi düzeyi ile ilgili olan bu konuyla Millî Eğitim Bakanlığı'nın ilgilenmesini mi arzu ediyoruz? Yoksa akademik meslektaşlarımız bu sitemi üzerlerine alınıp gerekli katkıyı yapacak mı?