Bir keresinde Şarika Medya Forumu'na katılmıştım. Sunumum Lübnan basını ve etki alanı hakkındaydı. Kahire'deki Middle East bürosu müdürü Vefik el-Acuz'dan, cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın her gün Kahire'ye varır varmaz Beyrut gazetelerinin kendisine getirilmesini istediğini ve onları okuduğunu aktardım. Mısırlı bir gazeteci ayağa kalkıp şiddetle itiraz etti; Mısırlı liderin böyle bir şeyle ilgilendiğini söylemem onu dehşete düşürmüştü. Beyrut kimdi ki ve basını neydi ki Abdunnasır ona bu kadar önem versin? Bu olaydan bir süre sonra, Sayın Muhammed Hasaneyn Heykel'den kelimesi kelimesine alıntı yaparak, Abdunnasır'ın yatmadan önce okumak için Beyrut gazetelerini istediğini yazdım. Bunun üzerine bahsi geçen gazeteci Şarika'da “iftiralarıma nasıl karşı durduğunu” anlatan bir makale yazdı. Mısır'ın önde gelen gazetelerinden birini, sahibi Nasır'ın mirasının koruyucusunu kızdıran iki makale yazdığı için topa tuttu. Elbette, konuyu unuttum. Ancak kendiliğinden yayınlanan ve mesleki dürüstlüğümü doğrulayan tanıklıklar ve buna bağlı öfke hiç bitmiyor. Nitekim bu hafta da, merhum Lübnanlı siyasetçi Kazım el-Halil'in üç ciltlik anıları yayımlandı. İlk ciltte, Cemal Abdunnasır ile görüşmesini ve Lübnan basını hakkındaki sohbetlerini anlatıyor. Tüm alçakgönüllülüğümle, o sohbet metnini, mesleki dürüstlüğüme ikna olmasını umarak, yukarıda zikredilen meslektaşıma ithaf ediyorum:
“Tam tamına belirlenen saatte, büyükelçi ile birlikte Kubbe Sarayı'ndaydım. Vardığımızda, hemen büyük salona alındık ve Cumhurbaşkanı Abdunnasır'ı kapının yanında dururken bulduk. Bizi karşıladı ve baş köşeye oturmamızı rica etti, bana öncelik verme konusunda ısrar etti. Kendine özgü sıcak ve kibar üslupla bizi ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti tekrarladıktan sonra Cumhurbaşkanı bana sordu:
- Lübnan'da bana hâlâ hakaret ediyorlar mı?
-Bu kanaatinizde yanılıyorsunuz. Lübnan'da kimse size hakaret etmiyor. Aksine, herkes sizi takdir ediyor ve saygı duyuyor dedim. Sizi seviyor demedim çünkü çoğunun sevmediği kanaatindeydim.
-Ama her gün Lübnan gazetelerini okuyorum ve hakkımda neler yazdıklarını görüyorum.
-Belki de sizin için özetlerken ifadeleri çarpıtıyorlardır.
-Hayır, hepsini kendim okuyorum, en önemsiz ve en az popüler olanları bile. Sonra daha önce hiç duymadığım küçük bir gazetenin adını verdi ve ardından “ben bir de Amerikan gazetelerini okuyorum, diğer ülkelerin gazetelerini ise özetliyorlar” diye ekledi.
-Söyledikleriniz doğru olabilir, ama zatıalinize hakaret eden biriyle ilgili bir bilgim yok. Sizi ziyaret etmek, ki bu benim görevim, ayrıca beni ağırlama nezaketi gösterdiğiniz için teşekkür etmek istedim. Siyaseti, nedenlerini veya gazeteleri ve yazdıklarını konuşmak için burada değilim.
-Siyaset konuşmayacaksanız, neyi konuşacaksınız?
- Sayın Başkanım, sözlerim sizi üzmesin ve rahatsız etmesin diye siyaset tartışmamayı tercih ediyorum, çünkü açık sözlü olmam gerekirse politikalarınızı desteklemiyorum. Ama eğer izin verirseniz ve açık sözlülüğüme tahammül etmeye hazırsanız, siyaset konuşmaya bir itirazım yok.
- Açık sözlülüğünüzü nasıl hoş karşılamam ki, ben bilhassa politikalarıma katılmadıklarını söyleyenlerin açık sözlülüğünü sever ve hoş karşılarım, zira böylece bu politikaları desteklememelerinin nedenleri ve benden farklı olan görüşleri üzerinde durup inceleyebilirim.