Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

İran'ın çıkışından sonra bölgedeki üç güç

Netanyahu tarafından yönetilen iki yıllık savaş, Ortadoğu'da jeopolitik düzeyde ve güç dengesinde önemli değişikliklere yol açtı. Ekim 2023 saldırılarının ardından İsrail, İran'ın vekilleriyle çatışmaktan onları ortadan kaldırmaya geçiş yapan farklı bir politika benimsedi. Bölgede, her biri kendi nüfuz ve güvenlik alanına sahip üç bölgesel güç dengeleniyor.

İsrail, yalnızca kendi güvenliğini savunmaktan ibaret eski politikasını terk ederek bölgesel bir oyuncuya dönüşme aşamasında. Şu anda üstün bir diplomatik veya siyasi güç olmaktan ziyade üstün bir askeri güç.

İkinci kazanan ise Türkiye. Bu durum, İran'ın denklemden çıkışının bir sonucu; İsrail, İran'ın varlıklarının çoğunu yok etti ve bölgedeki etkisini zayıflattı. İran'ın gerilemesinin yarattığı boşluk, iddialı güçleri cezbediyor ve Türkiye bu noktada Suriye üzerinden aktif. Bugün, Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren Biladü’ş Şam ve bölgedeki nüfuzunu kaybettiği bir asır boyunca benzeri görülmemiş bir bölgesel öneme sahip. ABD Başkanı Trump, Türkiye'nin bölgeye geri döndüğünü birkaç kez tekrarladı ve kendisi gerçekten de geri döndü, ancak farklı bir biçimde, ekonomik ve askeri bir güç olarak öne çıkan katılımcı bir bölgesel aktör olarak geri döndü.

İsrail, Lübnan, Gazze ve İran'daki üç savaşının ardından bölgesel bir rakip olarak yeniden doğdu. Ve bu savaşlar henüz bitmedi çünkü iki ülke, İran ve İsrail, uzun süredir devam eden çatışmayı sona erdirecek bir anlaşmaya varamadı ve bu da yeni çatışma olasılıklarını artırıyor. İsrail'i 7 Ekim'den önce bildiğimizden farklı görmeliyiz. Bugün önemli bir aktör. Başbakan Netanyahu bunu, yeni bir Ortadoğu olduğunu söyleyerek ifade etti. Dış Politika Araştırma Enstitüsü (FPRI) tarafından yapılan bir araştırma, İsrail'in girişimi -son savaşları ve Washington'un desteğiyle- üç ayaklı bir bölgesel sistemin şekillendiğini ortaya koydu: İsrail, Türkiye ve Körfez (Suudi Arabistan). Bu, İran ekseninin yenilgisinin ve Esed'in devrilmesiyle İran'ın Lübnan, Gazze ve Irak'taki vekil güçlerinin gerilemesinin yarattığı boşluğun doğal bir sonucu. ABD ayrıca Irak'tan da İran’a bağlı Iraklı milisleri silahsızlandırmasını talep ediyor. Geriye sadece günleri sayılı olabilecek İran yanlısı Husi milisleri kalıyor. Günleri sayılı olabilir dememizin sebebi, yerel Yemenli güçlerin, İsrail saldırıları sonucunda mali kaynaklarının ve askeri kabiliyetlerinin önemli bir kısmından mahrum kalan Husi milislerine saldırı hazırlıkları yapıyor olması.

Bu üç bölgesel güç merkezi, “önceki” güçten (İran) farklı çünkü yaymaya çalıştıkları bir ideoloji yok ve Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi onları çatışmaya itebilecek rakip uluslararası güçler tarafından desteklenmiyorlar. Türkiye'nin Kuzey Irak ve Suriye'de güvenlik alanında açık çıkarları ve Körfez'de yatırım çıkarları bulunuyor. Bu arada İsrail, Suriye'den başlayarak sınır güvenlik alanının haritasını yeniden çiziyor. Büyük İsrail çağrısı, Batı Şeria ve Gazze'den parçalar koparmaya ve sonra da ilhak etmeye devam etme bağlamı dışında gerçek bir siyasi proje değil. İlhak ise zorlu bir görev olmaya devam ediyor.

İsrail'in emellerini anlamak için henüz çok erken, çünkü 7 Ekim saldırılarının ardından verdiği sözleri yerine getirmekle meşgul. İzole bir kutupken, şimdi bölgesel ittifaklar oyununa katılmaya yöneleceğini tahmin ediyorum. İsrail, Riyad'ın daha önce Washington ile yaptığı müzakerelerde açıkladığı gibi, bir Filistin oluşumunun kurulmasını kabul etmeyi gerektiren bölgesel entegrasyonu reddetmeye devam ederse yeni politikasında başarılı olamaz. Yetmiş yıldır yaptığı gibi, sınırları içinde kendini izole edebilir, ancak aktif bir bölgesel oyuncu olmayı seçerse, Filistinlileri siyasi bir projeye dahil etmekten kaçamaz. Ayrıca, ezici zaferlerine ve bölgedeki tüm ülkeler kendisini tanısa bile, İsrail bunun kendisine uzun vadeli güvenlik ve istikrar getirmeyeceğini, Filistinliler için siyasi bir çözümün şart olduğunu biliyor. On yıllardır yaşanan olaylar bunu ispatlamaktadır.

Askeri açıdan İsrail, çıkarları ve politikaları için bir bekçi köpeği olarak ABD için önemli olmaya devam edecektir. Washington'un İsrail'e savaşın iki yılı boyunca çeşitli biçimlerde sağladığı ve 27 milyar dolar olarak tahmin edilen destek, büyüklüğüne rağmen Irak işgali ve savaşının maliyetiyle karşılaştırıldığında önemsizdir. ABD, Irak savaşının maliyetinin 1 trilyon dolara ulaştığını söylüyor. Washington, İsrail'i harcadığı her dolara değecek bir güç olarak görüyor. Zira Washington ve eksenine düşman silahlı gruplar olan İran, Hizbullah, Hamas, Esed ve Husileri darmadağın etti.

Ancak, bu zaferleri siyasi eyleme dönüştürmek, mevcut sorunları ele almadan kolay değil.