Abdulaziz Tantik
TT

Yakini bilgi…

Yakin, afakta ve enfüste yaşadığımız kişisel tecrübenin bizde oluşturduğu hale verilen addır. Tabi ki akli bir süreçte ikna olmanın sonunda oluşan kesinliğe de bu adı vermek doğru olur. Ama eksik bir yanı işaret edilmelidir. Akli burhanla elde edilen kesinlik duyguda afakta ve enfüste oluşan kesinliğe ulaşamaz! Kesinlik burada tecrübenin sonucunda elde edilen şeydir. Bilgi üzerinden kesinlik üretmek mümkün ve bu kesinlik yeni bir şüpheye kadar kalıcılığını korur. Kesinliği oluşturan aksiyomlara yönelik farklı bir eleştiri geldiğinde bu zihinde bir şüphe uyandırma zorunluluğunu da beraberinde taşır. Bu yüzden duygudaki kesinlik ile bilgideki kesinlik aynı kesinliği ifade etmez…
Yakin, bir bilgiden çok bir hal olarak tasvir edilse yeridir. Çünkü duygunun bir hal üzerinden sükûnete ermesi anlamanı da içermektedir yakin…  Sözlükte ‘sabit olmak, durulmak ve sükûnete kavuşmak’ anlamındaki yakn kökünden türemiş yakin kavramı. Terim olarak ‘doğruluğundan şüphe bulunmayan, vakıaya uygun bilgi, sabit ve kesin inanış, kanaat ve itikatta şüphe ve tereddütten sonra ulaşılan kesinlik’ anlamına gelir. Burada geçen vakıaya uygun ifadesiyle cehalet, sabit ile taklit ve kesin ile zan, itikat ile şüphe durumları tanım dışı kalır. (et-Taʿrîfat)
Bilginin bir hali olarak yakin şüphenin izole edilmesini sağlar. Cehaletin karşılığı olarak sayılan yakin ile bilgi arasında bir ayrıma tabi kılınır. Çünkü cehalette yakin gibi aslında bir hal olarak vuku bulur. Bilgi ise hal değil bir öğrenim süreci ile ilişkili bir durumdur. Bilgiye yönelik cehalet ve yakin bir şuur halini ve tepkiyi içermektedir. Şuur üzerinden bilgi ile kurulan ilişkide cehalet, bilgiyi yok saymak ve sanki yokmuş gibi davranmak iken, yakin ise, şuur üzerinden bilgiye uygun davranış sergilemek ve bilgiyi bir üst forma taşımayı da içerir.
Belki bu konuda bilginin farklı türlerini dikkate almakta yarar var. İlmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin olarak betimlenen bilgi türleri, ilmel yakin, bilgi düzeyinde bildiğimiz şeye tekabül eder. İnsan ölümlüdür gibi… Aynel yakin ise gözlem, harici bir gözleme ve deneye işaret eder. Bir insanın ölümünü görmek ve ona tanık olmak gibi… Harici gözlem ile elde ettiğimiz bilgi türüdür. Hakkel yakin ise ölümü bizzat tatmak, kişinin kendi ölümünü idrak etmesi ve anbean o yaşadığı duygusal zemine işarettir. Yani içsel bir tecrübeye tekabül eder. Hakkel yakin için marifet terimini de kullanmak doğru olur. Marifet kişinin kendi içsel tecrübesi üzerinden bilgi ile kurduğu idraki ilişki olarak betimlenebilir. Bu tanım ile marifet ile hakkel yakin örtüşür. Aslında yakin, her hâlükârda kişinin enfüsünde tecrübe ettiği bir hale göndermedir. Bu durumu göz ardı etmeden yol almakta yarar var.
İbnü’l-Arabî ise ilme’l-yakīni delilin verdiği bilgi, ayne’l-yakīni müşahede ve mükâşefe sonucunda elde edilen bilgi, hakka’l-yakīni de ilimden hâsıl olan ve hakkı görme iradesini teşkil eden bilgi diye açıklamıştır (Iṣṭılâḥât, s. 61). İbnü’l-Arabî bunların dışında “bütün varlıkta hakkı müşahede etme” anlamında “hakīkatü’l-yakīn” adıyla bir mertebeden daha bahseder (el-Fütûḥât, II, 495).
Yukarıdan itibaren kavram üzerine yaptığımız tefekkür ile yakin kavramının insanın bilgi karşısında ortaya koyduğu bir tutumu ve içsel bir tepkiyi içerdiği açıklanmış olmaktadır. Böylece bilgi dendiğinde tek bir bilgi çeşidi olmadığını, birden fazla bilgi çeşidinin varlığı ise bilgi ile kurulacak olan ilişkide yöntemi belirleyeceğini, yöntem farklılığı ise aynı bilginin farklı yorumlarına kapı aralayacağını bize gösterir. O zaman bilgi dendiğinde salt bir form olarak bilgi, insan aklı, kalbi, zihni sonucu şey ile kurulan irtibat üzerinden kendisinde kalan iz olarak betimlemek ve bu izin sözcüğe, kelimeye ve kavrama dönüşme süreci olarak düşünmek mümkün görünmektedir.
Asıl sorun ise yakin kavramını bilgi süreçlerinde içsel tecrübe ile sınırlı tutarak yakin kavramını marifet ile örtüştürmek ve onu ispat edilemez bir zemine hasrederek onu bilgi kavrayışının dışında tasarlayarak tabiri caizse yokluğa tevdi etmektir. Akli yakin ile kalbi yakin arasında bir mahiyet farkı olacaktır. Ancak yakin dendiğinde kişide duygusal olarak gelişen bir zemindir. İster bu akli bir bilginin kesinliği ile oluşsun, ister bu kalbi bir yakinin kesinliği ile oluşsun fark etmeyecektir. Sadece şartları farklı olacaktır. Akli kesinlik, akli burhanlar üzerinden gerçekleşir ve bir başkası ile de bu tecrübeye dâhil edilerek eleştiriye ve doğrulamaya tabi kılınabilir. Ama kalbi tecrübe de aslında bir başkası tarafından eleştiriye ve doğrulamaya tabi kılınabilir. Bir hali bir insan yaşıyorsa bu diğer insanlarında aynı şartlarda benzer bir hali yaşaması gerektiğini ilzam eder. Eğer şartlar aynı ise ve aynı şey yaşanmıyorsa ya tecrübe sorunlu veya tecrübeye yönelmiş kişinin kendisinde bir sorun vardır. Her iki hali bir üçüncü kişi ile test etme imkânı her zaman vardır ve olacaktır.
Afakta ve enfüste oluşan tecrübe her zaman dışa dönük bir anlatıma yöneldiğinde bir öznellik taşır. Ama bu öznelliği bir benzerinin yaşanabilme zemini üzerinden bir başkası için kesinliğe taşımak her zaman olasıdır. Bu olasılık ise o kesinliğe bir halel getirmez… Yakin, en temelde öznel bir deneyime sahiptir. Afakta gerçekleşen tecrübede oluşan kesinliği, öznel boyutundan çıkarmak için birden fazla öznenin katılımını sağlayarak kesinliği kesinlemek mümkün iken, enfüste tecrübeyle elde edilen kesinliğin birden fazla özne ile kesinlemek de aynı şekilde mümkündür. Yol, yöntem ve tecrübenin şartları her iki durumda da aynı ilke ve aksiyomlara tabi kılınabilir. Sonuç aynı ise bu kesinliği öznellikten nesnelliğe taşır. Bu da salt akli bir kesinliğin üstünlüğü meselesini veya bilimsel bir bilginin üstünlüğünü ortadan kaldırır. Aslında her üç bilgi türü açısından bir üstünlük arayışının kendisi beyhude bir çaba olur. Aynı insanın farklı yöntemler aracılığı ile kendisinde tecrübeye konu ettiği üç farklı aşamaya tekabül eder. Çünkü insan aynı insandır. Bilgi türleri farklı olsa da insan aynı kalır. Bu temel gerçekliği dikkate alarak düşünmekte yarar var.
Yakinin kesinliği ise en çok kendi nefsinde ilahi tecrübeye mazhar olabilmektir. Buradaki kesinlik ve keskinliği diğer bilgi türlerinde bulamazsınız. Mutmainlik ilahi zikre mahsustur. Bunu her türlü tecrübe ile ispat etmek mümkündür. Bu hem nakli bir delil olarak böyledir. Kuran açık bir şekilde mümin kulun kalbinin zikir ile itminana ereceğini belirtir. Bu kişisel tecrübe açısından deneyimlenerek ispat edilebilir. Bu ayrıca dışsal bir gözlem olarak da zikir halindeki ruh halini dikkate alarak tespit edilebilir. Yani her üç çeşidi ile de ispat edilebilir önemli bir yakinlik hali açığa çıkar. İşte bu noktada enfüsi tecrübe ile oluşan yakinlik derecesinin diğer her iki yakinlik derecesine göre bir üstünlük taşıdığı açığa çıkar. Bilimsel bilgi ile elde edilen kesinlik, hep bir sınırlılığı taşır. Kesinliği de sınırlı hal ile kayıtlı kalır. Akli aksiyomlarda inanca konu oldukları ölçüde kesinliği oluştururlar, o aksiyoma yönelik bir şüphe ise kesinliği zedeler. Buna açık olan her iki bilgi türü de bu açıdan kesinlik açısından bir zaaf taşır. Ama kişinin kendi enfüsi tecrübesinde yaşadığı hal bir safiyet üzere ise ki kişi bunu zaten bilir, o zaman yaşadığı tecrübenin oluşturduğu kesinlik tartışma dışıdır. Yani her üç kesinlik olgusu belirli aşamalara tekabül eder. Ancak içlerindeki enfüsi kesinlik diğer iki kesinliğe göre daha insanı kuşatan bir kesinliği inşa eder.
Meselenin en önemli nirengi noktası ise; modern bilgi ve tecrübeye dayanarak dini bilgi ve tecrübenin bir kesinlik üretemeyeceği savıdır. Bu sav, dini düşünceye dayalı tecrübenin ispatının mümkün olmadığını belirterek, din ve dine dayalı vahyi bilgi ve bu bilgi süreçlerinde oluşan halin keskinliğini bilim ve akıl dışı görerek onu devre dışı tutmaktadır. Bu durum ne kadar akla, mantığa ve tutarlılığa uygun olacaktır, düşünmekte yarar var.
İster klasik metinlerde ister modern metinlerde yakin halinin psikolojik bir vasata sahip olacağı bedihidir. Yani bilginin kendisinin kişide ürettiği halin kendisinin kesinliği sağladığı aşikârdır. Her üç bilgi türünün kendisinin kişide ürettiği kesinlik yöntem olarak farklı olsa da zemin aynıdır. Sonuç itibarı ile bilim, akıl ve din, kişilerde aynı özelliklere sahip kesin inançlı kişiler meydana getirmekten imtina etmemektedirler. Aynı zemin üzerinden kendi bilgilerine yönelik bir bağlılık üreterek kesin inançlılar oluşturmaktadır. Bu zemin inşa edilmiş bir zemin olmasına rağmen meseleyi doğru anlamak açısından önemli bir veri sunar. O zaman bilimsel bilgiden hareketle akli bilgiyi, akli bilgiden hareketle bilimsel bilgiyi eleştirmek haklılık üretmez! Bilakis, bir cehaleti ortaya çıkartır. Aynı şekilde bilimsel bir bilgi ve akli bir bilgi üzerinden dini/ vahyi bilgiyi eleştirmek ve yok saymakta benzer bir cehaleti işaret eder. Çünkü alanları farklı ve hangi yöntem olursa olsun, bir başka yönteme ait bir zemine itiraz makul değildir. Tek makuliyet alanı, kendi alanına dâhil olan zeminde kendi sınırlı bilgisini dikkate alarak itiraz yöneltebilir. Ama dini bilgi, doğası gereği her üç yöntemin içerdiklerine yönelik aksiyomlar üretir. O alanlarda birebir haber vermişse o kabul edilir. Bu yüzden dini düşünce üzerinden elde edilen aksiyomlar, diğer yöntemler içinde geçerliliği olan aksiyomlardır. Ve bu aksiyomlar dikkate alındığında kendi alanlarını güçlendirdikleri gibi kesinliklerinin niteliğine de katkı sunacaklardır.
Her aklımıza geleni doğru, her afakta tecrübemize konu olan şeyi vakıaya uygunluğuna rağmen doğru görme yanlışından kurtulmalıyız. Hakikati ancak el Hakk olan Allah, bildirdiğinde ki bu elçiler aracılığı ile gönderilmiş vahyi bilgide mündemiçtir, o bildirir. Ve ona göre hareket edildiğinde hakk’ın/doğrunun/ doğruluğun neliği meydana çıkartılır.