Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Irak ve çevre ateşi

Bir keresinde, Saddam Hüseyin'in sarayında çalışan birisine, onun küfrettiğini duyup duymadığını sormuştum. “Hayır, küfretmek onun alışkanlığı değildi. Öfkelendiğinde susardı ama gözlerinde kıvılcımlar çakardı. Birini vatana ihanetle, hıyanetle veya kamu malını zimmetine geçirmekle suçladığında öfkesi korkunç olurdu” diye cevap verdi. Sonra ekledi: “Doğrusu, bir keresinde Irak'ın coğrafi konumundan şikayet ediyormuş gibi 'İran'ın Allah belasını versin, Türkiye'nin Allah belasını versin' dediğini duyduğumu itiraf etmeliyim.”

Saddam'ın coğrafi kader hakkındaki şikayetlerini bir kenara bırakalım. Ama gerçek şu ki, kader Irak'ı bölgesinde, sınırlarında ve çevresinde ateşin yoldaşı yaptı. Irak'ın komşusu Suriye ile ilişkileri her zaman zordu ve bazen alev almanın eşiğine kadar geliyordu. Saddam Hüseyin ile Hafız Esed arasındaki düşmanlık sürekliydi. Bugün de iki ülke arasındaki ilişki çok kapsamlı bir sınavdan geçiyor ve hikâye uzun.

Bağdat'ta, yakın zamanda yaşanan İsrail-İran savaşı sırasında Irak'ın “DEAŞ’ın Irak topraklarının üçte birini işgal ettiğinde oluşturduğundan daha büyük bir varoluşsal tehdit” tehlikesinden kurtulduğunu duyduğumda, Saddam'ın coğrafi kader hakkındaki şikayetini hatırladım. Irak, savaş uçakları ve füzeler hava sahasından geçerken, sınırları yakınında şiddetlenen savaş ateşine dahil olmaktan kaçındığı için bu tehlikeden kurtulmayı başardı.

Muhatabım bu kurtuluşu, yetkililerin ve milis grupların İsrail tehditlerini ve ABD'nin tavsiyeden uyarıya geçiş yapmasını ciddiye alması dahil olmak üzere çeşitli nedenlere bağladı. Bu faktörlere, İran'ın milis gruplardan savaşa girmelerini istememesini, aksine onları sakin kalmaya davet etmesini de ilave etti.

İsrail'in Lübnan'da sırlarını bilecek kadar Hizbullah’ın içine sızmış olduğunun, keza İsrail'in İran'a yönelik ilk saldırısında yine ne kadar içine sızmış olduğunun ortaya çıkmasının ardından, Iraklı grupların savaşın kendi kapasitelerinin ötesinde olduğunu fark ettiklerini söyledi. Muhatabım, Irak yönetiminin, İsrail'e yönelik “denetimsiz grupların” üç saldırı girişimini engellediğine de dikkat çekti.

Irak bir önceki sınavını, Halep'in Heyet Tahrir eş-Şam'ın eline geçmesinden sonra vermişti. İran o gün, Iraklı müttefiklerini Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'e yardım etmeye teşvik ediyordu. Mevcut hükümeti oluşturan Irak “Devlet Yönetimi Koalisyonu”, tüm bileşenlerinin katıldığı kapalı kapılar ardında bir toplantı düzenledi.

Bazı gruplar, “Suriye'de teröristlerin kontrolünün genişlemesinin sınırın Irak tarafına yansımaları olacağı” için müdahale konusunda istekliydi. Ancak grupların ağır silah sevkiyatına ihtiyaçları vardı ve İsrail'in hava sahasını kontrol etmesi nedeniyle bu imkânsızdı.

Daha sonra Irak ordusunun bu görevi üstlenmesi yönünde bir teklif sunuldu. Toplantıya katılanlar, bu hamlenin tehlikesine dikkat çekti ve ordunun katılımının Irak topraklarındaki Sünni-Şii çatışmasını yeniden alevlendirebileceği, kurumların parçalanmasına ve Bağdat ile Erbil arasında bir boşanmaya yol açabileceği belirtildi. Zorlu toplantının sonunda, diplomasi ve medya alanındaki çabalarla yetinme seçeneği öne çıktı.

Bağdat, Beşşar Esed'i Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyi kabul ettiğini açıklamaya ikna etmek için son bir çaba gösterdi, ancak Esed, ayrılışından bir gün önce Bağdat'ta dışişleri bakanları düzeyinde bir görüşmeyi kabul etmekle yetinerek bunu reddetmeyi sürdürdü. Ancak bu görüşme için de geç kalınmıştı ve iş işten geçmişti.

Iraklı bir gözlemci, Suriye durağını şu şekilde özetledi: “Bağdat'taki siyasi güçler Esed rejimi için pek gözyaşı dökmedi. O bir Baas rejimiydi ve mevcut Irak rejimi, Baas rejiminin korkunç yıkıntıları üzerine inşa edildi. Dahası, rejiminin Saddam Hüseyin rejiminden sonra ABD'nin ikinci hedefi olmasından korkan adam, binlerce Iraklının kanının dökülmesinden sorumlu. Esed rejimi, intihar saldırıları, bombalı saldırılar ve katliamlar gerçekleştiren binlerce radikali Irak'a getirdi.”

Ancak gözlemci, “Ahmed eş-Şara'nın Esed'in koltuğunda oturduğunu görmek, Batı'nın onu rehabilite etmeyi üstlenmesinden önce yıllarca bir Irak hapishanesinde kaldığını unutmayan Bağdat'taki gruplar için rahatsız ediciydi” diye açıklıyor.

Ayrıca, “Irak hükümeti değişikliklerle gerçekçi bir şekilde başa çıktı. Suriye ile güvenlik koordinasyonu ve dışişleri bakanları düzeyinde toplantılar mevcut. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani de Doha'da Şara ile görüştü ve bu nedenle eleştirildi. Yakın ve uzak başkentlere yaptığı ziyaretlere rağmen, kendisini yakın zamanda Bağdat'ta görmeyi beklemenin zor olduğu Şara'nın politikalarını Bağdat’ın yakından izlediği söylenebilir” diye ekledi.

Bağdat, özellikle Şara'nın İsrail ile çatışmadan çekilme kararı aldığına dair söylentileri yakından takip ediyor. Şara'nın bölgesel ve uluslararası destekçilerinin, İran ve Hizbullah'ın Suriye'ye geri dönmesini engellemesini ve Suriye'yi İsrail ile çatışma sözlüğünden çıkarmasını istediğini biliyor. Son nokta kesinlikle basit değil.”

Son aylarda Irak iki zorlu olay atlattı: Esed rejiminin devrilmesi ve İsrail-İran savaşı. Bu sıcak yaz aylarında ise kasım ayında yapılması planlanan parlamento seçimlerinin rüzgarları esmeye başladı. Tecrübeler, Irak'taki “seçim savaşlarının” hiç de kolay olmadığını gösteriyor.

Benzer şekilde, başbakanlar kulübü içindeki savaşlar da kolay değil, özellikle de Sudani'nin Şarkul Avsat'a seçimlere katılacağını vurguladığı göz önüne alındığında. Mevcut döneminde başlattıklarını tamamlamayı umduğu açık.

Seçimler kritik ve acil bir mesele ve Iraklılar, İran’da bir yangın daha yaşanmamasını ve Irak'ın parlamento seçimlerinden daha tehlikeli ve zorlu bir durumla karşı karşıya kalmamasını umuyorlar.