Mina Ureybi
2009- 2011 yıllarında Şarku'l Avsat'ın Washington temsilciliğini yaptı.
TT

Göç olgusu değişiyor mu?

Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinin nüfusu yalnızca 380 bin  olmasına rağmen geçen cuma günkü terör saldırısının trajedisinden dünyadaki yüz milyonlarca insan etkilendi. Zira kurbanlar ibadethanedeydi, silahsız siviller hedef alınmıştı, dolayısıyla -inancı ne olursa olsun- bunu duyan normal bir insanın etkilenmemesi, şok olmaması ve dehşete düşmemesi mümkün değildi. Ayrıca trajik olaydan etkilenen onlarca kurban ve yaralılar farklı milletlerden ve çifte vatandaşlık sahibi kişilerden meydana geliyordu. Filistinli, Iraklı, Afgan, Hint, Somalili ve hatta Yeni Zelandalı bu kişiler acımasızca öldürülmeden önce Christchurch'teki bir camide yan yana saf tutmuşlardı. Onları aynı safta birleştiren İslam dinine inanmış olmalarıydı. Öldürülenlerin ya da ebeveynlerinin çoğu, kendileri ve aileleri için daha güvenli ve daha iyi bir ülke bulmak için anayurtlarını terk etmek durumunda kalmışlardı. Ancak kendilerini yeni yurtlarında acımasız bir terör saldırısı karşısında savunmasız bir durumda buldular.
Bu arada Avustralyalı terörist Brenton Tarrant'ın bağlantıları araştırılıyor. Örgütlü aşırılık yanlısı gruplar ile bağlantısının olup olmadığına yönelik soruşturmalar da devam ediyor. Müslümanlardan nefret eden aşırı sağcı ideolojiden etkilendiği çok açık. Irkçılığın oluşumuna katkıda bulunan ve gittikçe artan nefret suçunu tetikleyen aşırı sağcı siyasi hareketler yeniden gözden geçirilmelidir. Batı ülkelerinde bu ideolojinin temel taşlarından biri de göçmenlerin mutlak anlamda reddidir. Bazı aşırı sağcı çevreler arasında bu nefret Arap ve Müslüman göçmenlere yöneliktir. Her ülkede ırkçılık farklı şekillerde tezahür etmektedir. ABD'de ırkçılık Latin kökenli göçmenlere yönelikken Batı Avrupa ülkelerinde Doğu Avrupalıları hedef alıyor. Aşırı sağcı ideoloji etnisite ırkçılığını göçmenlerin reddi ile birleştiriyor. Tarrant ve benzerleri, göçmenleri “istilacı” olarak görüyor. Çelişkiye bakın ki birçok mülteci ülkesini beyaz istilacılar yüzünden terk etmek zorunda kaldı.
Bazıları göçün küreselleşmenin ve modern dönemin alametlerinden biri olduğunu zannediyor. Fakat aslında göç, insanlık tarihinin önemli bir parçasıdır. En başta Hz. Muhammed (s.a.v) Mekke’den Medine’ye göç etmiştir. Ancak modern çağımız ve iletişim tekniklerimiz, göçmen haberlerini iletmeyi ve farklı kültürel ve etnik kökenler arasındaki farklılıkları daha da artırmayı mümkün kıldı. Göçmenlerin sayısı artmasına rağmen, dünya nüfusunun yalnızca yüzde 3,4'ünün göçmen olarak kabul edildiğini hatırlamalıyız. Göçün, toplumlarda önemli değişikliklere yol açtığının iddia edilmesi abartılı bir durumdur. Ancak göçmen sayısı artıyor, politik ve ekonomik kaos, milyonlarca kişiyi anavatanlarından yeni ülkelere sürüklüyor.
BM istatistiklerine göre göçmen sayısı 2000 yılında 173 milyonkenbu sayı 2010 yılında 220 milyona, 2017 yılında ise 258 milyona ulaşmıştır. İlginçtir ki 2017 yılında göçmenlerin üçte ikisi sadece 20 ülkede yaşıyordu. Bunlardan 50 milyonu ABD’deydi. ABD'yi en fazla göç alan ülkeler sıralamasında Suudi Arabistan, Almanya ve Rusya izliyordu. Bu ülkelerin her biri, göçmenleri cezbeden belirli bir gerçekliğe sahiptir. ABD, modern devletin kuruluşundan bu yana göçmenleri kabul ediyor. Suudi Arabistan da birçok sektörde kalifiye elemana ihtiyaç duyuyor.
Yeni Zelanda'ya yönelik göçe dair rakamlar çarpıcı bir tabloyu ortaya koyuyor. Ocak 2019’un sonuna gelindiğinde Yeni Zelanda’ya 151.600 göçmen geldi, 93.200’ü ülkeden ayrıldı. 2018-2019 döneminde toplam 58.400 göçmen Yeni Zelanda’da kaldı. Önceki yıla göre artış sadece 1.600 kişi oldu. Yeni Zelanda İstatistik Bürosu'na göre en fazla göçmen alınan beş ülke çeşitlilik gösteriyor. İstatistik Bürosu'na göre ülkeye 17.500 kişi Çin'den, 14.700 kişi Hindistan'dan, 8 bin kişi İngiltere'den, yine 8 bin kişi Avustralya’dan ve 7.700 kişi de Filipinlerden gelmiş.
Yeni Zelanda, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ile yaptığı sözleşme uyarınca yıllık bin mülteci alıyor. Ülkenin nüfusu İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana 4.79 milyona ulaşmasına rağmen yalnızca 35 bin mülteci aldı. Dolayısıyla sayılara ve istatistiklere baktığımızda aşırılık yanlısı ideolojiyi haklı çıkaran veya ırkçıların işine yaracak bir tabloyla karşılaşmıyoruz. Bu rakamlar, ikinci veya üçüncü kuşak göçmenleri içermiyor. Sayıları daha fazla olmasına rağmen onlar göçmen olarak kabul edilmemelidir. Fakat giyim tarzları ve kültürleri elbette ki farklıdır. Irkçıları ve aşırılık yanlısı tarafları rahatsız eden de budur. Bazıları mültecilerin göçmen sayısında önemli bir artışa neden olduğuna inanıyor ki bu doğru değildir.
Dünya genelinde 25,9 milyon mülteci var. Bunların çoğu Asya ülkelerindedir. Türkiye, 3,1 milyon ile dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda. Türkiye'yi 2,9 milyonla Ürdün, 2,2 milyonla Filistin ve 1,6 milyonla Lübnan izliyor. Bu rakamlar 2017 yılına ilişkin BM verileridir. Tüm bu istatistikler, göçmenlerin ve mültecilerin "istilasına" yönelik sağcı sızlanmaları geçersiz kılıyor.
Göç bazen bir tercihtir, bazen de koşullar kişiyi göçe zorlar. Göçün nedenleri çoktur, fakat özünde daha iyi bir fırsat yakalamak içindir. İş fırsatı ve eğitim imkanı bunlardan bazılarıdır. Özgürlüğün, düşünce ve fikir hürriyetinin olduğu bir ülkede yaşama fırsatı yakalamak da yine göç nedenlerden biridir. Bu fırsatlar halen var mı? Göç eden her anne veya baba bu kararı oğulları veya kızları için verirler. Hepsinin zihninde temel bir soru vardır: Çocuklarım için mümkün olan en iyi hayatı nasıl sağlayabilirim? Onlara göçten daha riskli ne sunabilirim?
Teröristler Müslümanları Batı ülkelerine göç etmenin bir seçenek olmadığı konusunda ikna etmek istiyor. Batı ülkelerinde yaşayan göçmenleri veya göçe hevesli olanları korkutmayı başaramamalılar. Zira uzay alanında çalışanlardan moda tasarımcılarına kadar göçmenlerle ilgili sayısız başarı hikâyeleri var.
Göçmenleri ve ev sahibi toplulukları nasıl destekleyeceğimizi düşünmeliyiz. Göç olgusu şüphesiz ki zamanla değişiyor. Ancak göçmenleri, gelecek kuşakları ve onların çocuklarını desteklemenin temellerini bugünden atmak gerekir.