Remzi İzzeddin Remzi
Mısırlı büyükelçi ve BM eski yetkilisi
TT

Büyük güçlerin yenilenen mücadelesi Bağlantısızlar Hareketi'ne canlılık kazandırır mı?

Eski ABD başkanı Donald Trump yönetimi, Çin'i ABD çıkarlarına yönelik ana tehdit kaynağı olarak kabul ederek, "büyük güç rekabeti" kavramını 2017 yılında ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin odak noktası olarak benimsemişti. Ukrayna'daki krize rağmen, Biden yönetiminin önümüzdeki haftalarda açıklanacak yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinde de aynı yaklaşımı sürdürmesi bekleniyor. Rusya'yı şiddetli ve geçici bir tehdit kaynağı, Çin’i ise sürekli bir meydan okumayı temsil eden tehdit kaynağı olarak tanımlayacağı bildiriliyor. Bu da ikincisinin ABD'nin çıkarlarına yönelik en ciddi tehdit kaynağını temsil ettiği anlamına geliyor.
Ukrayna'daki savaşın uzun süre devam edeceğine ve büyük güçler arasındaki rekabetin yeni bir soğuk savaşa dönüşeceğine dair artan hisle birlikte, görünen o ki pek çok gelişmekte olan ülke, çıkarlarının tarafsız ve bir yanda Batı diğer yanda Çin ve Rusya ekseni arasında dengeli bir politikanın benimsenmesini gerektirdiğini düşünüyor. Bu da Bağlantısızlar Hareketi'ne canlılığını yeniden kazandırma özlemiyle sonuçlandı.
Bu duygu, BM Genel Kurulu’nda Ukrayna hakkında kabul edilen iki kararın oylama şekline de yansıdı. Savaşı kınayan ilk karar, 5'e karşı 141 oyla kabul edildi. 35 ülke çekimser kalırken, 12 ülke oylamaya katılmamayı tercih etti. Rusya'nın İnsan Hakları Konseyi üyeliğini askıya alan ikinci karar ise 93 olumlu, 24 aleyhte, 58 çekimser oyla kabul edildi. 18 ülke oylamaya katılmadı. Yani 97 ülke Rusya'ya karşı tavır almamayı seçti.
BM Antlaşması'nın iki temel ilkesinin ihlalini kınadığı için ilk kararın ezici bir çoğunlukla kabul edilmesi şaşırtıcı değil. Bu ilkelerin ilki, hiçbir devletin toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına karşı tehdit veya güç kullanmamak, ikincisi, anlaşmazlıkların barışçıl çözümüne bağlı kalmak. Ancak, karar lehinde oy verenlerin yarısından fazlasının şu anda Bağlantısızlar Hareketi üyesi olduğunu belirtmek önemlidir bu da hareket kendi içinde açık bir bölünme olduğu anlamına gelir.
İkinci kararla ilgili oylamanın sonucu ise farklı bir konu, çünkü ilkelerden çok siyasi duruşla ilgili. Bu nedenle, Batı ile Rusya arasındaki rekabete yönelik ülkelerin tutumlarının daha doğru bir yansıması. Bağlantısızlar Hareketi’ni yeniden etkinleştirme olasılığını değerlendirebilmek için birçok şeyi tartışmamız gerekiyor, bunlardan en önemlileri; hareketin üzerine inşa edildiği temeller, mevcut uluslararası sistemle karşılaştırıldığında içinde doğduğu uluslararası sistem ve son olarak da liderliği.
İlk olarak, tarafsızlık ile bağlantısızlığı birbirinden ayırmamız gerekir. Birincisi, aktif pozisyon almadan eşit mesafeyi korumak, diğeri ise Bağlantısızlar Hareketi'nin 1961'deki ilk zirvesinde ve bundan önce, 1955 Afro-Asya “Bandung” konferansında liderler Cemal Abdunasır, Cevahirlal Nehru, Ahmed Sukarno ve Josip Tito tarafından benimsenen “pozitif tarafsızlık” kavramına göre pozitif katılım anlamına geliyor. Bağlantısızlar Hareketi'ni yeniden canlandırmak isteyenler, görünen o ki pozitif tarafsızlıktan ziyade tarafsızlıktan bahsediyorlar. Bağlantısızlar Hareketi düzenli konferanslar gerçekleştirmesine, BM'de çeşitli siyasi ve güvenlik konularında açıklamalar yapmasına rağmen, etkinliğinin önemli bir bölümünü kaybetti. Buna, grubun son 30 yılda Güvenlik Konseyi'nde giderek artan marjinal rolünden daha iyi bir kanıt olamaz. Bağlantısızlar Hareketi'nin etkinliği, 1961'de Belgrad'daki ilk zirvesi ile 1989'da yine Belgrad'da düzenlenen dokuzuncu zirvesi arasında zirve noktadaydı. Berlin Duvarı'nın yıkılması da aynı yıla denk gelmiş, 1991'de ise Sovyetler Birliği çökmüş ve Soğuk Savaş sona ermişti. Ancak, Bağlantısızlar Hareketi'nin 1979'daki Havana zirvesinde Küba liderliğinin hareketi daha Sovyet yanlısı pozisyonlar benimsemeye zorlamasıyla etkinliğini kaybetmeye başladığına inananlar da var.
Altmışlı yıllar, Afrika ve Asya'da dekolonizasyon aşamasının en parlak dönemini temsil ediyordu. Bağımsızlığına yeni kavuşan ülkeler, Sovyetler Birliği ile bir bağımlılık ilişkisine girmeden, Batı'ya karşı bağımsız bir yol izlemeyi büyük ölçüde başardılar.
Örneğin, harekete bağlı ülkeler Batılı ya da sosyalist, iki kamptan herhangi birinden silah almaya karar verdiklerinde, hareket özgürlüklerini kısıtlayan herhangi bir ittifaka, askeri ya da güvenlik düzenlemelerine girmekten kaçındılar. Ancak bugün durum oldukça farklı, zira hareketin birçok üyesinin, büyük güçlerden biri veya diğeri ile askeri üsler dahil olmak üzere, askeri ve güvenlik düzenlemeleri bulunuyor.
Ayrıca 1958-1971 arasındaki dönemde Çin hem ABD'yi hem de Sovyetler Birliği'ni stratejik rakipler olarak görüyordu. Fakat ABD Başkanı Richard Nixon'ın 1972'de Çin'e yaptığı tarihi ziyaretin ardından Pekin, Batı ile ekonomik çıkarlarını, Rusya ile siyasi ve stratejik çıkarlarını dengelemeyi başardı ve böylece çoğu konudaki siyasi pozisyonu, Bağlantısızlar Hareketinin pozisyonları ile aynı veya yakın hale geldi. Ancak bugün ABD'nin Çin'i çıkarlarına yönelik ana tehdit kaynağı olarak gördüğü göz önüne alındığında, yeni Soğuk Savaş bir tarafta Batı, diğer tarafta Çin ve Rusya arasında olacak.
Ayrıca Soğuk Savaş sırasında iki rakip ekonomik sistem vardı; Batılı kapitalist ve Sovyet egemenliğindeki sosyalist ekonomik sistem. İkisi arasında bağlantılar olsa da, bunlar büyük ölçüde kendi kendine yetiyordu. Bu, gelişmekte olan ülkelere çıkarlarını en üst düzeyde sağlama, iki sistem arasındaki rekabetten yararlanma, bağımsız bir politika izleme olanağı tanıyordu. Dolayısıyla, iki süper güçten birine bağımlılık derecesi şimdi olduğundan çok daha düşüktü.
Ancak küreselleşme olgusunun gölgesinde, Batı, küresel ekonomik sisteme egemen oldu ve bu durumun Çin tarafından değiştirilinceye kadar yıllarca sürmesi bekleniyor. Dolayısıyla, Bağlantısızlar Hareketi üyeleri, Çin ile ekonomik çıkarları istikrarlı bir şekilde artmasına rağmen, orta vadede Batı'nın önceliklerine ve gündemine tabi olmaya devam edecekler.
Bir diğer konuya, hareketin liderliği meselesine gelince, herhangi bir uluslararası siyasi hareket gibi, ortak bir siyasi vizyona, harekete liderlik etmek için gerekli diplomatik zekaya sahip ülkelerden oluşan aktif bir çekirdeğin olması gerekiyor.
Geçmişte Mısır, Hindistan ve Yugoslavya Bağlantısızlar Hareketi'nin tarihi liderleriydiler. Yugoslavya, bir Avrupa ülkesi olarak hareketin küreselliğinin altını çiziyordu, ancak daha da önemlisi devletin ekonomik sisteminin doğasından bağımsız olarak dış politikada bağımsız bir seyir izlemesinin mümkün olduğunu gösteriyordu. Bu, kapitalist kalkınma modelini takip eden ama harekete üye olan Endonezya, Malezya, Fas, Nijerya, Kenya, Şili ve Arjantin (1991'de hareketten çekilmeden önce) gibi ülkeler için de geçerli. Başka bir deyişle, hareketin üyelerinin siyasi ve ekonomik sistemlerindeki farklılığa ağır basan daha büyük bir menfaat vardı.
Şimdi Yugoslavya yok ve Bağlantısızlar Hareketinin tek Avrupalı üyesinin Moskova'nın büyük müttefiki Belarus olması, hareketin uluslararası sahnede bağımsız bir aktör olarak güvenilirliğini baltalıyor.
Hindistan'a gelince, kendisi bir dünya gücü haline geldi ve artık çıkarları, hareketin üyelerinin çoğunluğuyla örtüşmüyor. Çin, Hindistan'ın ana stratejik rakibi olmaya devam etse de, Rusya artık Çin'e karşı stratejik bir karşı ağırlık işlevi görmüyor. Yeni Delhi'yi, 2007'den beri ABD, Avustralya ve Japonya'yı içeren Dörtlü Güvenlik Diyaloğu'na (QUAD) katılımıyla somutlaşan ABD ile yakınlaşmaya iten de buydu.
Mısır'a gelince, halen iç işlerini düzenlemekle ve kendisini her yönden kuşatan acil stratejik tehditlerle uğraşmakla meşgul. Mısır bu durumu atlatana kadar hareketin etkinliğini yeniden sağlamak için gereken liderliği sağlayamayacak.
Bunlar, harekete öncülük edebilecek başka bir ülke olmadığı anlamına gelmiyor, ancak hâkim küresel ekonomik yapı ve Batı ile ekonomik ve askeri ilişkilerin doğası çerçevesinde gerekli liderliği sağlayabilecek, kritik bir kitle oluşturabilecek yeni bir ülke grubu hayal etmek zor.
Pek çokları, büyük güçler arasındaki rekabet çağında gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarına hizmet eden bir platform, aynı zamanda uluslararası sistemin istikrarına katkıda bulunan bir blok olarak Bağlantısızlar Hareketi'nin etkinliğini yeniden kazanmasını dört gözle bekleseler de bu, pratik bir hedeften çok bir temenni.
Yine de bu, Bağlantısızlar Hareketi’nin canlılığını geri kazanmasının imkânsız olduğu anlamına gelmez. Pozitif tarafsızlık politikası için yeni bir formül sunabilecek, Çin'in Batı'nın aleyhine kademeli ve istikrarlı bir hızla yükselişi gibi uluslararası sistemin tanık olduğu dönüşümleri hesaba katacak – ki bu kolay değil-  bir lider ülkeler grubu oluşturulabilirse, bu hedefe ulaşmak mümkün.