Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Avn buradan geçti

Eski başkan unvanının acılığını ve General Avn'ın sarayı sevdiğini biliyorum. Bir başkası tarafından işgal edilmektense boşlukta yüzmesini tercih edeceğini de… Onlarca yıl boyunca ondan çalındığını düşündüğünü biliyorum. Ama Avn için Lübnanlıların acılarına, cumhurbaşkanlığının pozisyonuna ve cumhurbaşkanının tecrübesine saygı duyan ve buna uygun bir vedalaşmanın yapılmasını çok istiyordum. Aylar önce, Avn akımının koşullarını ve vatandaşlar ile sanki Lübnan’ı kendisi icat etmiş ve onları oraya yerleştirmiş gibi konuşan damadının kibrini alaşağı ederek, halefi olarak üzerinde uzlaşılmış bir ismin cumhurbaşkanlığını destekleyeceğini erkenden duyuracağını hayal etmiştim. Yine görevden ayrılan cumhurbaşkanının, ülkenin yaşadığı büyük felaket onun dönemi sırasında daha da kötüleştiği ve vatandaşların acısını en azından hafifletmekte başarısız olduğu için özür dileyen bir konuşma yapacağını varsaymıştım
Veda konuşması aynı anda hem ilginç hem de esef vericiydi. Aynı zamanda Lübnan meselelerini takip edenler için de faydalıydı. Örneğin, İsrail ile deniz sınırının çizilmesinde kurtuluşumuzun olduğunu bilmiyorduk. Aman Allah’ım. Avn’ın 6 yıl boyunca sarayı devraldığını ancak başkanlığı devralmadığını, sarayda cumhurbaşkanı kılığında bir muhalif olarak ikamet ettiğini bilmiyorduk. Yüksek Yargı Konseyi Başkanı, tarafsız yargıç Suheyl Abud'un Beyrut şehri ve limanına yönelik suikast soruşturmasını engelleme sorumluluğunu taşıyan tehlikeli bir suçlu olduğunu bilmiyorduk. Neyse ki Abud’u bir de Beyrut Limanı’na kasten amonyum nitrat yerleştirmekle suçlamadı. Aman Allah’ım.
Başarılı olmanızı diliyorduk. Vatan ve millet için bunu diliyorduk. Cumhurbaşkanlığı döneminizde geçmişte başkalarıyla yaptığınız hata ve günahları telafi etmeniz için başarılı olmanızı temenni ediyorduk. Bu olmadı. Ama son gün ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan, karşımıza geçip aklayıcı, analist ve gözlemci gibi konuşma hakkınız yok. General Charles de Gaulle'ün saraydan nasıl ayrıldığını hatırlıyor musunuz? Ya General Fuad Şahap’ın sarayı nasıl terk ettiğini? Neden görev süreniz boyunca sarayda değilmişsiniz ve savaşta değilmişsiniz gibi konuşuyorsunuz?
Size seslenirken konumunuza, yaşınıza ve destekçilerinize tam bir saygı duyuyorum. Ama son gün çıkıp ‘bozuk sistemi’ yermeye hakkınız yok. Madem öyle, neden aynı sistemin sizi saraya taşımasını kabul ettiniz, saraya ulaşmak için denemedik yol bırakmadınız? Neden karşılığında programınızı gerçekleştirmek için size yetki verilmesini şart koşmadınız? Uyuyan acıları ve müdafaacı konuşmaları yeniden uyandırmak istemiyorum ancak sizin zamanınızda olup bitenlerdeki sorumluluğunuzdan kaçma hakkınız yok. Örneğin, neden yargılanmayı hak eden Merkez Bankası Başkanı yargılanmazsa istifa etmekle tehdit etmediniz? Sizden tam aksini bekleyen bir ülkenin hızla çöküşüne sarayınızın penceresinden tanık oldunuz.
30 yıldan biraz daha uzun bir süre önce, Şarkul Avsat gazetesi adına o dönemde General Mişel Avn'ın gözetiminde olan Baabda Sarayı’na gitmiştim. Saray, General’in biri Lübnan Kuvvetleri, diğeri ‘Suriye işgali’ dediği şeye karşı başlattığı iki savaşın yaralarını taşıyordu. General askeri kıyafetler giymişti ve tutumlarında katıydı. Saraydan çıktığımda biraz endişeliydim. Nedeni de sadece General’in güç dengelerini okumayı reddetmesi değil, aynı zamanda ‘ya saray ya da mezar’ grubundan görünmesiydi.
Mişel Avn, taraftarlarının duygu ve korkularına oynama becerisinden yoksun olmayan bir oyuncu. Sarayda ölmeyi seçmedi. Kurban kılığına büründü ve saraydan Fransız Büyükelçiliği’ne, oradan da sürgününe gitti. Fransa’da sürgündeyken onu ziyaret etmiştim. Gaullist bir yazgı kışlanın karanlığında hayallerini büyüten her subaya nasip olurmuş gibi ülkesine de Gaulle gibi dönmeyi sabırsızlıkla beklediği bir sır değildi. Yanlış sonuçlara varma becerisi onu daha fazla tanıma, takip etme, soruşturma isteğimi artırdı.
Ölmekte olan bir ülkenin enkazı ortasında zafer işareti yapılamaz. Ölüyor derken gerçekten bunu ​​kastediyorum. Ülke aç ve dibe çökmüş. Gençlerini, rolünü ve anlamını yitirmiş. Limanını, başkentini, üniversitesini, hastanesini, turizmini kaybetmiş. Bölgesel ve küresel arenada unutulmaya yüz tutmuş ve sadece doğal gaz ihtiyacının artmasıyla dünya tarafından bir nebze de olsa hatırlanmış. Hatırlanmasının nedeni de İsrail’in Ukrayna'daki savaşın alevlerinde kıvranan Avrupa için belki temel bir doğal gaz kaynağına dönüşmesi.
Ne görevden ayrılan cumhurbaşkanı ne de muhalifleri tarafından zafer işareti yapılamaz. Zafer işareti yapmak, ‘ölüm botlarına’ binenlerin ailelerine saygısızlıktır. Karadaki balıklardan kaçıp, denizdeki balıklar tarafından yenilenlerin ailelerine saygısızlıktır. Çöp yığınları arasında çocuklarının açlığını bastıracak bir şey arayanları aşağılamaktır. Göç eden çocuklarına veda ederken gözyaşı döken kadınları aşağılamaktır. Şehitleri, ölüleri ve dirileri hor görmektir. Mezarlıklar üzerinden yapılan düğünler, birçok savaş ve birçoklarının savaşları nedeniyle mezara girenlere ihanettir. Şehitlerin kanı boşa gitti. İstisnasız tüm şehitlerin kanı boşa gitti. Ülkeleri ölürse şehitler nasıl kazanır?
Avn'ı büyük felaketin tek faili olarak göstermek haksızlıktır. Ama onu sorumluluğundan kurtarmaya çalışmak da aldatmacadır. Avn'ın onlarca yıldır bir lider olduğu her zaman hatırlanmalı. İki savaş kaybetmesine rağmen liderliğinin gerilemediği unutulmamalı. Sürgündeyken, saraya duyduğu özlemin korlarını üflemeye devam etti ve sonunda ona kavuştu. Kötülerin söylediklerinin doğruluğunu tartışmanın zamanı değil. Avn’ın 14 Mart Hareketi’ni dağıtmadaki rolü ve suikastlar konusundaki duruşu, azınlıklar ittifakının çekiciliğine kapılması, ‘bir tür devlet içinde silah devleti’ ile bir arada yaşamayı kabul etmesi nedeniyle sarayla ödüllendirildiği söyleniyor. Ne Avn rakiplerine acıyor ne de onlar ona. Avn'ın sarayı devraldığına ama cumhurbaşkanlığı yapmadığına, sarayda bir başkan olarak değil, bir lider olarak oturduğuna inananlar var. Onun sorunu sadece yetersiz yetkiler değildi. Onun sorunu aynı zamanda bir başkanlık halesine sahip olamaması ve üzerindeki lider kıyafetini çıkaramamasıydı. Avn saraydan bir cumhurbaşkanı olarak değil, taraftarlarının lideri olarak geçip gitti.
Muammer Kaddafi, Cafer Numeyri, Ali Abdullah Salih ve diğerleri gibi ‘kurtarıcı’ anlatılarının peşinde bir ömür harcadık. Ve işte, ülkesine pahalıya mal olan Lübnanlı ‘kurtarıcı’nın hikayesi de son buluyor. Çetrefilli ve üzücü bir hikaye. Avn, ne imajını ne de ülkesini kurtarmadı. Boşluk atının üzerinde geldi ve aynı atla saraydan ayrılıyor. Kim bilir; belki bir gece Cumhuriyet Muhafızları’ndan bir asker saraya sızıp duvarına ‘Avn buradan geçti’ diye acı bir ibare yazar. Veda konuşması acıklıydı. Aldatma biliminden muhteşem bir bölümdü.