Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

İsrail’in durmaya niyeti yok

İster direniş olarak ister İran’ın kolları olarak görelim, Hizbullah ve Hamas'ın hakimiyeti olmadan Gazze ve Lübnan'da güneş yeniden doğuyor. Farklı bir sahne ve yeni bir gün başlamak üzere ve Filistinlilerin, Lübnanlıların, Arapların ve uluslararası düzeyde insani ve siyasi kayıpların azaltılması ve daha fazla çöküşün durdurulması için harekete geçmeyi gerektiriyor.

Sinvar'ın öldürülmesi ve Hamas'ın gücünün yok edilmesinin ardından, yılın başından bu yana krizin kötü yönetilmesi sonucunda, İsrail'in bugün düne göre daha güçlü bir konumda olduğunu görüyoruz. Artık rehinelere karşılık mahkumları serbest bırakma pazarlıkları yapmak ya da Kahire müzakerelerinde Gazze’nin yönetimi için önerilen uzlaşma çözümlerini kabul etmek zorunda değil. Masada artık Paris'in önerileri yok ve Philadelphia da dahil olmak üzere sınır kapıları ve geçişlerin nasıl yönetileceğini İsrail'e dikte edemezsiniz.

Hasan Nasrallah'ın ve Hizbullah liderlerinin çoğunun öldürülmesinin ardından artık Lübnan da kabul etmeyecek veya İsrail kendisinin talep ettiği ve Güney Beyrut banliyösünün reddettiği şeyin gerçekleşmesi ile yetinmeyecektir. O talep de İsrail'in sınırı geçmesini engelleme karşılığında füze fırlatılmasını yasaklayan ve Hizbullah savaşçılarının engellenmesini öngören 1701 sayılı Karardır.

Lübnan ordusunun sınırları koruma görevini yerine getirmesi ve Hizbullah'ın askeri rolüne son vermesi mümkün. Bu olmadan İsrail, önümüzdeki bahara kadar, yani Lübnan'daki son kaçak Hizbullah militanı da etkisiz hale getirilene kadar askeri operasyonlarına devam edecektir ve bu durumda da ülke Hizbullah sebebiyle yerle bir olacak, Hizbullah askeri ve siyasi açıdan son bulacaktır.

Hayır, savaş henüz bitmedi. Üçüncü bir cephede, yani Suriye'de ve dördüncü bir cephede yani İran’da yeni bir çatışmanın habercileri var. Hamas'ı bitirme ve Hizbullah'ın gücünün çoğunu yok etme başarısının ardından İsrail, Irak'a ve ardından Suriye'ye uzanan İran hattını ortadan kaldırmadığı sürece kendisine yönelik tehditlerin tekrarlanmasından korkuyor. Bu aşamada hedefi İranlıları Suriye'den çıkarmak olabilir. Bu açıklanmış bir politika olmasa da İsrail'de önerilenlerle birlikte, sahada yapılanlar da bunu gösteriyor. İşgal altındaki Golan'ın Suriye sınırına yerleştirilen mayınlar temizlendi ve BM güçlerinin buradan uzaklaştırılması talep ediliyor, bu ise İsrail’in askeri operasyon düzenleme niyetinde olduğunu gösteriyor.

Şam, Hamas ve Hizbullah'ın maceralarına karışmaktan kaçınarak basiretli bir politika izledi ve İsraillilere kendisini hedef almaları için hiçbir bahane sunmadı. Ancak Netanyahu ve hükümeti, İsrail’in çevresindeki İran tehditlerini sona erdirme kararlılığını ifade etti; bu da Hamas, Hizbullah ve Suriye'deki İran üsleri anlamına geliyor. Geçtiğimiz nisan ayının başında Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlenen saldırı, İranlıların çantalarını toplayıp Suriye'yi terk etmeleri gerektiğini belirten mesajdan başka bir şey değildi.

Onların barışçıl bir şekilde ülkeyi terk etmeleri Suriye hükümeti için kazanç olacaktır. İç savaş sırasında onların varlığına duyduğu ihtiyaç sona erdi ve İranlılar şimdi ona yük olmaya başladı.

Netanyahu her yöne ateş eden bir deli gibi görünebilir ama gerçekte hiçbirimizin başarabileceğini düşünmediği net hedefi olan, çizilmiş bir plan doğrultusunda çalışıyor. O plan da İsrail’in etrafını saran büyük İran bölgesel tehditlerini ortadan kaldırmak. Bu hafta İran'a saldırması bekleniyor ve Sinvar'ın başıyla yetinmeyecek. Saldırı gerçekleşmesi halinde İran'ı iki seçenekle karşı karşıya bırakacak; ya İsrail'in şartlarını kabul etmek ve Devrim Muhafızlarının dış faaliyetlerine son vermek ya da kendisi ve bölge açısından daha tehlikeli bir çatışmaya girişmek.