Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Filistin ve iki devletli çözüm konferansı

İki halk için iki devlet; Filistin ve İsrail. İki devletli çözüm, Arap-İsrail çatışması için eski ve tekrarlanan bir öneridir. Arapların tüm Filistin'in kurtuluşu talebinden geri adım atmasına, Tel Aviv'in ise Likud Partisi ve bir arada yaşamayı reddeden ortaklarının arzuladığı tek, tek uluslu, tek dinli bir İsrail devleti çözümünden vazgeçmesine dayanmaktadır.

İki devletli çözüm, 1967’deki Arap-İsrail savaşı öncesinde Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze ve bunları birbirine bağlayan tarihi Filistin topraklarını içeren toprak koşullarını temel alıyor ve İsrail Devleti ile tarihi Filistin toprakları üzerindeki kontrolünün tanınmasını şart koşuyor.

İki devletli çözüm, en parlak haliyle dahi ne ideal ne de tamamen adil. Aksine, Filistin davasına karşı adaletsiz, zira Filistinlilere tarihi Filistin'in yüzde 22'sini, İsrail'e de yüzde 78'ini veriyor. Ne var ki, uluslararası alanda önerilen ve ülkelerin çoğunluğu tarafından kabul edilen gerçekçi bir çözüm. Fransa’nın BM’nin çağrısıyla, Suudi Arabistan-Fransa ortak başkanlığında ve uluslararası katılım ile yakın zamanda düzenlenecek New York Konferansı’nda ABD’yi iki devletli çözüme ikna etme çabaları ışığında, ABD'nin tereddütleri ve kararsızlıkları, İsrail ve Likud’un pozisyonuyla uyumlu.

İki devletin coğrafi boyutları bir yana, “iki devletli çözüm” Filistin-İsrail çatışmasını sona erdirmek için bir alternatif olmaya devam ediyor. Geri kalan önerilerse çözüm değil. Yahudi aşırılıkçılar, özellikle Likud Partisi ve takipçileri ne kardeşliğe veya barışa inanıyor ne de Tevrat toprakları (Yahudiye ve Samarya) olduğunu iddia ettikleri topraklarda bir Filistin devletini kabul ediyor. Moşe Dayan “Tevrat topraklarının hepsine sahip olmalıyız” demişti. Bir önceki “barış” anlaşmasında verdikleri Eriha şehrine gelince, kitaplarında ve dini kültürlerinde lanetlenmiştir: “Eriha'yı inşa etmeye kalkan lanetlenmiştir...” Biz Araplarsa Gılgamış, Ebu Zeyd el-Hilali ve Antere'nin  kahramanlıkları ile övünmeye devam ediyoruz.

Filistin davası hem Likud'un aşırılıklarından hem de Hamas'ın aşırılıklarından çok çekti. Her iki taraf da davayı kendi renklerine boyamaya ve ona kendi damgalarını vurmaya çalıştı. Hamas kendisini tamamen bir İhvan davasına dönüştürdü ve kendi örgütsel projesi içinde özelleştirdi. Filistin davası iki grup arasındaki çatışmada, İsrail Devleti'ni reddeden bir halkın işgal edilmiş anavatanı davasından, bir grup ve örgüt davasına indirgendi. Hamas'ın çözüm vizyonuna karşı çıkan herkes, Hamas perspektifine göre “direnişin” düşmanı olarak görüldü.

Karşı tarafta Likud Partisi tarihi Filistin'i (1948 öncesi) radikal bir parti ve ötekini, yani Filistinli Araplar, hatta Kenanlılar da dahil olmak üzere tarihi Filistin'in yerli halkını kovmaya inanan bir grup meselesi olarak ele aldı. Likud Partisi, birlikte yaşamaya inanan kutsal metinlere dair yanlış ve yanıltıcı bir okuma ile Filistin'i “vaat edilen topraklar”a ve “Tanrı'nın vaadi”ne indirgedi.

Likud Partisi her zaman iki devletli çözüme ve hatta İsrail'in komşu Arap devletleriyle savaşları sırasında işgal ettiği herhangi bir topraktan çekilmeye karşı çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Ayrıca işgal altındaki topraklarda yerleşim birimlerinin kurulmasını destekledi. Dahası Filistinlilerin tarihi Filistin'in kalan kısmında bir devlet kurma hakkını dahi kabul etmiyor. Bunun yerine kendi vizyonuna göre İsrail'in tüm Filistin ve Doğu Ürdün üzerindeki “hakkına” inanıyor. Öyle ki, “işgal edilmiş Arap toprakları”ndan “kurtarılmış İsrail toprakları” olarak bahsediyor.

Öte yandan Hamas da İsrail'in bir devlet olarak varlığını kabul etmiyor, bunun yerine onu sadece 1948'de Filistin topraklarını gasp eden ve işgal eden bir oluşum olarak görüyor. Likud ve yörüngesindekilerin aşırılığı bunu pekiştirmiş olabilir.

İsrail kimliğinin dayatıldığı Arap azınlık ile tek ve tamamen Yahudi bir devlet projesi ve hatta Kaddafi'nin “isim” olarak eşit şekilde bölünmüş tek “İsratin” (yarısı İsrail ve yarısı Filistin) devleti çözümü, gerçekçi olmayan çözümler ve zaten küçük bir coğrafyada gücüne ve silah cephaneliğine güvenerek ötekini dışlama, kovma yaklaşımı göz önüne alındığında sürdürülemez. Kaldı ki halihazırda İsrailliler, silah ve cephanelik açısından muazzam üstünlükleri nedeniyle Filistinlilerden daha üstün ve güçlüler.

O halde mesele bir Filistin-İsrail meselesidir ve gerçek adı da budur, Hamas-Likud meselesi değil, çünkü her iki taraf da dini kisveye bürünmüş iki siyasi partidir. Filistin-İsrail meselesi ne coğrafyayı çarpıtarak veya değiştirerek ne Hamas veya Likud'un ve onları destekleyenlerin zihniyetiyle, ne her iki taraftaki sivilleri bombalayarak, ne de Gazze'deki konut gökdelenlerini yıkıp sivilleri yerinden ederek ya da yerleşim yerlerini vurarak çözülmeyecektir. Savaşın başlangıcından beri şunu söyledik: “İnsan savaşla ya da diğerini öldürerek yaşayamaz.” Savaş, İsrail ordusunun hiçbir zafer veya hedefi gerçekleştiremediği bir aşamaya girdi. Ne direniş tamamen sona erdi, ne rehineler kurtarıldı, ne tüneller yok edildi ne de füzeler şiddetli İsrail savaşına yanıt olarak Tel Aviv'i vurmayı bıraktı. Sorun bunlar yerine, her iki tarafı da 1967 sınırlarına dayanan “iki devletli çözüm” konusunda ikna etmeye yönelik uluslararası dayanışma yoluyla çözülecektir. Likud'un savunduğu ve BM’nin göz yumduğu gibi, sınırları olmayan bir İsrail devleti yoluyla değil. Nitekim Filistin ve komşuları görmezden gelinirken İsrail tanınmıştı.