Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Hoşgörü ya da ötekiyle yaşayabilmek

Katar başkentinde düzenlenen Dünya Kupası, insan ilişkilerinde nadiren görülen deneyimleri gözler önüne serdi. Bence bunlardan en öne çıkanı ötekini veya yabancıyı kabullenmek ve daha önce denememiş veya inkar etmiş olanlar için bile hoşgörüyü deneyimlemek zorunda olmaktır. Dünya Kupası bir dizi nedenden dolayı istisnai bir fırsattır. Birincisi, hoşgörülü ve hoşgörüsüz herkesin başarılı olmak veya en azından kayıpsız ilerlemek istemesidir. Bu nedenle herkes, kim bozmaya çalışırsa çalışsın okların hedefinde olacağını, kimsenin onun için aracı olmayacağını bilir.
İkincisi, bu hadisenin zaman ve mekan açısından çok sıkıştırılmış kompakt bir olay olmasıdır. Bu haliyle normal şartlarda aylar, yıllar alacak olayları bir saatte anlatan filme benzemektedir. Bu nedenle herkes meydana gelen olayları ve bunlardan kaynaklanan izlenimleri veya tutumları hatırlar: Başörtüsü takan bir kız, orada bulunanların ve kameraların dikkatini çeken bir diğeri, beklenmedik bir mağlubiyete atfen atılan “…gözlerini oyduk” sloganı, takımlardan birinin milli marşını söylemeyi reddetmesi, ahalinin oyunculara ve seyircilere şeker dağıtması, markalarını dünya çapında tanıtmak için mobil restoranlar kuran Suudi “Albaik” restoranları vb. Bu devasa olayda yaşananlar, insanların onları birbirinden ayıran kültürel farklılıkları görmezden gelmeye istekli olduklarını ortaya koyuyor. Dahası bazılarının bu farklılıkları yakınlaşmak için vesileye dönüştürmek adına inisiyatif aldığını görüyoruz. Örneğin misafirlerden bazısının, başkalarının dilini konuşmaya, onların kıyafetlerini giymeye, onlarla şarkı söylemeye ve bu şarkılara kulak vermeye çalıştığına; diğer tarafın da bunları “eğlenceye ortak olmak” isteği olarak algıladığına şahit oluyoruz. Tüm bunlar, insanların çoğunun -geçici de olsa- ayrılık ve düşmanlık sebeplerini görmezden gelebildiklerini veya farklılıklara rağmen birbirlerine “Ademoğulları” muamelesi yapabildiklerini göstermektedir.
Bazen belirli bir ideolojiyle hareket edenlerin kafirlere düşmanlık ve onlardan nefret etmek gibi ağır sözlerini de hatırlıyoruz. Bu, birçok yönelimin bir örneğidir. Bazıları din kisvesinde bunu yaparken; diğerleri ulus, millet, vatanseverlik vs. başka bir kisveye bürünüyor. Bununla birlikte gelenekçiler ve modernler, fakirler ve zenginler vs. hepsinin, olağanüstü bir tanışma ve anlayış gösterme yeteneği gösterdiklerini görüyoruz.
Elbette, insanların çıkarlarının farklı olduğunu biliyoruz. Daha uzun süre kalsalar muhtemelen ihtilafa düşer ve tartışırlar. Ancak burada insanlarla ilişkilerimizde en güçlü ve en etkili güdüyü oluşturan duyarlılıktan ve spontane gelişen dürtülerden bahsediyoruz. Ötekini bilmemek, inkar etmenin ve görmezden gelmenin en büyük nedenidir. Bu tüm insanlar için ortaktır. Bir rivayette “İnsanlar bilmedikleri şeyin düşmanıdırlar” denir. Ancak, bu doğal eğilimi pekiştirerek ve haklı çıkararak arzu edilen davranışa dönüştüren faktörler var. Başka bir deyişle insan kendi kendine, “İnsanları tanımalısın ki onlara haksız yere düşmanlık yapmayasın” demek yerine, kendi ya da başkaları ona şöyle demektedir: “Bunu inkâr edip şuna düşman olursan erdeme daha yakın olursun; Çünkü insanlar arasındaki ilişkiler, ırk veya din konusundaki uzlaşılarına bağlıdır.”
Sözün özü “Dünya Kupası”, ademoğulları arasındaki mesafelerin kısa olduğunu, tek ihtiyaçları olanın -geçici de olsa- inkar ve çatışma nedenlerini görmezden gelmek ve fıtrata, yani Adem’in diğer çocukları ile birlikte yaşama eğilimine dönmek olduğunu göstermiştir. Tek ihtiyacımız, bu gerçeği kendimize hatırlatmak ve kutsallık kisvesine bürünmüş olanlar da dahil olmak üzere çekişme, düşmanlık ve inkar sebeplerini ortadan kaldırmaktır.