İsrail'in İran'a yönelik beklenen saldırısı, İran içerisinde birden fazla coğrafi bölgeyi hedef alarak gerçekleşti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun umdukları ile karşılaştırmadığımız sürece kendisi sınırlı olmayan bir yanıttı. Saldırılar, İran'ın balistik füze programına ait mevzilere yönelikti ve normal şartlarda bu niteliksel bir darbe olurdu.
Belki zaman olarak koşullar farklı olsaydı, sezon ABD’de seçim sezonu olmasaydı ve Amerikan başkanının iştahı askeri bir karar almaya ve bunun yansımalarıyla uğraşmaya açık olsaydı, İsrail ile İran arasında büyük çaplı bir savaşa tanık olabilirdik. Peki ya İsrail, Netanyahu'nun intikam ruhu ile birlikte planına devam eder ve asıl hedefi olan nükleer tesisler gibi İran'daki daha hassas bölgeleri vurursa?
Saldırıda hedef alınmaya aday sahalar, Lübnan savaşında kullanılan füzelerin doğası göz önüne alındığında korunmasız olan yer üstü ve altı nükleer sahalardı. Hedefler arasında ayrıca siyasi nitelikte hayati öneme sahip alanların yanı sıra petrol yatakları ve rafinerileri, askeri komutanlar ve nükleer fizikçiler gibi önemli şahsiyetler de yer alıyordu. Bütün bu sahalar arasında nükleer programla ilgili her saha İran rejimi için kırmızı çizgi sayılıyor. Zira siyasi doktrinin özünü, bölgesel gücünün merkezini ve uluslararası varlığının ağırlığını temsil ediyor. İran,1980'lerin başında İsrail uçaklarının Irak'taki bir nükleer tesise hava saldırısı düzenlediği Opera Operasyonu'nda olduğu gibi, nükleer sahalarının hedef alınmasının programı başlangıç noktasına döndüreceğini biliyor. İsrail de barışçıl bir nükleer programının sadece birkaç ay içinde silahlı bir nükleer programa dönüşeceğini çok iyi biliyor.
İran'ın bu ayın başında İsrail'e saldırmasından, İsrail'in iki gün önce buna karşılık vermesine kadar, İran Dışişleri Bakanlığı, nükleer tesislerin vurulmasının herkesi etkileyecek doğrudan bir bölgesel savaşın habercisi olacağına dair açık mesaj vermek için benzeri görülmemiş bir aktivizm gösterdi. Bölge ülkeleri, Arap ve Körfez ülkeleri, İran'ın gayretli Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'ye, hedef ne olursa olsun İran'ı vurma fikrini gerilimi tırmandırıcı bir adım olduğu gerekçesiyle reddettiklerini bildirdiler. Bölge ülkelerinin bu olumlu tutumu İranlıları rahatlattı ve İsrail saldırısının ardından gelen kınamalar da bu tutumun doğrulaması oldu. Bu, komşuluğun en önemli ve etkili uluslararası ilişkilerden biri olduğuna dair İranlılar için bir dersti. Zira hiçbir ülke İsrail’in saldırısını gerçekleştirmek için hava sahasını kullanmasına izin vermedi. Bunun sonucunda İsrail, operasyonu gerçekleştirmek için yasadışı bir şekilde Irak hava sahasını ihlal etmek zorunda kaldı. Ancak denklemin formülünü ve dolayısıyla sonucu değiştiren önemli faktör, ABD'nin kapsamlı bir savaş ortamı yaratılmasını tamamen reddeden tutumuydu. Dünya, kolları kesmenin ancak baş da kesildiğinde bir faydası olacağını bilen Netanyahu'nun İsrail'in tüm düşmanlarıyla aynı anda yüzleşme planını tamamlamasını beklerken, Washington haftalardır Netanyahu hükümetine İran’ın saldırısına karşı saldırıyı ana saldırıya uydurması için baskı yapıyordu. Böylece Netanyahu ABD'nin ısrarlarına boyun eğdi ve büyük çatışma ertelendi. Peki, İsrail şimdi neyi bekliyor? Mısır'ın son girişimi her iki taraf için de tatmin edici. İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumlar ile rehineler arasında kısmi takas, çözüme yönelik önemli bir adım. Bu girişim başarılı olursa rehine krizi bitene kadar benzer girişimler devam edecek ve bu süre zarfında da İsrail ordusu Lübnanlıları Litani Nehri'nin kuzeyine itmiş olacak. Lübnanlı politikacılar dahil olmaya hazır olularsa tek taraflı ateşkes ilan edebilir ve devlet dışında her türlü silahlı tarafın silahsızlandırılmasını içeren 1701 sayılı kararın uluslararası bir güçle uygulanmasını talep edebilirler. Her halükârda Hizbullah'ın silahları artık geçmişte olduğu gibi İsrail için bir tehdit kaynağı değil. Tüm füze saldırıları ve İsrail içindeki ajanlarını bireysel operasyonlar gerçekleştirmeleri için harekete geçirmesi, Hizbullah’ın silahlı makinesinin maksimum çalışma sınırıdır.
ABD seçimlerine ve önümüzdeki dört yıl boyunca dünyanın en büyük ülkesinin bir sonraki başkanının kim olacağını öğrenmemize birkaç gün kaldı. Başkan kim olursa olsun, bir yıl öncekinden farklı bir Ortadoğu bulacak. Hamas, İslami Cihat ve en önemlisi parçalanan ana kol Hizbullah gibi silahlı hareketlerin zayıflamasıyla çatışma ve istikrarsızlığın en önemli nedenleri etkisiz hale getirildi.