Hazım Sağıye
TT

Kurbanlar değil kahramanlar…

1978'de Çek oyun yazarı Vaclav Havel, eski Çekoslovakya'daki komünist rejim altında yaşamın ve sivil direnişin biçimlerini ele aldığı "Güçsüzlerin Gücü" başlıklı uzun deneme metnini yazmış ve bu metin el altında dağıtılmıştı. Devrimin müteakip lideri, denemesinde dükkanının vitrinine “Dünyanın Tüm Proleterleri Birleşin” afişini asmış bir bakkaldan bahsediyor. On yıl sonra Çekoslovakya Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı olacak muhalif aydın ardından şu soruyu soruyor: Bakkal sahibi bu afişi asarak dünyaya ne iletmek istiyor? Dünya proleterlerinin birliği gerçekten şahsen ona coşku veriyor mu?
Havel’e göre ülkesindeki bakkalların ezici çoğunluğu vitrinlerine astıkları afişlerin metinleri üzerinde kafa yormuyorlar, keza bu afişleri şahsi dünya görüşlerini ifade etmek için kullanmıyorlar. Sırf yıllardır böyle yapıldığı ve herkes bunu yaptığı için asıyorlar. Komünist Çekoslovakya'da ve benzer rejimlerin yönettiği ülkelerde işler böyle yürüyor. Asmaktan kaçınsalar, kınama ve azar ile başlayıp, onları hapse attırabilecek bir vefasızlık suçlamasıyla sonuçlanacak baskı ve sıkıntılara maruz kalacaklar. Dolayısıyla afiş asılması gerektiği ve asılmaması vitrin sahibinin alışılmış güvenli ve rahat yaşamını sürdürememesi anlamına geldiği için asılıyor.
Bu anlamda Havel'e göre insanlar bir “yalan içinde” yaşarlar. Bu, yalanı kabul ettikleri veya inandıkları değil, hayatlarının yalandan ibaret olduğunu kabul etmek zorunda oldukları anlamına gelir. Bunun sonucunda ortaya çıkan bazı şeylere gelince, ritüeller ve ritüellere göre davranmanın, sosyal ve kişisel hayatta eşit ölçüde gerekli görülen bir sabite düzeyine yükselmesidir.
"Dünyanın Tüm Proleterleri Birleşin"in muadili, "Birlik, özgürlük ve sosyalizm” ile Irak’ta devrilen, Suriye’de halen iktidarda olan Baas rejimlerinin “Ebedi mesaj sahibi birleşik Arap ümmeti” sloganlarında, İran'ın "Ne Doğulu ne Batılı / İslam Cumhuriyeti", "Biz asla boyun eğmeyiz" ve “Kanın kılıca karşı zaferi" sloganlarının özetlediği bir ritüele dayanan tüm baskıcı ülke ve koşullarda görülebilir.
Bir hafta önce, bıktırıcı bir şekilde tekrarlansa da, bir yalan içinde yaşamanın başka bir örneğine tanık olduk: İsrail'in Gazze'ye yönelik aralarında çocukların da bulunduğu sivil kayıpların yaşanmasına yol açan saldırganlığı. Bunlar, kurbandır ve kurban olarak sunulmalılar. Yaşamlarını kaybetmelerine neden olan trajediler, İsrail'in saldırganlığının, katı ceza ve adaletten kurtulma yaklaşımının kesin bir başka kanıtı olmalı. Ancak yalandan sorumlu olanlar kurbanları kurban olarak takdim etmek değil, onları sadece kahraman olarak takdim etmek istiyorlar ve bu, ilk bakışta göründüğü gibi saf bir retorik şişinmeden ibaret değil. Doğrusu bu yalanın sebebi bir başka büyük ve tehlikeli, pek çok söz ve söylemin formüle ettiği bir yalandır. Bu söylemlerden biri de; “İsrail’i yok edecek kapsamlı bir savaşa hazırlanma sürecindeyiz”. Bunun da ötesinde İran, “Siyonist oluşumu” yok edecek tarafı belirleme konusunda biraz kararsız görünüyor. Bu taraf, İslami Cihat, Hamas yoksa Hizbullah mı olmalı?
Böyle bir durumda kahramanlara olan talep doğal olarak artıyor. İbrani devletin ve belki de onun arkasından ABD ve tüm Batı'nın yok edilmesi sürecine katkıda bulunamayan kurbanların üstü örtülmeli. Kurbanlar destanlar için bir yük iken, kahramanlar destanlar için doğmuşlardır.
Daha da ürkütücü olanı, kurbanları kurban olarak tanımlamayı reddetmenin, “kurban olma” üzerindeki tekel ile birleşmesi. Çünkü biz şüphesiz eşi benzeri görülmemiş ve yok edilemez bir acının çocuklarıyız. Yorulmak bilmeyen, halkların hem de tüm halkların tarihlerinde ender görülebilecek bir komplonun mirasçılarıyız.
Bir yalan içinde ve beraberindeki ritüeller ile sloganlarla yaşamak Arap Maşrık (Levant) bölgesinde bir yaşam yöntemi ve biçimi haline geldi. Filistin-İsrail çatışmasının merkezi de yukarıda bahsedilen yöntemin en verimli fabrikası olmayı sürdürüyor. Söz ile söz, yalan ile yalan işte böyle büyüyor. Yalan söz işte böyle büyüyor, genişliyor ve kökleşiyor. Hiçbir argüman, mantık, bilgi, sayı ve karşılaştırma ona direnmiyor. İnsanların gerçek arzuları ve iradeleri onun yolunda duramıyor. Çünkü nihayetinde, güç düzeyleri ve onlarla birlikte menfaatlerin, çıkarların getirileri olduğu gibi kalmalı. Militanların sivillerin hayatları ve kararları üzerindeki kontrolleri devam etmeli. İran Maşrık’ta savaş ve barış kararlarına hakim olmayı sürdürmeli. "Esed Suriye'sinin direnişi" yüksek ve emsalsiz bir hedef olarak kalmalı. Bütün bunlar bir yalanın içinde yaşamayı ve propagandasını yapmayı, içinde yaşamayanları ya da papağan gibi propagandasını yapmayanları sapmış ve saptırılmış olarak damgalamayı gerektirir.
Evet, masum çocuk ve tüm sivil kurbanlarımıza iki kez yalan söyleniyor; bir kez onları kurban olmaktan mahrum ederek, bir kez de onları kendi iradeleri dışında kahraman deklare ederek. Bu yolda, sırf bu yolda gitmemiz gerektiği için gidiyoruz. İhtiyaç duyduğumuzda da şiir hazinesine elimizi uzatır “Kendisine yazılan yolu yürümeli insan” türünden mısraları çıkarıp kullanırız.