Kişilerin yılda bir veya iki kez kendisi ile buluştukları, tekrarlanan bir özel hadisenin yeniden gelmesi aykırı bir durum değil. Ama bu gelişin bazen bir öncekinden farklı olması da mümkün. Öncekinden daha parlak olabilir. Yahut ona eşlik eden bir yaranın acısı, tencerede kaynattıkları taşlar aç çocuklarının iniltilerini artık susturamaz hale gelince kendi açlıklarını unutan anne babaların incelmiş yüreklerinin bitkin düşmesi ile bir mutluluk esintisi için kıvranabilir. Yukarıdaki sözlerin Filistinlilerin bu yılki Ramazan ayı için tam anlamıyla geçerli olduğu söylenebilir. İsrail'in aşırılık yanlısı üçlüsü Binyamin Netanyahu, Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich’in önderliğinde, bırakın vicdan azabını, utanmadan uyguladığı eşi benzeri görülmemiş barbarlık sonucu Gazze Şeridi topraklarında yaşananlar nedeniyle bu yıl Ramazan, dayanılmaz bir acı ve hüznü beraberinde getirdi. Bu üç kişiden Bezalel Smotrich, “Dini Siyonizm” Partisi’nin lideri, Ben Gvir ise Filistin varlığının tamamen silinmesi çağrısında bulunan Haham Meir Kahane'nin en önemli takipçilerinden biri. Netanyahu’ya gelince, özellikle çocukların ve kadınların öldürülmesi konusunda hakkında en çirkin kibir ve inat vasıflarının kullanılacağı günümüzün en ünlü siyasetçi oldu.
Peki, boş midelerin acısını dindirmeye yönelik yaşanan eşi benzeri görülmemiş bir uluslararası yarışa rağmen, gerek çocuk, yaşlı ve genç kadınlar gerekse yaşlı ve genç erkekler olsun Gazze Şeridi halkı neden aç bir halde? Zira dünyada daha önce meydana gelen benzer durumlarla, daha doğrusu son 50 yılda dünyanın beş kıtasının çeşitli bölgelerini kasıp kavuran ve milyonlarca insanın hayatına mal olan daha şiddetli kıtlıklar ile karşılaştırıldığında gerçekten de Gazze halkını açlıktan kurtarmaya yönelik öne çıkan bir uluslararası acele var. Bu soruya cevap vermek için herkeste olmayan parlak bir dehaya sahip olmak gerekmiyor. Hayır, kesinlikle gerekmiyor çünkü cevap, Filistin'in durumunun benzersizliğinde saklı. Bu bağlamda, önde gelen bazı yazar ve düşünürlerin yanı sıra dünyanın zorlu krizlerine çözüm önerileri sunma konusunda öne çıkan isimlerin, son birkaç yıldır Filistin-İsrail çatışması konusu akademik araştırma, çalışma veya makale konusu olarak gündeme geldiğinde “Filistin meselesi” tabirini kullanmaya başlamaları dikkat çekici. Bu tanımlamanın, modern tarih boyunca Batı'nın Yahudiler ile ilişkilerinde yaşadığı kriz için kullandığı "Yahudi meselesi" ifadesinden kopyalandığı biliniyor.
O halde Gazze Şeridi halkının açlığına yönelik küresel ilginin kaynağında, gidişatındaki dönüşümlerin küresel güvenlik ile ilgili tüm karar alıcıları ilgilendiren bir çatışmanın parçası olan topraklarda yaşamaları mı yer alıyor? Evet, bu muhtemelen doğru bir sonuç. Bir yanda toprak, diğer yanda onun yüzlerce yıldır şahit olduğu savaşların tarafı olan bir halk olarak Filistin, sadece bir “mesele” değil, gerçek bir davadır. Dolayısıyla farklı yerlerde farklı metotlar benimseyen diğer işgal ve kurtuluş davalarının hiçbirine benzemez.
Yukarıdaki sözler, bir hadise gibi gözler önünde yaşanan mevcut gerçeklikten doğuyor. Bu gerçekliğin, kendisinden yüzyıllarca uzak geçmişin yıkıntıları üzerinde doğan yakın geçmiş dizisinin bir bölümü olduğu aşikar. Yukarıdaki sözler aşırı büyütmek ya da süslü sözler söylemek için söylenmediler, aksine Ortadoğu bölgesinin sahne olduğu ve küresel çapta uzun vadeli etkisi olan birçok dönüşüm onları doğruluyor. Ortadoğu’da yaşananların küresel çapta etkisi var çünkü burası, bir yandan coğrafi ve tarihsel açıdan, diğer yandan ekonomik potansiyel ve zenginlik açısından birçok kişinin dünyanın “göbeği” olarak gördüğü bir bölge. Bu durumda Başkan Joe Biden'ın, başkalarının açlara havadan yardım bırakarak haksız İsrail kuşatmasını kırmak için inisiyatif aldığını gördükten sonra Gazze kıyısında geçici bir liman kurmakta acele etmesi şaşırtıcı mıdır? Hayır, asıl şaşırtıcı olan, Netanyahu'nun, kurbanlarının devam eden zulmünden ve zorbalığından kurtulmasına yardımcı olmak için başkalarını ilginç gibi görünen yollar icat etmeye zorlayacak kadar zulmünde ileri gitmesidir.