ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve ABD Başkanı'nın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Barack değil, Batıya yönelik Lübnan ve özellikle de Hristiyan göçü kapsamında 1900 yılında ataları Lübnan’ın Zahle şehrinden Batı’ya göç etmiş Lübnanlı bir ailenin oğlu. Bu arada, bu göçün yetmiş yıl sonra patlak veren iç savaşın sonuçlarıyla bağlantısı yoktu.
Barrack ailesi Zahle'de iyi bilinir ve bu isim, değerli bir Lübnanlı entelektüelin bana açıkladığı gibi, un ve değirmen işçilerini denetleyen kişi anlamına geliyormuş.
Arap Yarımadası'nda ve Maşrık (Levant) ile Irak'ın bazı vadilerinde, “Barrack” ismi hem çöl hem de kentsel nüfus arasında yaygın ve görünüşe bakılırsa develeri çöktürme, yani yere çökmelerini sağlamak ile de ilişkisi var.
Her iki anlama da yani hem un yapanları denetleme hem de develeri yere diz çöktürme anlamlarına da sahip olabilir. Trump'ın dostu olan bu Amerikalı iş adamı da isminin bazı özelliklerini taşıyor, zira Suriye, Lübnan ve Türkiye'deki durumu yerine oturtmaktan sorumlu. Barrack'ın bugün (Perşembe), Lübnan'a yapacağı ziyaret de bu bağlamdadır.
Batılı diplomatik kaynaklar, Şarkul Avsat’a, ABD Temsilcisinin misyonunun, Lübnan'ın İran-İsrail savaşının sonuçları konusunda tarafsızlığını korumasını sağlamak olduğunu söyledi. Kaynaklar ayrıca Hizbullah'ın sözünü tutmasını ve hükümete, bahane ne olursa olsun savaşa girmemesi yönünde verilen uluslararası toplum ve Arap tavsiyelerini dikkate alarak sözünü bozmamasını olduğunu belirtti. Hizbullah'ın silahsızlandırılmasına ek olarak, Lübnanlı başkanlara mesajında ilettiği şey budur.
Kaynaklar, hükümete ve Lübnan'daki yetkililere, Barrack'ın Lübnan liderliğine verdiği mesajla bundan sonra ciddi ve sorumlu bir şekilde ilgilenmeleri tavsiyesinde bulunuyorlar. Zira Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın göreve başlama konuşmasında da silahın sadece devlet elinde olması, İsrail ile İran arasındaki savaşın patlak vermesinden önce bile devlet dışında herhangi bir tarafın savaş ve barış konusunda karar almasının engellenmesi gibi konular yer almıştı.
Hizbullah daha önce kaynakları aracılığıyla, İran-İsrail savaşına dahil olmayacağını sızdırmıştı. Bu iki gün önce “İran kendisini savunuyor ve kimseden kendisini savunmasını istemiyor” diyen milletvekili Hüseyin Fadlallah tarafından da dile getirildi.
Bu örnek, İran'ın bölgesel kaybının derinliğini ve bölgede onlarca yıldır ördüğü ağların nasıl parçalandığını ortaya koyuyor. Bu ağın tacı Lübnan Hizbullahı ve tarihi Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'tı.
Bu nedenle, Lübnan'ı ve hatta Hizbullahı ve grubunu Tahran ve Tel Aviv arasındaki büyük savaşın ateşine atmakla meşgul olan herkesin, geçmişte Beni Haşim'in efendisi, bilge adam Abdulmuttalib'in, Mekke'yi işgal etmek ve Kabe'yi yıkmak isteyen zalim Ebrehe'ye söylediği söze kulak vermesi daha iyi olacaktır. Abdulmuttalib Ebrehe’ninki gibi bir güce karşı koyamayacağını biliyordu ve sadece kendisinin geçim kaynağı olan develerinin kendisine iade edilmesini talep ederek, şu ünlü sözünü söylemişti: Ben develerin sahibiyim, Kabe’nin de onu koruyan bir sahibi vardır!