Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Filozofların utancı

İnsanoğlu böyle bir utancı hiç tatmamıştır: Ne ihanetin utancı, ne cinayetin utancı, ne de hırsızlığın utancı onun gibidir. İnsanlık böyle bir adaletsizlik, böyle süregelen bir salgın görmedi. İnsan doğası, yüzyıllardır insanların başına gelen ve kölelik, köle ticareti, esir ticareti ve bunun gibi pek çok şeyle adlandırılan bu tür hastalıklı çarpıtmalara maruz kalmamıştır. Kölelere hayvanlardan çok daha kötü şekilde muamele edildi. Sürüler halinde gemilerin ambarlarına dolduruldular. On binlercesi, çağımızın kölelerinin başına geldiği gibi denizde boğularak değil, havasızlıktan boğularak öldü.

Bu toplu suç, her yerde beyaz adamla ve Afrika'ya yerleşen bazı Araplarla ilişkilendirildi. Ancak en büyük suçlu Afrikalının kendisiydi. Ormanlarda yaşayan kendi halkından insanları kovalama, dayak ve sopayla onları limanlara götürüp satma görevini üstlenen Afrikalının kendisiydi. Bu affedilemez tarihi ve vahşet sahnelerini düşündüğünde, insan bunların en kötü sembollerinden birinin Batı felsefesinin antik Yunan’daki kurucu babaları, özellikle de, esas babalar olan ve ikisi de köleler edinen, bu fikri coşkuyla savunan Aristoteles ve Platon olduğunu keşfeder.

Platon, ‘ideal cumhuriyetinde’ insanın insanı köleleştirilmesinde hiçbir beis görmedi. Atina bir batı kenti simgesi ve en yüksek değerlerin ülkesiyken sahip olduğu kölelerle gurur duyuyordu. Bu nedenle beyaz adam Afrika kıtasının kıyılarına saldırdığında milyonlarca ruhu köleleştirmekte hiçbir sakınca görmedi. Bu vahşeti kabile liderleri ve bizzat Afrika halkı da benimsedi. Köleliği hayatlarının ve ticaretlerinin bir parçası saydılar. İnsanlara yönelik bu barbarca bakış açısı, kıtadaki emperyal varlığın artmasıyla gelişti. Ticari ilişkiler bu kadar aşağılık bir düzeyde büyüdü.

Beyaz adam ile Afrikalı tüccar arasındaki etkileşim, kıta bağımsızlığının ilk aşamalarına girdiğinde bile durmadı. Altın ve gümüş madenlerinden, zorla çalıştırılan insanlara bedelini ödediği her şeyi sömürgeciye satan hainler var olmaya devam etti. Altmışlarda maden savaşları patlak verdiğinde, bir zamanların direnişçilerinin çoğu özgürlüğün ve anavatanın satışına ortak oldular. Yolsuzluk, hain ile sömürgeci arasındaki ortaklıktan vicdanını satan direnişçilerin tekelindeki ortaklığa taşındı. Nelson Mandela güneşinin doğumundan sonra bile, kara kıta geçmişin salgın ve hastalıklarıyla boğuşmaya devam etti. Beyaz adam, bir kez daha maskesiz, Wagner ve yeni paralı askerler bayrağı altında kıtada boy gösteriyor.