Antik ve modern tarih, gücü, genişlemeyi ve hegemonyayı kendisinde toplayan büyük krallıklara ve büyük imparatorluklara sahne olmuştur. İnsanlar onların iyi bilinen modellerinin çoğunu anımsarlar. Mirasçıları onlarla gurur duyar ve onları yüceltip överler. Rakiplerine gelince, onları derin eleştirilerle anarlar. İnsanların geri kalanı ise ders ve ibret almak, düşünmek ve anlamak için eleştiri yaparlar.
Tarihin tamamında kurulup da devrilmeyen hiçbir imparatorluk yoktur. Hepsi güç ve nüfuz elde edip yükselirler, sonra zayıflar, yavaş yavaş dağılır, devrilir ve yok olurlar. Ancak emperyal mirasları onlar gibi yok olmaz, aksine temsil ettikleri ulusların ve halkların ortak vicdanlarında oluşan kalıcı bir ilhama, onlara hakim ve belki de tehlikeli yanılsamalara dönüşürler. Bu yanılsamalar ve hayaller, birlik ve etki sahibi olmayı amaçlayan uluslar veya ideolojiler ve söylemler aracılığıyla şekillenirler. Hepsi fikir ve kavram sistemlerine ve belki de onları akılda tutan, pratik, bağımsız ve çoğalan projelere ve programlara dönüştüren partilere ve gruplara dayanırlar.
Bu ideolojiler ve sistemler, duygusal, kültürel ve politik olarak güçlendirilmiş, zorluklarla yüzleşmek için nesillerin miras aldığı ve liderler tarafından bugünü ve geleceği etkilemek için kullanılan derin bir kimlik söylemine dayanan, bir “nostalji” yaratmaya yönelirler.
Antik çağlar, Pers ve Roma imparatorluklarına ve diğerlerine sahne oldu. Orta Çağ, çeşitli aşamalarıyla "hilafet" adı altında İslam imparatorluğuna tanık oldu. Modern zamanlar Rus, İngiliz ve Fransız imparatorluklarına tanıklık etti ve bazı tarihçilere göre ABD tarihteki en güçlü imparatorluktur.
Rus Çarlık İmparatorluğu devrildi, ancak emperyal mirası “Sovyetler Birliği” imparatorluğu döneminde “komünizmin” kıvrımlarında devam etti. Ardından çağdaş Rus devleti, ulusal söylemi, tarihi ayrıntılı olarak ele aldığı uzun konuşmalarında Devlet Başkanı Putin'in ifade ettiği farkındalığı ile birlikte geri döndü.
Pers İmparatorluğu uzun zaman önce sona erdi, ancak mirası İran'da, Safevi, Kaçar ve Pehlevi devletleri tarafından aktarıldı ve "İslam Devrimi" sonrasında güçlü bir şekilde tezahür etti. Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası, Necmettin Erbakan ve öğrencilerinin söylem ve partilerinde ifade buldu, Erdoğan ile birlikte kendini gösterdi. Bu iki imparatorluğun mirası Arap okuyucu için çok şey ifade ediyor çünkü bölgemizde faaliyet gösteriyorlar ve politikaları, emelleri ve stratejileri ülkelerimiz ve halklarımızla kesişiyor.
Bu bağlam, tefekkür ve derinlemesine düşünmeye bir davettir ve herhangi bir normatif veya etik hüküm verme amacı yoktur. Daha ziyade, yaşanan gerçekliğin siyasi, sosyal ve kültürel olarak derin arka planının okunmasıdır. Böylece bölgesel ve uluslararası çatışmaların takipçilerine sayıların ve istatistiklerin göstermediği, ancak tüm bunların arkasında yatan, etkisi daha eski ve derin olan saikleri ve etkileri daha iyi görme fırsatının verilmesidir.
İslam imparatorluğu yüzyıllarca süren Hulefa-yı Raşidin (Dört Halife), Emevi, Abbasi ve Osmanlı hilafetleriyle ifade buldu. Bunlar büyük bir imparatorluktu ve hepsi farklı tarihsel aşamalarda yıkıldılar, ancak emperyal mirasları devam ediyor. Tarih algısında yanılsamalara ve kendisini yeniden kurma hayalleri dizisine dönüştüler. Bu yanılsamalar, siyasi İslam grupları olarak bilinen ideolojilerle, gruplarla ve örgütlerle ifade buldu. Bu grupların üzerinde çalıştıkları özel bir modele göre söz konusu hilafeti yeniden kurmak için geniş ve dallı budaklı düşünsel, kavramsal ve kültürel sistemler inşa etti.
Bu gruplar, İslam hilafetinin ihtişamının mirasçıları olan Arap ülkelerinde ve Osmanlı halifeliğinin mirasçısı olan Türkiye'de yayıldı. Faslı düşünür Abdullah el-Arubi'nin uzun ve önemli ayrıntılarıyla “Şiiliğin Sünnileştirilmesi” olarak adlandırdığı politikaların benimsenmesiyle, bu yanılsamalar bir bölümüyle İslam Devrimi’nden sonra İran’a da sızdı. Bu yerlerde bu kadar çeşitli emperyal mirasın bulunması doğaldı.
Örnekler bu bağlamı daha da açıklayacaktır; mesela Pakistan ve Malezya Müslüman ülkeler ama özel bir emperyal mirasa sahip değiller. Bu nedenle onların emperyal söylemleri, İslam hilafetini yeniden kurma yanılsamasından alınmıştır. Ebu el-Ala el-Mevdudi'nin emperyal söylemi, bizzat kendisi Hindistan'dan Pakistan'a geldiği ve Hindistan, onun önermelerinden ve düşüncelerinden tamamen farklı bir medeniyet bağlamına sahip olduğu için İslam ümmeti ve hilafetine başvurmuştur. Aynı şey kendisine veya ülkesine ait olmayan bir emperyalist söylemi alan Malezya lideri Mahathir Muhammed için de geçerli, o da başka ülkelerden bir söylem alıp ithal etti ve üzerinde çalıştı.
Bu, modern imparatorluklarda bile geçerlidir. Bahsi geçen emperyal mirası ifade eden kalıntıları her zaman düşünce ve tarihte olduğu kadar siyaset ve kültürde de görürüz. Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu sona erdi ama mirası sona ermedi. Commonwealth ülkeleri, aynı anlamı ifade eden diğer bağlamlar kapsamında bu mirasa özel bir şekilde sıkı sıkı tutunmaktan ibarettir. Fransız sömürge imparatorluğu sona erdi ama Fransa bu mirasın sönmemesi için hâlâ Frankofon Örgütüne sarılıyor. İngiliz "Commonwealth" ve Fransız "Frankofon" örgütleri dünya çapında dağılmış düzinelerce ülkeyi içeriyor.
Bu derin tarihsel arka plan, araştırmacıya çağdaş ülkelerin bazı politika ve stratejilerini okuma yeteneği veriyor. Aynı zamanda, bazı liderlerin ve bazı ülkelerin milyarlarca dolar harcamasına, bazı grupları veya partileri desteklemelerine veya kendilerinin kurmalarına neden olan güdüleri anlama imkanı veriyor. Bu mirasın bir kısmını yeniden ihya etmek, canlandırmak, üzerine inşa etmek için binlerce insanı, bölgesel ve uluslararası projelerin ideolojileri, söylemleri ve sloganlarıyla satın alıyorlar. Böyle bir mirasla, bugünün mücadelelerini yönetiyor ve gelecekteki genişlemelerinin temelini atıyorlar.
Siyasi uzlaşmalar ve anlaşmalar, devletleri ve mevcut yükümlülüklerini yönetir, ancak hatırlanan, temel kabul edilen veya teşvik edilen hiçbir mirası veya tarihi iptal etmezler. Geçtiğimiz birkaç on yıl, bölgemizde üç büyük proje arasında büyük çatışmalara tanık oldu; mezhepçi proje, köktendinci proje ve Arap ılımlılık projesi. İtişmenin şiddetiyle bazı devletler ve gruplar doğrudan projelerinden, pratik planlarından ve iyi bilinen politikalarından vazgeçtiler. Diğer tarafların gücünü, bölgesel ve uluslararası güç dengelerini dayatan yeni bir gerçekliği kabul etmek ve buna göre davranmak zorunda kaldılar. Ancak miras her zaman var olacaktır ve bunun bilincinde olmak şimdi ve gelecekte önemlidir.
Geçen yıl Aralık ayında Almanya'dan yapılan bir darbe girişimi duyurusu tüm dünyayı hayrete düşürmüştü. Darbe, rejimi ve hükümeti devirmeyi, anayasal kurumları ele geçirmeyi planlayan, katı bir ideolojiye ve silahlara sahip, projesini gerçekleştirmek için suç işlemeye hazır, bir prens ve çeşitli alanlardan yardımcıları tarafından yönetilen bir örgüt tarafından planlanmıştı. Bu şaşırtıcı haberdeki ironi, yukarıdaki bağlamı, gerçek veya hayali emperyal mirasın bir bölümüyle kendisini her zaman birçok biçimde ve farklı şekillerde ifade etme yeteneğine sahip olduğunu doğruluyor. Her zaman sadece fikir dünyasında kalmadığını, bazen gerçeklikte kendini gösterdiğini ve onu etkilediğini teyit ediyor.
Son olarak, Alman şair Goethe bir keresinde şöyle yazmıştı: Son üç bin yıldan ders almayı bilmeyenler, karanlıkta kalırlar.