Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Bana, medeniyet dersi verme!

Mültecilik son zamanlarda neredeyse tüm dünyanın problemi… Bu problem ülkelerin yöneticilerini de, mülteci sayısı her gün artan toplumlardaki insanları da ve en çok da mültecileri rahatsız eden bir durum.
Mültecilik probleminin insani dram yönü elbette en öncelikli konu, ailesini, ülkesini, statüsünü kaybetmiş, farklı bir kültür içerisinde sık sık yabancı düşmanlığının muhatabı olan insanlardan bahsediyoruz. Bu insanları anlamak gerekmez mi?
Mülteci sayısı fazla olan toplumlarda da, yabancı olanı kabul etmekte zorlanan, güvenlikten ekonomiye kadar birçok alanda endişe duyan kişilerin, ırkçılık yapmadan, toplumsal rahatsızlık duyduklarını ifade etmesi de öncelikli ve tümden haklılık payı olmasa da anlaşılabilir bir durum. Bu insanların haklı sayılabilecek, düşmanlık içermeyen problemlerine kulak vermek gerekmez mi?
Siyasilerin de işi kolay değil, bir yandan etik davranmaya çalışırken diğer yandan sorumlu oldukları kendi toplumlarındaki mülteci rahatsızlıklarını gidermeleri gerekiyor.
Mültecilerin, özellikle yakın zamanda savaş ve kargaşa içerisinde olan Suriye, Irak, Afganistan ve Ukrayna’daki şiddetten kaçan mültecilerin, çoğunlukla Türkiye ve Avrupa’ya yöneldikleri bilinen bir durum. Bu yönelme sonucunda, Türkiye kapılarını ardına kadar açtı, bu abartılı bir ifade değil. Ancak Suriyeliler, Iraklılar ve Afganlar (elbette başkaları da var) Yunanistan tarafından denize itilme, botlarının batırılması, bedenen soyulma, eşyalarının ellerinden alınması gibi insanlık dışı uygulamaların muhatabı oluyorlar, bu da abartılı bir ifade değil. Aynı zamanda Avrupa’nın kültürel entegrasyon problemlerine rağmen hiç mülteci almadığını söylemek haksızlık olur, birçok tepkiye rağmen özellikle Almanya az sayılmayacak sayıda mülteci aldı.
Ancak Ukrayna savaşı başladığında meselenin yönü biraz daha değişti.
Ukraynalıları, Avrupa kapılarında kollarını açarak karşılayan siyasileri görünce, Ukraynalı mültecilerin yaşadıkları dramları, evcil hayvanlar da dahil olmak üzere sık sık paylaşan Avrupalıları görünce, Ukraynalıları kollarını açarak karşılarken Suriyeliler için kullandıkları ifadeleri gördükçe meseleye bakışımız değişti.
Artık bu noktadan sonra, mültecilerle ilgili gerçekten toplumsal rahatsızlık duyup, bunu makul şekilde dile getirenler dışında pek kimseye kulak vermemek gerektiği ortaya çıktı. Zira aleni biçimde ırka dayalı ayrımcılık yapan siyasilerin de, Avrupalıların da dinlenecek bir yanı kalmadı. Ukraynalılar gelince onlar için mülteci ve sığınmacı gibi kavramları bile kullanmayanlar, Ukraynalılar diyenler, dilde bile Suriyelilere yönelik ayrımcı ifadeleri kullanmaktan imtina etmediler. Ukraynalılar, Avrupalı, sarışın, Ortadoğulu olmayan, savaştan kaçan masumlardı. Ama Suriyeliler, Iraklılar, esmer olanlar sığınmacı ya da mülteciydi, onlar için kullanılan kavramlar bunlardı ve uluslararası hukuk literatürü karıştırılarak insanların “kabul edilmemesi” için bulunamayan zemin, toplumsal farklılıklar üzerinden bulunmaya çalışılıyordu.
Dahası haber dilinde, Ukraynalıları hedef alan Moskova oldukça işgalci bir şekilde resmediliyordu. Zaten Ukrayna gerilimi biraz da ABD öncülüğünde NATO ve biraz da Avrupa ile Rusya arasında geçtiği için bu dil kullanılıyordu ama en çok Ukraynalı sivillerin kabulünü meşrulaştırmak için… Oysa aynı Rusya, Batı’dan çekinmediği için Suriye’de çok daha fazla ölüme neden oluyordu, neredeyse 10 yıldır devam eden savaşta Esed’in davetlisi olarak Suriye’de kan döken Rusya, mesele Suriye olunca o kadar da “zalim” olmayan bir ülke olarak resmediliyordu.
“Medeniyet, Avrupa değerleri” diyerek, kendisini insanlık tarihinde etik sınıfsal üstünlüğün en tepesine yerleştiren, Yahudi soykırımını unutturmak için tüm gücünü kullanan Avrupa’nın, daha özelinde Almanya’nın ayrımcılığı, maalesef Ukrayna’dan Almanya’ya gidenlerin ve Suriye’den Almanya’ya gidenlerin sayıları ortaya çıktığında medeniyetten oldukça uzak ve değersiz bir söylenti halini aldı. (Yani umarım almıştır.)
Ukrayna’dan Almanya’ya gelenler için her tür kolaylık sağlanırken, Suriye ve çevresinden gidenler için her tür zorluk çıkarılıyor. Suriye’de 10 yılı aşkın süredir devam eden savaş sonucunda -ulaşabildiğim rakamlara göre- Almanya Suriye ve çevresinden 800.000 mülteci, sığınmacı kabul etmiş. Ukrayna savaşı başlayalı henüz bir yıl bile olmadı ama Almanya’nın kabul ettiği mülteci, sığınmacı sayısı neredeyse Suriye’den gelenlerle eşit sayıda… Buna ek olarak, bazı Avrupa ülkeleri Ukraynalılara yer açmak için Suriyelileri, devam eden savaş içine gönderelim teklifinde bile bulunabiliyor.
İnsani olmaktan uzak olsa da, Avrupa toplumları ile Ukraynalılar arasındaki uyuma mukabil Suriyeliler ile Avrupalıların farklı kültüre sahip olmaları nedeniyle bir çeşit uyumsuzluk gelişmesinden endişe edildiğine dair bir savunma yapılabilir. Asla makul ve insani değil ama anlaşılabilir bir durum ama o zaman mümkünse “bize”; medeniyet, demokrasi ve insan hakları dersleri vermeyi bıraksınlar olmaz mı?
“Biz parasını verelim savaştan kaçanlar sizde kalsın, nasılsa sizin toplumlarınız medeni değil” demeye getirenlerin, Ukrayna’daki savaştan kaçan insanlara kapılarını açarken, Suriyelileri savaşın içine geri göndermeyi teklif edenlerin, ırka dayalı ayrımcılığı tüm dünyanın gözlerinin içine bakarak yapanların, her tür bahaneyi sunabildiği bir dönemdeyiz. Ama bu bahane sahiplerinin tüm dünyanın yükünü, kendi sınırları dışına yükledikten sonra kimseye verebileceği bir medeniyet dersi olmadığını da belirtmeliyiz. Doğu’yu kendi konumunu merkeze alarak tanımlayanlardan, bu denli keskin bir ayrımcılığın sahibi olanlardan ithal ettiğimiz birçok şey gibi ithal ettiğimiz ırkçılık, artık bizim coğrafyalarımızda mültecilerden bağımsız olarak hepimize zarar vermekte. Ve bu durumda da; dilediğin gibi ayrımcılık yap, bu senin için şaşırtıcı bir durum değil ama gelip bana medeniyet konusunda ders verme deme gibi bir hakkımız var ve o hakkı artık daha fazla kullanmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü Ukrayna-Rusya savaşı başladığında çok konuşulan ama güncelliğini kaybeden bu konu, Avrupa dışında Türkiye başta olmak üzere zarar verici bir fatura olarak bize ödettirilmek isteniyor. Kimsenin bu toplu faturayı tek bir coğrafyaya ödetme hakkı yok.  Dün, Yahudileri katledip, soykırım özrünü Müslümanların yaşadığı coğrafyada, Müslümanlara ödettirmek isteyenler, bugün tüm dünyanın özür dilemek zorunda olduğu, savaştan kaçan insanlara yönelik borçlarını yine kendi coğrafyaları dışındaki yerlerde ödettiremezler, bunu yapmaya kalktıklarında ise mümkünse kendilerinden medeniyet dersi alınmayacağını da öğrensinler, olur mu?