Meşhur atasözlerimizden birinde “Beleş olanın kazancı kolaydır” denir. Beleş kelimesi bedava anlamına gelir. Beleş malın kârı ve maliyeti bellidir. Ancak bölgemizde artık kışkırtmanın da kârlı olduğunu söylemek gerekir. Bunun en basit örneği İran'ın yanlış bir şekilde “Direniş” olarak adlandırılan şeyle olan ilişkisidir.
7 Ekim'den bu yana İran tarafından, iki açıklama yapıldı. Birincisi Hamas operasyonunu yücelten ve direnişin zaferinden bahseden bir açıklamaydı. İkincisi ise Tahran yönetiminin Hamas’ın saldırısıyla herhangi bir ilişkisi olmadığı ve Hamas’ın yaptığı şeyi İran’ın bilgisi dışında yaptığı yönünde diplomatik kanallar aracılığıyla bildirilen bir açıklamaydı.
Bunun ardından Hasan Nasrallah, ilk konuşmasında bu hususu vurguladı ve bölgedeki milis liderlerinin kararlarını Tahran yönetiminden bağımsız bir şekilde aldıklarını söyledi. Bütün bunlar yaşanırken, İran Dışişleri Bakanı üç hafta boyunca bölgede parmağın tetikte olduğu tehdidinde bulundu.
Bugün durum değişti ve birbirinden bağımsız değerlendirilmesi mümkün olmayan iki haberle karşı karşıyayız. İlk olarak, İran rejiminin lideri “Rehber” Ali Hamaney Hamas'a, hareketin İsrail'deki operasyonundan ülkesini haberdar etmediğini ve bu nedenle İran'ın onun adına savaşa girmeyeceğini bildirdiğini açıkladı.
İkinci olarak Washington yönetimi, Tahran yönetimine ait 10 milyar dolar değerindeki dondurulmuş varlıkları serbest bırakacağını açıkladı.
Reuters, üç üst düzey yetkiliye dayandırdığı haberinde, Hamaney’in Tahran'da görüştükleri esnada İsmail Heniyye'ye açık bir mesaj verdiğini, Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısından İran'ı haberdar etmediğini ve bu nedenle Tahran yönetiminin Hamas adına savaşa girmeyeceğini söylediğini aktardı.
Rehber Ali Hamaney, Heniyye'ye İran'ın siyasi ve manevi destek sağlamaya devam edeceğini ancak doğrudan müdahalede bulunmayacağını söyledi. Hamaney, ayrıca Heniyye'den İsrail'e karşı savaşında açıkça İran ve Hizbullah'ın müdahalesini isteyen sesleri susturmasını istedi.
Hamas, bölgede alışılagelmiş bir oyun olan sızdırma ve yalanlama haberlerini inkâr etse de Hizbullah'a yakın üç kaynak Reuters'a yaptıkları açıklamada grubun saldırı karşısında şaşırdığını söyledi. Hizbullah lideri de “Savaşa uyandık” dedi.
Reuters, Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda İran meseleleri uzmanı olan Kerim Seccadpur’un şu sözlerini aktardı: “Mevcut kriz ortamında Tahran'daki siyasi gerçekçiliğin sesi galip gelebilir. İran kırk yıldır ABD ve İsrail'le doğrudan bir çatışmaya girmeden mücadele etme kararlılığını gösterdi. İran rejiminin devrimci ideolojisi ABD ve İsrail karşıtlığı üzerine kuruludur. Ancak hiçbir lideri intihara meyilli değildir. Aksine, iktidarda kalmak istiyorlar”
Buna göre, İran'ın Hamas macerasını kınayan ilk İslam ülkesi olduğu ve bunu medya sızıntısı yoluyla kamuoyu önünde dile getirmeye hevesli olduğu söylenebilir. Bu doğrultuda İran'ın eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in ülkesinin savaşa girmeme yönünde ortaya koyduğu ‘bilgeliğini’ nasıl kutladığını gördük.
İran tüm bunları, bölgedeki milis araçlarından biri olarak kabul edilen Hamas'ın tek daimî ve silahlı finansörüyken gerçekleştirdi. Aynı zamanda Tahran yönetimi, Filistin'i ya da Mescid-i Aksa'yı korumak için Kudüs Gücü’ne tek bir kurşun sıktırmadan bunu başardı ve dahası 10 milyar dolar elde etti.
Gazze halen İsrail'in acımasız ölüm makinesiyle karşı karşıyayken, Hamas liderleri otellerde ya da tünellerde kalıyor. Araplar da Hamas'a “artık yeter” demeden ve kurtarılabilecek hayatları kurtarmak için adımlar atılması gerektiğini söylemeden İsrail’i kınamaya ve suçlamaya devam ediyor.
Dolayısıyla bu bölgede kışkırtmanın kazancı kolay, akıl ve rasyonalitenin kazancı ise pahalı ve zordur.