İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Guterres ve ‘büyük kırılma’ zamanı

Pek çok kalem, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin statüsü ile alay ederek görevinin ‘endişesini dile getirmekten’ ibaret olduğunu yazdı.

Ancak Sayın Guterres, bu yıl BM Genel Kurulu’nun karşısında yaptığı konuşmada, istisnasız bütün insanlığın geleceğini tehdit eden köklü korkulara ilişkin değişen endişesini dile getirmekte yüzde yüz haklıydı.

Guterres’in harikalar yaratan silahlı kuvvetleri yok ki, bununla dünyayı daha iyi bir hale getirsin. Her şeyden önce, herhangi bir uluslararası kuruluş gibi BM kuruluşunun da, üst düzey üyelerinin egemenliklerinin ve güçlerinin bir kısmını kendisine devre​​ttiği ölçüde bir değeri vardır. Bu şekilde, uluslararası meşruiyetin temeli olması gereken adaletin gerekleriyle tutarlı gerçekleri dayatma gücüne ve yetkisine sahip bir irade oluşturulmaktadır.

Guterres’in sahip olduğu şey, neredeyse parçalanmakta ve dağılmakta olan ‘küreselleşmenin vahşi doğasındaki’ bir ‘çığlık sesi’dir. Bu nedenle konuşmasında dünya ülkelerinin temsilcileri olan başkanlara, başbakanlara, krallara ve bakanlara hitap ederken çok acı ifadeler kullandı.

“İnsanlık büyük kırılma noktasına ulaşmadan, artık uyanın ve gerekli önlemleri alın.”

‘Sera’ efendisinin hasta ve bozulmuş bir dünyaya ışık tutan tahminleri gerçekçi miydi, yoksa abartılı mıydı?

Hiçbir küçümseme ve abartı olmaksızın yüzde yüz gerçekçiydi. Bu nedenle bu dönemin sonundan başlayarak ‘Geleceğin Zirvesi’ adlı 2024 Genel Kurul oturumuna kadar devam edecek bir yıllık bir geçiş dönemi olacağını kesin bir şekilde söylemek mümkündür.

Bu yıl, aklı başında ve vicdanlı olanların askeri, ekonomik, sosyal ve teknolojik gibi çeşitli düzeylerde çatışmalarla dalgalanan bir dünya üzerinde düşünmesi ve kafa yorması gerekecek.

Adeta anlatıcı bize, bir yerden başka bir yere sıçrayan manasız savaşların ve kapının arkasında dünyaya hakim olmayı dört gözle bekleyen kötü bir ihtirasın karşısında ağzı kulaklarına vararak gülen savaş tanrısı Mars’ı anlatıyor.

Barış kelimesi ruha güven ve huzur getiren ne kadar yumuşak ve zarif bir kelime. Ancak ne yazık ki, barışın sağlanması için her türlü güce ihtiyaç vardır. Temenniler, açıklamalar ve ses getiren konuşmalar bunu sağlamak için yeterli olmadığı gibi, ne parıldayan bayraklar fayda verir ne de yüksek sesler işe yarar. Ekonomik pragmatizm ve aydınlanmamış narsisizm dünyanın finansal ve ekonomik yollarını kontrol ettiği sürece, bir daha ‘Nuh’un güvercini’nin ağzında zeytin dalları görünmez.

Guterres haklının da haklısı. Hele de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) gibi ölümcül salgınlar, mavi gezegeni saran ahlaki çifte standart durumunu gözler önüne sermişken. Nitekim Kovid-19 döneminde zengin ülkeler salgınla mücadele etmek için aşıları birinci sırada alırlarken, fakir ülkeler birilerinin kendisine sempati duyup acımasını beklerken salgının kollarına terk edilmişlerdi.

Dünyamızın kırılganlığı, deprem ve kasırga gibi iklimle bağlantılı felaketlerin açığa çıkardığı son tabiat devrimi karşısında görülüyor. Yaratılmışlar ‘inleyip acıdan kıvranırken’, BM İklim Değişikliği Konferansı COP28’in eşiğinde, kimsenin iklim sorunlarıyla mücadele konusunda kararlı bir şekilde düşündüğü veya hareket ettiği görülmüyor.

Birçok zengin ülkenin sahip olduğu zenginliğin yanı sıra bolluk ve lüks, enflasyon ve küresel borç nedeniyle azalma ve kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Özellikle de yoksul ve gelişmekte olan ülkeler ödeme yapabilecek durumda olmadıkları için boyunlarına kadar borca batmış durumdalar.

Dünya artık felç olmaya yaklaşmışken ve devasa bir küresel dengesizlik içinde ufukta çıkmaz sokak işaretleri görülürken, gezegenimiz gerçekten de ezici ve yok edici bir tehlikeyle karşı karşıya mı?

Yeryüzündeki halklar ve uluslar artık anlaşamaz hale geldikten ve eşi görülmemiş ayrılıklar hakim olduktan sonra, kapının ardındaki kaçınılmaz büyük kırılmanın başlangıcı olarak bizi bekleyen şey bu gibi görünüyor.

Daha zengin Kuzey ile daha fakir Güney arasındaki artan eşitsizliği bir düşünün. Aralarındaki hayat farkı sadece ekonomik açıdan genişlemekle kalmıyor, aynı zamanda medeniyet ve kültür uçurumu da derinleşiyor. Aynı şey neredeyse Doğu-Batı ilişkilerinde de geçerli. Bu, içinden başkalarına karşı nefret ve dışlama duygularının aktığı geniş kapılar açıyor.

Geleceğin Zirvesi öncesindeki bir yıllık mühlet, insanlık tarihinde dönüm noktaları oluşturabilecek felaketler hakkında derinlemesine düşünmek için altın bir fırsat gibi görünüyor. Bunlardan biri, geleneksel yapay zeka dünyası ve ardından, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği yenilikler ve metafizik çağında kaçınılmaz olarak gelecek olan tanımlanamayan dünyadır.

Hiç şüphesiz, bu dönüm noktaları, bir yanda olumlu ve yenilikçi yönleriyle, diğer yanda icatlar kıyısının korkunç kusurlarıyla, sonuçları garanti olmayan bir anlatıya dönüşecektir.

Guterres, 2017’de aynı kürsüdeki konuşmasında yer verdiği nükleer tehditlerden bahsetmeye odaklanmasa da bu tehlike hala devam ediyor ve özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ‘belirsizliği’ ışında dünyanın kalbine çöken bir kabus gibi duruyor.

BM Genel Sekreteri BM’nin geleceğini bolca sorgulayıp zamanın örgütün lehine işlemediğini ifade etse de şu bir gerçek ki, dünya şu anda daha önce hiç olmadığı kadar BM’nin yeteneklerini etkinleştirmeye ihtiyaç duymaktadır.

Büyük kırılma bir tarih okumasıdır, fincan okuması değil.