Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

İslam karşıtlığının son cephesi ırkçı Hindistan yönetimi

Türkiye’de din konusundaki tartışmalar, geçtiğimiz haftalarda da sık sık yazdığım üzere, hala modası geçmiş pozitivizm ve modernizm etkisinde, tarihin tozlu rafları arasında kalmış aydınlanma savunmalarıyla ele alınıyor. Ve aslında dindarlardan daha çok dini konuşanlar laik ve seküler kesimler… hatta dini gerilim alanına çekip, hala din üzerine tartışmalarda boğulmamıza sebep olanlar da bu kesimler. Evet, karşımızda sık sık “Batı dini referans almayı bıraktı sorunları çözdü, ilerledi” şeklinde ezber cümleler kuranlar var, sekülerizmin dayatma haline dönmesine neden olan aynı kesimin etkisiyle maalesef din konuşabileceğimiz değil kutuplaştığımız, gerildiğimiz bir halden başka hale dönmüyor. Ama sorun yine tümüyle dindarlara mal ediliyor. Yazıya ilk olarak bu problemi dile getirerek başlamak istedim.
İkinci problemimiz de, maalesef Türkiye’de din, dindar olmayan kesiminin bir kısmının taarruzuna maruz kaldığı için, din karşıtlığı, İslamofobi gibi ırkçı tutumlar, normal şartlarda suç olduğu halde bu minvalde değerlendirilmiyor. Aksine, din karşıtlığı muteber, ülkenin geleceği için yapılması gereken bir şeymiş gibi algılanıyor.
Bu kah farkında olarak, kah farkında olmadan yapılan hak ihlalleri maalesef insanlığı geri götüren, insanlıktan utanmasına neden olan (bkz. Soykırımlar, savaşlar) eylemlerin önünü açıyor, onları meşrulaştırıyor ve yaygınlaştırıyor. Nihayetinde bu tip kutuplaşmaların içinde ne huzur bulup kendi içimize dönebiliyoruz ne de dışımızdaki hayatta varoluş amacımıza uygun bir şekilde hareket edebilecek imkanlar bulabiliyoruz, bu gerilim gereksiz yere hepimizin enerjisini tüketiyor.
Türkiye portresi böyle…
Bugünkü yazının öznesi ise Hindistan yönetimi… aslında bizdeki tecrübeyle kısmen -kısmen diyorum- benzerlikleri olan bir ırkçılık sorunu, Hindistan’da Müslümanları sık sık hedef alıyor.
Uzun süredir Hindistan’daki Modi yönetimi, Hint milliyetçiliği temelli bir politika izlerken, muhtaç olduğu ötekiyi, düşmanı Müslümanlardan seçiyor. Sokakta aşırı radikal Hintlilerin saldırılarından tutun da, yönetimin dilindeki ve politikalarındaki İslam’ı ve Müslümanları hedef alan söylemlere kadar birçok saldırının hedefinde olan Hintli Müslümanlar, Hindistan’da gerçekten çok zor şartlarda yaşamaya çalışıyorlar.
Her ne kadar mal bulmuş mağribi gibi Uzak Doğu dinlerine, bireysel arınmaya falan insanüstü bir değer atfeden bohemlik, Hindistan’a bulunmaz kumaş muamelesi yapsa da, kast sistemine, insani sınıf ayrımı temeline dayalı anlayışa sahip, genellikle insan hakları gibi bir gündemleri olmayan Hindistan gibi bir ülkede ırkçılık, ayrımcılık gibi suçların tabandan tavana yayılmış olması sürpriz değil. Ama bir şeyin olağan olması, normal ya da doğru olduğu anlamına gelmiyor.
Bir Hint ırkçısı olan -evet bu kavramı tam anlamıyla ve tam isabetle bilerek kullanıyorum- Modi yönetiminin bir süredir İslam ve Müslüman karşıtı siyaset yaptığını hem bu köşede hem de yazının başında yazmıştım. Ancak Hindistan yönetimi bu defa bir üst levele geçti ve Hindistan'da, iktidardaki Halk Partisi (BJP) yetkilileri Hazreti Muhammed (SAV)’e yönelik hakaret içerikli ifadeler kullandı.
Bu ifadelerden sonra çirkin ifadeleri kullananlar, ciddi anlamda tepkiyle karşılaştılar. Mevcut tepkiler sonrası hakaret edenler, partilerinden ihraç edildiler ve haklarında soruşturma başlatıldı.
Madalyonun bir yüzünde çirkin bir hakaret ve hakaretin sahiplerinin gelen tepkiler sonrası geri adım atması var ama madalyonun bir de diğer yüzü var. Hindistan’da, Müslümanların yaşadığı şartlar gittikçe zorlaşıyor, ırkçı saldırıların muhatabı oluyorlar, bazı bölgelerde başörtüsü yasağı var ve yasağın tüm ülkeye yayılması talep ediliyor. İşte madalyonun diğer yüzünde bu var. Ve bu açık seçik ırkçılık, açık seçik suç ama halen bu muameleyi görmüyor, görülmediği gibi savunulup teşvik ediliyor.
Birkaç kendini bilmez tipolojinin İslam’a hakarete yeltenmesi, İslam’a zarar vermediği gibi Rasulullah efendimize de uzanmaz. Ama bu tip saldırılar olduğunda da kişileri meczup kabul edip görmezden gelemeyiz. Ya da Hindistan’da Müslümanların yaşadığı şey bariz hak ihlali ve ırkçı ayrımcılık olduğu müddetçe, tepkilerin kişilerin ihracına neden olmasıyla her şey geçmiş gibi yapamayız. Üstelik bu nasılsa İslamofobik bir durum gibiymiş ele alıp, “bize dokunmayan” bir şeymiş gibi davranamayız. Çünkü yarın hedefinin ne, kim olduğunu bilmediğimiz bu ırkçılığı ve kendi cellatlarımızı görmezden gelemeyiz.
Ayrıca, Türkiye’deki laik olsun, dindar olsun tüm kesimlerin Hintli Müslümanlara vefa borcu var, bugün o borcun ödenmesi gereken günlerden biri çünkü dün şöyle bir şey yaşamıştık; Hintli Müslümanlar, İngilizlere rağmen, Türkiye’nin kurtuluş mücadelesine destek vermişti. Üstelik bu yardım gelirken kimsenin aklında dindar-laik ayrımı yapmak yoktu, bilmem anlatabildim mi?
Ben tam bu yazıyı nihayete erdirirken, Müslüman karşıtlığına dair haberler yapan bir kaynak, Hint polisinin Müslüman gençlere yönelik şiddetinin yer aldığı videoyu paylaştı. Elbette videoyu izlemedim -şiddete bakamıyorum- ama haberdar oldum; bir yandan bir meczubu görevden almanın, tepkileri azaltmak için yapılan bu göstermelik hareketin Hindistan’daki ırkçılığı bitirmeyeceği iddiamın doğru olduğunu gördüm ama diğer yandan insan böyle olumsuz konulardaki iddialarının doğrulanmasını değil, bu tip ırkçı eylemlerin engellenmesini istiyor.