Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Kiev ile Gazze arasında!

Ukrayna'nın başkenti Kiev ile Gazze'yi karşılaştırmak mümkün mü? Üzerlerine yağdırılan ve bazıları birkaç nükleer bombanın vereceği zarara eşit veya daha fazla olabileceği tahmin edilen büyük miktardaki bomba ve patlayıcılardan sonra, bugün her iki yer de neredeyse hayalet evlere ve binalara dönüştü. Ancak her iki yerde ölümlerin sayısı on binleri aşmayan bir “insan katliamı” gibi olmasına ve aynı zamanda olası bir müzakere alanı olarak görülmesine rağmen, ikisi arasındaki karşılaştırma burada bitiyor.

Peki, karşılaştırma neden burada bitiyor? Çünkü binlerce can kaybı ve hayalet şehirler açısından birbirine benzer ama geri kalan her şeyde tamamen farklılar. Ukrayna, zengin olan Batı tarafından maddi, askeri olarak ve medyada destekleniyor. Aynı zamanda başkalarıyla iletişim kurma gücüne sahip ve başkanı doğudan batıda dünyanın birçok ülkesini ziyaret ediyor. Ayrıca Ukrayna halkı, dışarıdan kendisine yönelik bir saldırıya karşı çoğunlukla birlik halinde ama aynı zamanda kendisinden daha büyük ve daha güçlü ezici bir kuvvet ile karşı karşıya olduğu için zafere ulaşamıyor. Bu nedenle, bir anlaşma için müzakereler beklenen kaçınılmaz sonuç olacak ve müzakere, Ukraynalı bir örgüt veya Ukraynalı bir silahlı grup arasında değil, Ukraynalılar ile Ruslar arasında yürütülecek.

Diğer tarafta net bir karşıtlık var; Batı'da ve birçok Batılı halk ve hükümet arasında Hamas'ın imajı olumsuz, hatta Hamas'ın üyelerinin bir kısmı kendisinden vazgeçerek Batı'ya sığındı, bir kısmı da onun birçok uygulama ve eylemini ifşa etti. Birkaç yıl önce Batı medyası, Hamaslı Şeyh Hasan Yusuf'un oğlu Musap Hasan Yusuf'un kitabını büyük bir memnuniyetle karşılamış öyle ki, o kitapta anlatılanlar filme dönüştürülmüştü. Siyonizmin Batı medyası ve siyaseti üzerindeki hakimiyeti nedeniyle bazıları bunu normal görebilir ve bu doğru da olabilir. Ancak eksiklik ve kusurlara yapılan atıflar burada bitmiyor, bunun ötesine geçerek Filistin davası ile insani, duygusal, siyasi bağı olan herkesin talep ettiği ve etmeyi sürdürdüğü bir şey olan tarihi Filistin ulusal birliğinin sağlanamamasına kadar uzanıyor. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) ortaya çıkışı, ancak bölünmeye karşı verilen uzun bir mücadeleden sonra gerçekleşmişti ve ardından çok geçmeden bölünme politikasını yeniden canlandıran yeni kolları ortaya çıkmıştı. Hamas tek başına savaşıyor ve yine Hamas Arap siyasi literatüründe İran'ın önderlik ettiği ve “direniş ekseni” olarak adlandırılan oluşumla da yakın ilişkisi olduğunu düşünüyor. Kendisi ile diğer Arapların veya çoğunluğunun arasına bir engel koyuyor ki bu da hiçbir gerekçesi olmayan ve kendisine ihtiyaç duymadığı bir cephe açan siyasi-ideolojik bir engel. Dahası kendisi ile güçlü Filistinli örgütler arasına da aynı engeli koyuyor. Yazılarında ve açıklamalarında, Arap çevresindeki rejimlerin Filistin davasına sağladığı ve sağlamakta olduğu tüm desteği göz ardı ederek, halklarını mevcut rejimlerden kurtulmaya kışkırtıyor. Diğerleri ile birlikte ideolojiyi aşan ulusal kurtuluş mücadelesi vermesi gereken bir dönemde, ideolojik mücadele yürütüyor.

Dolayısıyla Ukrayna'daki gidişat ve kader ile Gazze'deki gidişat ve kader arasında çıkarılacak ders açıktır. Ukrayna çevresindeki ülke ve halkların çoğuyla olumlu etkileşim kurarken, Hamas çevresindekilerin çoğuyla, en azından ülkelerle olumsuz bir etkileşim içinde. Hatta mevcut müzakerelere taraf olan, daha önceki tüm müzakerelere taraf olmuş ve Filistin davasına çok şey sunmuş büyük Arap ülkesi Mısır bile bazı Hamas liderlerinin gerek imalar gerekse açıklamalar şeklindeki kötülemelerinden kurtulamadı. Buna ilaveten diğer birçok Arap ülkesi de pek çok haksız eleştiriye maruz kaldı ve halkları hükümetlerine karşı kışkırtıldı. Bu, daha önce iflas eden ve yine iflasa mahkûm olan bir süreçtir.

Arabuluculuk yoluyla Hamas ile temel taraf olarak İsrail arasındaki müzakerelerin sona yaklaştığı açık ve net. Nihai sonuç tüm gurur ve zafer sözcükleriyle süslense bile, Hamas için sonuç bir yenilgidir. Zira Hamas büyük olasılıkla Gazze'nin kontrolünü elinde tutamayacak ve silahlı da kalmayacak. Siyasi inadı ne kadar uzun sürerse, Filistin davası o kadar çok felakete maruz kalacak ve Gazze'de yaşlı, genç ve kadın çok sayıda Filistinli öldürülecek.

Atılması gereken cesur adım Hamas tarafından kabul edilmeyecek ve İsrail'in kibirle öldürme ve tasfiye ısrarını sürdürmesinin nedeni de budur. Bahsi geçen adım bir kez değil, pek çok kez başarısız olan daha geniş bir Filistin cephesi oluşturma adımıdır.

Gazze'de yaşanan yıkımın sorumluluğunun tamamı İsrail'in omuzlarında. Batı'da ilk kez geniş kesimler, savunmasız Filistinlilerin çoğunluğuna karşı yürüttüğü soykırım nedeniyle eylemleri Nazilere benzeyen bu devletin aleyhine döndüler. Batılı Yahudilerin seçkin bir kesimi de İsrail'i desteklemekten vazgeçti ve bu durum, şu ana kadar Batı medyası ve siyasetinde bir Filistin devleti üzerinde uzlaşmak konusunda neredeyse niteliksel bir değişime yol açtı.

Artık, fraksiyonların dar çıkarlarını aşan ve aynı zamanda tüm Filistinli siyasi gruplar arasında da mutabakata varılan geniş ölçekte Filistin projesi sunmak için bir fırsat var. Ama çağdaş ve önceki insanlık tarihinin altını çizdiği bir gerçek de dikkate alınmalı, o da sempatinin, özellikle de siyasi sempatinin kalıcı olmadığı, kamuoyunun fikrini değiştirmesinin ve bugün elde edilen somut zaferin gelecekte silinip gitmesinin mümkün olduğudur.

Bu nedenle sağduyulu ve politik düşünmenin zamanı geldi. Keza ölüler halinde yığılana ve Gazze harabeye dönene kadar, ellerindeki her şeyi sunan masum insanları öylece kurban etmenin de zamanı değil.

Ne yazık ki, sağduyulu düşünmeyi talep eden sesler gürültüler arasında kayboluyor ve hatta sapkınlıkla suçlanıyor. Ötekini mağlup ettiğini iddia eden bir “çılgınlık” içinde geleneksel ses politik ve duygusal seslere karışıyor. Bu sesler temenniden başka bir şey değil ve onları dillendirenler bir süre sonra birçok şoka maruz kalacaklar. Toplumların tanık olduğu büyük uluslararası değişimlerin ve dünyanın dikkatini çeken diğer çok düzeyli çatışmaların gölgesinde, dünyaya akılla ve düşünerek hitap etmeye, dünyanın destekleyebileceği kapsamlı bir milli proje ortaya koyma yoluyla mevcut küresel sempatiden azami siyasi fayda sağlamaya dikkat edilmezse, diğer fırsatlar gibi bu fırsat da kaçırılabilir. Ayrıca Batı'daki çatışmalar, davanın ötesine geçen yakın iç siyasi değişikliklere yol açabilir ve bu, bir daha tekrarlanmayabilecek bir fırsat. Peki, bu fırsat değerlendirilir mi?

Son söz; korkunç indirgemeci güçler, insandaki en asil şeyi tehdit edendir!