Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Bir zalim olarak Orwell

George Orwell denilince akla hemen 20. yüzyıl edebiyatının en ahlaklı adamı gelir. Orwell, İspanya İç Savaşı’nda diktatörlüklere karşı savaşan bir yazardır.

1984 adlı kitabında Sovyet istihbaratının imajını yerle bir eden büyüleyici bir müelliftir. O, Kelile ve Dimne ya da Fransız La Fontaine masalları gibi dünya çapında ve tüm dillerde hala üzerinde çalışılan büyüleyici efsanesi Hayvan Çiftliği’nin yazarı kıymetli bir düşünürdür. Orwell Hindistan’da savaştı, Burma’da yaşadı, Paris’te evsiz ve çulsuz kaldı ve 2. Dünya Savaşı sırasında BBC için siyasi başyazılar kaleme aldı. Kendisi geçen yüzyılın en önemli İngiliz yazarı olmasa bile, kesinlikle en önemlilerinden biridir.

Bugün edebiyat çevreleri, yazar Anna Funder’ın Orwell’in ilk eşi Eileen hakkında yazdığı ‘Wifedom: Mrs Orwell’s Invisible Life’ adlı biyografiyi okuyunca büyük bir üzüntü yaşıyorlar. Funder, Orwell’in çok zalim bir adam olduğunu ve dokuz yıl boyunca kanser hastası olan eşini hiç umursamadığını anlatıyor. Daha da önemlisi Eileen, Hayvan Çiftliği’ni yaratırken onun ilk yardımcısıydı. Ancak hiçbir yerde bundan bahsetmedi. Eşinin ismini bir kez bile zikretmedi sadece ‘eş’ demekle yetindi. Pek çok eleştirmen, Hayvan Çiftliği’ndeki diyalog lezzetini yalnızca Eileen’e, onun mizah anlayışına ve romanın tamamına hâkim olan Stalin imajını teşhis etme becerisine bağlıyor. Eileen, 1936’da Orwell ile evlendi ve dokuz yıl sonra hastalandı. Orwell’a ilaç masraflarını yüklediği için kendisini oldukça küçük hissetti ve ona doğru olmayan mutmain edici mektuplar gönderdi. Orwell’ın ihmalinin yanı sıra pek çok ihaneti de vardı. Eşi bunu bilse de görmezden geldi.

Funder, gerçekle kurguyu birleştiriyor ve Eileen’in arkadaşlarına yazdığı geniş bir mektup koleksiyonunu temel alıyor. En baştan, milyonlarca okurun gözünde Orwell’in imajını parçalamayı amaçlamadığını, ancak sonucun değişmez olduğunu vurguluyor. Her halükârda, belki de edebi ya da kurgusal hafızada bile her şey artık çok uzaklaşmıştır. Peki zalim yazarlar arasında sadece Orwell mı vardı? Bu aynı zamanda Dostoyevski’nin ve Tolstoy’un eşi ile diğerlerinin de hikayesi değil miydi? Ancak buradaki fark, diğerlerinin Orwell’in yaptığı gibi saflığı iddia edip bunun reklamını yapmaması ve onun gibi, ağır işler denebilecek ofis ve ev işleriyle eşlerini sömürmeleridir. Unutulanların kaderi bu. Yazarın adı sonsuza kadar parlıyor ancak eşine uzun bir süre sonra hak ettiği değer veriliyor.