Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

‘Dar’ dil

Öncelikle siz değerli okurların Ramazan Bayramı'nı en içten dileklerimle tebrik ederim. Allah hepinizi hayır ve esenlik içinde bir sonraki bayrama kavuştursun.
Bu yazımda yalnızca genel kültür konularının değil, kamuoyunda gündeme gelen her konunun tartışılmasına engel olduğunu düşündüğüm bir soruna ışık tutmak istiyorum.
Sorunun bir yönünü gösteren ve gerçek deneyime dayanan bir örnek verelim: Diyelim ki siz de benim gibi bugün idam cezasına hem bilimsel hem de tecrübi nedenlerle karşı çıkıyorsunuz ve bunu fiziki ya da sanal (örneğin Twitter veya Facebook) bir platformda dile getirdiniz. Sizce bu tutumunuz karşısında tepkiler ne olur?
Meşhur bir din adamı olsaydınız, okurların yüzde 20'si size destek olur, yüzde 50'si karşı çıkar, geri kalanı ise tartışmanın sonucunu beklerken sessizliğini kururdu. Sıradan bir insan olmanız durumunda ise yüzde 10'u sizi destekler, yüzde 60'ı size karşı çıkar. Bazı muhalifler, şöyle der: Bir Müslüman nasıl böyle bir düşünceye sahip olabilir! Onlara göre böyle bir insan laiktir, bir grup veya kişiler tarafından kiralanmıştır ya da şöhret peşindedir. Yani, farklı bir görüşe veya akıl yürütmeye sahip olma ihtimalinizi hesaba katmazlar.
Bunun dışında, söz konusu fikri tartışacak ve bunu uygulamanın potansiyel yararlarını veya tam tersi durumları sorgulayacak 5 veya 10 kişi olacaktır, ki bu birkaç kişi bildiğimiz gibi toplumun temsilcileri veya kaymak tabakasıdır. Bu fikri dile getiren bir din adamı olduğunda neden kabul oranı artıyor? Bunun cevabı açıktır. Ancak burada yazının odak noktası olan başka bir meseleye değinmek istiyorum. Konunun özü dilin birden çok anlam katmanına izin verdiği, bazen alışılmadık anlamları ifade edebileceğidir. 
Mesela ‘ayn’ kelimesi hem su hem gözbebeği hem de bir şeyin kalbi ve kendisi anlamına gelir. Lisânü'l-Arab'ın yazarı İbn Manzûr bu kelimeyle ilgili olarak üç sayfa kadar detaylı açıklamalar yapar. Benzer bir durum ‘darb’, ‘kısas’, ‘katl’ ve ‘red’ (caydırma)’ için de geçerlidir. Her biri çeşitli anlam katmanlarına ve seviyelerine sahiptir.
Dil -herhangi bir kültürel unsur veya iletişim aracı gibi- farklı halklar ve kültürlerle iletişimin, toplumdaki ekonomik ve siyasi dönüşümlerin, kültür ve bilim seviyesinin yükselmesinin etkisi ile zamanla gelişir. Arap dilinin Kur’an’ı Kerim, Sünnet ve onlar etrafında gelişen bilimlerden oluşan bir referans kaynağına sahip olması, onun ayırt edici bir özelliğidir. Bu çeşitli bir mirastır. Miras dememin sebebi, modern bir oluşum olmamasından, bize atalardan aktarılmasındandır. Arap dili içerisinde üretilen ilimler çok çeşitli olmasına rağmen fıkıh ve kelamın tartışmasız bir üstünlüğü vardır. Diğer ilimler ise fıkhın ve kelamın hizmetkarları mesabesindedir.
Başından beri din ilminin neliğine ilişkin kavrayış, ilmin amele dair bağlantılı olması çerçevesinde şekillendi. Din ilimlerinden amaç müminlerin mükellefiyetlerinin açıklanmasıydı. Bunun için metnin kendisinde veya çevresindeki her bir sözcük için ‘bir anlam belirlemek’ üzere içtihatta bulunuldu. Bu amaçla, dilsel gerçek ile şer’i gerçek arasında bir ayrımın benimsenmesi gibi yeni kurallarla tanıştık. Bununla amaçları, kelimelerin anlamlarını belirleyen seviyeleri ve biçimleri belirlemekti.
Başka bir deyişle, din bilimleri nispeten dar bir dilsel çevre etrafında döner. Herhangi bir bilim adamı, mucit veya filozof, ‘devasa miras’ yoluyla bize aktarılanlar dışında muhtemel anlamlara atıfta bulunduğunda, onun bu önerisi ‘din dışı’ olduğu gerekçesiyle reddedilir. Din ilminin dil çerçevesinin darlığı, herhangi bir konu etrafında dönen sınırlı tartışmalarda da kendini gösterir. Mesela idam cezasının kaldırılmasıyla ilgili tartışmada neredeyse tüm muhalifler size aynı ayet, aynı hadis ve aynı içtihatla cevap verecektir. Tartışma bir bütün olarak sınırlı bir alanda dönüp durmaktadır ve yeni hiçbir şey yoktur. Bugün söylenenler, daha önce söylenenlerin aynısıdır.
İnsanların neden herkesten değil de bir din adamından aktarılanı kabul ettiği açıkça görülüyor. Sonuç olarak bir din adamı, onların ve atalarının bildiklerini ve hiçbir şekilde tartışma ve yorum konusu olmayan meseleleri anlatır. Siz bu bağlamın dışında çıkan bir akıl yürütmeyle meseleye yaklaştığınızda ya da mirasın sınırlarını zorlayan bir dil kullandığınızda ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satan biri’ gibi görüneceksiniz.