Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Güney Geçiş Konseyi, ayrılıkçılar kovanına çomak soktu

Birleşik veya parçalanmış olsun, Yemen üzerinde kalıcı etkiye sahip tek ülke Suudi Arabistan'dır. Daha az ölçüde de olsa, güney Yemen ile batı sınırını paylaşan Umman da önemli bir etkiye sahiptir.

Napolyon'un dediği gibi, coğrafya “siyasetteki tek gerçektir.” Büyük güçler de dahil olmak üzere birçok ülke krizlere müdahale edebilir, ancak kalıcı etki Yemen güçleri için en önemli faktör olmaya devam ediyor ve bu da coğrafyanın belirleyiciliğini teyit ediyor.

Güneydeki güçler de kuzeydeki güçler de geçici başarılar elde etmiş olsalar bile, güçlü kuzey komşuları olmadan siyasi hedeflerine ulaşamazlar. 1960'lardan ve Mısır müdahalesinden günümüze kadar tarihsel olarak hep böyle olmuştur.

Hatta tüm gücüne ve İran desteğine rağmen Husiler bile kapalı bir kabuk içinde yaşıyor. Husiler farklı; o ulusal bir Yemenli bileşen değil, ideolojik projesi olan bir İran vekili. Ve sonunda, İran ile ilişkilerinin, ortadan kalkmasına mal olabilecek bir yük olduğunu ve her türlü hayatta kalma şansının iç uzlaşmaya ve Riyad ile olan ilişkiye bağlı olduğunu fark etti. Stratejik olarak, istikrarsızlık yıllarca sürse bile, zaman komşunun uzun sınırından yana.

Coğrafyanın ötesinde, demografi de var. Krallıkta iki milyondan fazla Yemenli yaşıyor ve bunlar, ülkeleri için bir can damarı oluşturuyorlar; bu özel ilişki önümüzdeki on yıllar boyunca devam edecek. Bunlar, Yemen'in iç ve dış denkleminde sürekli ve kalıcı gerçeklerdir.

Güney Geçiş Konseyi'nin (GGK) paralel bir projesi var; bağımsız Güney Yemen devletinin yeniden canlandırılması. Başarısı iki koşula bağlı; Yemenlilerin kabulü, ki bu da güneydekiler de dahil olmak üzere tüm Yemenlilerin endişelerini ele alan uygun ve kapsayıcı bir siyasi öneri sunulmasını gerektiriyor. İkincisi ise Suudi Arabistan’ın desteği.

Bunlar olmadan, GGK fazla ilerleyemez veya uzun süre varlığını sürdüremez. Hatta Riyad ile olan ilişkiyle iç içe geçmiş olan güney birliği kavramını bile yerle bir edebilir.

Tekrarlanan krizler sonucunda, GGK'nin kalan üyeleri, ayrılık fikrinin kendisinden ziyade liderliğinin bir engel olabileceğini keşfedeceklerdir. Benzer bir durum, 1967'deki Suudi Arabistan-Mısır uzlaşmasının ardından kabile liderleri ve cumhuriyetçilerin birleşerek görevden aldığı Sana'daki Cumhurbaşkanı Abdullah el-Sallal döneminde de yaşanmıştı.

GGK liderliğinin yaptığı şey, askeri operasyonu sadece bir medya gösterisi olsa ve Hadramut sınırlarının ötesine uzanmasa da Hadramut'takiler de dahil olmak üzere muhalif güney güçleriyle eski yaraları yeniden açmaktan başka işe yaramayan bir kriz üretmekti. Askeri operasyon, ayrılık ve bağımsızlıklar kavramını genişletti ve şüphecilerin GGKnin sadece bir başka Husi projesi ve Yemen'in komşuları için tehdit olduğu yönündeki anlatısını destekledi.

GGK'nin, Başkanlık Konseyi'nde koltuk sahibi olması nedeniyle, meşru hükümetle daha iş birlikçi olması ve ona karşı isyan etmemesi bekleniyordu. Zira bu konsey zamanı geldiğinde ayrılık sürecini kolaylaştırabilecek yasal bir çerçeve oluşturuyor.

Ayrılıkçıların, devlet projesinin uygulanabilirliğine dair tüm dış ve iç tarafları, güç kullanarak değil, uzlaşma yoluyla ikna etmeye ciddi şekilde ihtiyaçları var. Eski Güney Yemen şehirlerinin, sadece ayrılığı kabul etmek yerine, gelecekteki yönetim sistemi konusunda anlaşmalarını da sağlamak gerekiyor. Zira bu durumda soru şu olacak: Yarın onları kim yönetecek? Bu, kuzey Yemen güçlerini devletin kriz kaynağı olmayacağına ikna etmeyi ve aynı zamanda iki komşu ülkeye de projenin güvenliklerine tehdit oluşturmadığı konusunda güvence vermeyi gerektiriyor.

GGK'nin bir süredir yaptığı ve yapmaya devam ettiği şey, güneydeki bileşenleri kışkırtmaktır. Bunların en büyüğü olan Hadramut'a ve el-Mahra'ya saldırısı, bu bileşenlerin ondan korkmasına yol açtı.

128 yıl boyunca Güney Yemen'i sömürgeleştiren İngilizlerden ders almalıyız. O dönemde dünyanın süper gücü olmasına rağmen, İngiltere bölgeyi kontrol altına almaya çalıştı, ancak bunun kolay olmadığını keşfetti ama sonunda başardı. Başlangıçta altı sultandan oluşan, daha sonra on bire ve ardından on beşe çıkarılan bir Güney Arabistan sultanlar konseyi kurdu. Anlaşmazlıkların çoğalması sebebiyle konseyi genişleterek üye sayısını çeşitli bölgeleri temsil eden 23 üyeye yükseltti.

GGK ve Başkanı Sayın el-Zubeydi, milislerine kendi şehirlerinin 48 katı büyüklüğündeki bir şehre saldırma emri vermeden önce, bunun ciddi sonuçlarını göz önünde bulundurmalıydı.

İdeal ve pratik açıdan GGK için en iyi seçenek, Başkanlık Konseyi ve onun meşru çerçevesi içinde faaliyet göstermektir. Bu çerçeve aracılığıyla ve diğer ilgili güçlerin onayını alması koşuluyla, güneyde bir devlet kurma projesini gerçekleştirebilir.