Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Gerilim

Dinlerin en fazla eleştiri aldığı nokta, mensuplarını bir gerilim hattı üzerinden şiddete sevk ettikleri iddiasıdır.
Özellikle bir din değil, dinler bu konuda genellikle hedef tahtası haline getirilir.
En klişe örnek de Hıristiyan dünyasıdır. Bu klişe örnek, pek bir şey bilmediği halde seküler bir hayat biçimi tercih etmiş olmanın kendisini tek başına medeni, eğitimli, modern yaptığını zanneden ezberci, düşünmek konusunda oldukça üşengeç bir kesim için kurtarıcı bir mittir. Onların az gelişmiş algısına göre Hıristiyan dünyası dini bir kenara koyunca savaşları bitirmiş, gelişmiş, ilerlemişlerdir.
Tabi Batı, Hıristiyan güzellemesi yapmaları yeterli değildir, İslamofobik bir tutumla İslam’ın gelişmeye mani olduğunu ve şiddetin yegane sebebi olduğunu iddia ederler. Haritada yerini gösteremeyecekleri bölge Ortadoğu konusunu da hemen ortaya sürerler.
Oysa bu ezber ve iddialar tümüyle doğru değildir zira Hıristiyan dünyası, bir dönem Aydınlanma ile dini bir köşeye koyacağını zannetse de ABD’de de, Avrupa’da da Hıristiyanlığın hatırı sayılır bir etkisi vardır. Özellikle önünde Hıristiyan eki olan partiler, İncil’i elinde sallayan siyasetçiler buna örnektir. Tabi bu tip saldırgan, fobik klişelere, savunma refleksi ile klişeler üzerinden cevap vermek yetersizliktir. O halde Hıristiyan dünyasında, Hıristiyanlığın sekülerleşmiş, bir şeriat iddiası olmayan formunun, uygulandığını da söylemek gerekir. Yani dini kısmen revize etmişlerdir.
Diğer ezber ise Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda şiddetin sadece Müslümanlar ve İslam’ın şiddetperesetliğinden kaynaklandığı iddiasıdır. Kısmen haklılık payı olan bu ezberin, tümden doğru olduğunu kimse iddia edemez etse dahi bu iddia, doğru olmadığı için mesnetsiz bir şekilde ortada kalır. Ortada kalmamış olması doğru olduğundan değildir ama yaygındır, yaygınlığı bu ezberi bayrak gibi elinde taşıyanların bu ezber dışında herhangi donanıma sahip olmamasından ya da gerilim hattının ürünü olmalarından kaynaklıdır.
Bugün “İslam coğrafyası savaş içinde” diyenlere, yakın, modern tarih belgeleriyle gayet net biçimde cevap verebiliriz. Bu gerilimde sadece bu coğrafyanın insanlarının payı yoktur, onların payı kadar bu coğrafyaya sömürgeci ve emperyalist reflekslerle, dini hedef alarak, şiddet eylemiyle müdahale edenlerin de payı vardır. Hint Alt Kıtası’ndan, Libya’ya kadar çok geniş bir İslam coğrafyasında, bu coğrafyadaki gerilimlerin temelinde bugün bile Batı’nın müdahalesi, müdahale etmeye çalışması, yarattığı gerilim hatlarını derinleştirmeye çalışması gerçeği yatmaktadır.
Tabi, tüm suç Batı’nın, bizde hiç suç yok demek de yanlış olur, bu coğrafya insanının da problemli din anlayışının ürettiği sorunlar vardır.
Benim bahsettiğim konu zeminle ilgilidir, gerilim hattıyla…
Bir coğrafya düşünün, elbette bir toplum, din merkezli olarak kurulan ülkeler, imparatorluklar… İbn Haldun’un ifadesiyle, hepsinin bir ömrü var; başlar, gelişir ve nihayete ererler. Bu başlayış, yükseliş ve çöküşün birçok nedeni vardır. Bu kadar uzun bir ömürle ilgili olarak nihayetin/çöküşün tek bir nedeni olamaz, bu kadar geniş ve uzun soluklu bir olguyu tek bir sebeple açıklayamazsınız.
Tek bir neden olmadığı için nedenler vardır. Nedenlerin hepsini bir kalemde ele almak da elbette mümkün değil. Ama daha önce de işaret ettiğim gibi nedenlerden biri, nedenlerin en başta gelenlerinden biri zemindir, gerilim hattıdır.
Müslümanların yaşadığı coğrafyalar, İslam ülkelerine bakın… çoğunun sömürgecilik dönemine bağlı olarak hedef alınan en temel iki konusu var; korunması gereken vatan/millet ve din.
Bir ülke, bir toplum için bağımsız bir toprak parçası, o toprak parçası üzerinde hür bir biçimde yaşayacak millet ve o insanları bir arada tutacak birlik harçlarından biri olan din en önemli olgulardır. Ama “bizim” coğrafyamızda, ülkelerimiz de dinimiz de verili olarak bulunan ve sürekli korunan konular değiller. Genellikle savaşla elde edilmiş, korunması yine savunmaya bağlı olarak sağlanmış ülkelerden ve dinden bahsediyoruz. Yani, iki değer olarak kabul edilen ülke ve din, hep bir gerilim hattı üzerinde saldırıya uğrayan ve korunması gereken şeyler olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla bu iki değere normal biçimde bakamayız, gerilim hattında, gerilim ve korkuyla bakılan iki değere yönelik saldırganca tepkiler de elbette makulle değil gerilimle ele alınır. Bu iki değerin, en başta dinin gerilim aparatı olmasından değil, gerilim hattına çekilmesinden kaynaklıdır.
Dini değerlerin sürekli hedef alındığı, ülkedeki hürriyetin sürekli kaybedilecekmiş gibi aşırı korkuyla korunduğu, mevcut değerlerin karşısına, rafta duran bir bardakla bir fincanı değiştirmek gibi basitçe bakıp, dinin yerine pat diye laikliği, imparatorluğun yerine ulus devleti koyduğunuzda ve sürekli dini değilleyerek bir tarih, bir toplum oluşturduğunuzda, o toplumda laiklik yanlılarını da, dindarları da gerilim hattına çeker, oraya hapseder ve gerilimin devamlı olmasına hizmet edersiniz.
Dolayısıyla, İslam coğrafyasında ya da Türkiye’de, din bir gerilim nedenidir gibi ezber bir cümle ile kendinizi kandırmaya devam edebilir ve kendinizi utandırmaktan imtina etmeyebilirsiniz ama dün ve bugün olduğu, yarın da olacağı gibi o gerilim hattından dini, milli değerlerinizi çıkarmadıkça kavga gürültü halinde yaşamaya devam edeceksiniz, devam edeceğiz. İndirgemeci ve fobik bir yaklaşımla, üstelik yetersiz ezberlerle dinin, İslam coğrafyalarındaki gerilimin nedeni olduğu iddialarınız, gerilimin zemini olmaya devam ettiği müddetçe ödemek istemediğiniz bir fatura olarak sürekli sizi kapınıza bırakılacaktır.