Hasan Ebu Talib
TT

Cezayir halk hareketi, ordu ve güvenli bir çıkış arayışı

Cezayir’deki muhaliflerin tahminlerine göre milyonlarca Cezayirli gösteri yapıyor.
Bu arada önümüzdeki dönemde Cezayir'i yönetecek genel sahne ve anayasal çerçeve etrafındaki tartışmalar da giderek şiddetleniyor.
Böylece Cezayir birbirine bağımlı iki hareket etrafında ilerliyor; İlki, rejimin bir bütün olarak düşmesi gibi büyük bir taleple sahaya çıkan sokak hareketidir.
İkincisi ise oluşabilecek bir iktidar boşluğu konusunda uyarıda bulunan, ülkenin istenmeyen bir kaotik ortama sürüklenmemesi için düşüncelerini ortaya koyan politikacıların, hukuk ve anayasa profesörlerinin hareketidir.
Hem iktidar hem de iktidar dışındaki herkesin karşı karşıya kaldığı büyük ikilem, herkesin endişe ettiği siyasi ve kurumsal bir boşluğa sürüklenmeden, anayasal bir temele dayalı olarak, Cezayirlilerin ısrarla üzerinde durduğu bir değişikliğin ne şekilde sağlanacağıdır.
Son 20 yılda Cumhurbaşkanı Buteflika rejiminin sürekliliğinin temelini oluşturan sendikalar ve partiler arasında da görüş ayrılıkları ve çatlaklar artıyor, pozisyonlar değişiyor.
Bu pozisyon değişikliklerden bazıları, batmakta olan gemiden atlama girişimleri olarak görülüyor. Bununla birlikte, halk hareketinin bakış açısına göre, eski rejimin bütün kalıntıları gitmelidir, zira bu ülke insanlarına çok çektirdiler.
Herkes, "Artık yeter!" diyor.
Ortaya çıkan yorumlara baktığımızda, Anayasa'daki iki temel maddenin öne çıktığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı görevinde doğabilecek boşluğa ilişkin 102. Madde. Temsilciler Meclisi Başkanının hükümetin kurulamadığı 135 gün boyunca “Parlamentodaki İkinci makamı” devralmasını ve bu arada seçim çağrısı yapılmasını öngörüyor. Bu maddenin uygulanmasındaki problem, bu dönüşüm sürecini uygulaması gerekenlerin, halk hareketin taleplerine karşı çıkan Buteflika rejiminin önde gelen isimleri olmalarıdır.
İkincisi ise 7. maddedir. Halkın egemenliğini düzenleyen ve ülkeyi yönetecek, Anayasayı değiştirecek, mevcut anayasa komisyonlarının yerine geçecek ve yeni bir seçim yasasının çıkarılmasını sağlayacak, yeni cumhurbaşkanlığı seçimlerini yürütecek bir Geçiş Meclisi kurulmasını öngören bir maddedir.
Kurucu meclisin yeni bir anayasa yayınlaması gerektiğini söyleyenler var. Bu fikre karşı çıkanlar, devletin, toplumun ve kimliğin temelleri konusunda böylesi bir geçiş döneminde anayasa hazırlamanın, çözümden ziyade sorun yaratacağını savunuyorlar. Bunların hepsi daha önce çözülmesi gereken karmaşık problemlerdir.
Tüm anayasal içtihatlar, mevcut rejimin seçkinlerine belirli pozisyonlar öngörüyor ve halk hareketinin taleplerini yansıtan yeni seçkinlerin katılımını öngören bir içtihat bulunmuyor. Bu da ciddi sorunlara yol açıyor.
Anayasanın bazı maddelerinin eskisi gibi uygulanması, kitle hareketinin doğası ile çakışmaktadır. 2011 yılında aynı deneyimi yaşayan Arap ülkelerinden elde edilen tecrübelere göre, kitle hareketleri her zaman çeşitli unsurlarla karakterize edilir, öne çıkanlar; Taşkınlığa yatkın duyguların baskınlığı ki baskıların sonucu oluşur. Bu da, kısa sürede büyük değişiklikler yapma isteği ile bağlantılıdır.
İkincisi, kitlelerin artan taleplerini doğru bir şekilde yansıtacak önceden kararlaştırılmış bir liderin olmamasıdır. Kitlelerin isteklerini karşılayabilecek, devleti idare edebilecek güvenilir bir lider olması gerekir.
Üçüncüsü, ordu her zaman yerinde kalır, zira herkesin saygı duyduğu ulusal bir kurumdur, ancak her bir halk hareketinde ordunun tutumu farklı olmuştur.
Mısır'da, 28 Ocak 2011'de polisin sahneden çekilmesi üzerine Cumhurbaşkanı Mübarek'in kararıyla ordu sahaya indi. Ordu, güvenliği sağlamak, kurumları ve insanları korumak için sokağa indi. Tunus örneğinde ise ordu, halk hareketiyle karşı karşıya gelmedi, sadece devlet başkanının ülkeden ayrılması için baskı yaptı.
Libya’da kurumsal anlamda bir ordu yoktu, parçalı bir yapı vardı, her biri Kaddafi’nin oğullarından birinin emri altındaki askeri varlıklardı. Halk hareketi ile çatışmaya girdi ancak başarısız oldu ve rejim çöktü.
Suriye örneğinde ordu rejime sadık kaldı. Bazı birliklerin dağılmasına ve komutanların bazılarının silahlı muhalefete katılmak için firar etmesine rağmen ordu rejimin yanında durmaya devam etti.
Cezayir'de hiç kimse, işler yoldan çıktığında ordunun politik hareketleri kontrol etmedeki olumlu rolünü inkâr etmiyor veya görmezden gelmiyor. 1990'ların kanlı 10 yılında ülkeyi korumadaki rolü, vazgeçilmez bir kurum olduğunu kanıtlıyor.
Şu anda herkes ordunun tutumuna odaklanmış durumda, Genelkurmay Başkanı Ahmed Gaid Salah'ın her bir demeci tahlil ediliyor, ifadelerinde yer alan her bir sözcükten halk hareketine yakınlığı ya da uzaklığı anlaşılmaya çalışılıyor.
Ordunun politikaya müdahale etmemesini savunanlar bile orduyu kendi saflarına çekmek istiyorlar, halk hareketine karşı herhangi bir şiddetin veya müdahalenin olmadığı radikal bir değişimin arkasında durmasını ve bu meselede ağırlığını hissettirmesini arzu ediyorlar. Bu da ordunun tutumunun ne kadar önemli olduğuna dair ciddi bir göstergedir.
Orduların dönüşüm anlarındaki pozisyonlarını anlamak, iki şeyin bilinmesini gerektiriyor; ilki, Ordu anayasal kurallarla yönetilen profesyonel bir kurumdur. Ana görevi ülkeyi ve halkını korumaktır. Ayrıca herhangi bir kaosun engelleyicisi olarak, anayasal meşruiyeti sağlayan en önemli kurumlardan biridir.
İkincisi, ordu, vatandaşların siyasi değişim taleplerini desteklese dahi, anayasal çerçevede esas rolünü üstlenmeye de her zaman hazır ve isteklidir.
Mısır konusunda her iki şey de gerçekleşti: Ona verilen tüm sorumluluklar, o dönemin kıstaslarına göre meşru bir başkanın kararıyla oldu. Polisin dağıldığı ve Cumhurbaşkanı Mübarek'in istifa edip Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'ne sorumluluklarını devrettiği zamandan itibaren devletin yönetimini devraldı, 2012'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra iktidarı devretti. Daha sonra, ülkenin iç savaştan korunmasını sağlamak için Haziran 2013’te yeniden taraf oldu ve darbe yaptı.
Cezayir örneğinde işler daha karmaşık olsa da Mısır durumuna biraz yakın görünüyor. Genel anlamda durumu Mübarek senaryosu olarak niteleyebiliriz. Cumhurbaşkanı Buteflika'ya yakın çevreler, dördüncü dönemin son gününün yani iktidarı bırakacağı günün 28 Nisan olduğunu ima edip duruyorlar.
İktidar boşluğu oluşmaması için Yüksek Güvenlik Konseyi’nin ya da Cezayir Genelkurmay Başkanlığı'nın idareyi geçici olarak devralması bekleniyor. Zira Cumhurbaşkanı Buteflika’nın geçici hükümeti kurması için görevlendirdiği Nureddin Bedevi’nin yeni hükümet kurma çabaları çıkmaza girmişe benziyor.
Buteflika'nın saltanatının sonu sevinç yaratsa da ordunun iktidarın tepesinde olması endişe yaratıyor.
Muhtemel senaryoya göre Yüksek Güvenlik Konseyi veya Genelkurmay Başkanlığı, geçiş döneminde politikanın seyrini kontrol altına almak için, geniş siyasi katılımlı bir anayasa bildirisi yayınlayacak.
Mevcut anayasada büyük bir değişiklik yapılacak. Geçici başbakan muhtemelen halk hareketine yakın bir isim olacak.
Süreç, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile sona erecek. Burada Buteflika'nın planının bazı unsurlarının da uygulamaya koyulduğunu görüyoruz, Ancak yeni bir politik ve güvenlik ortamının gölgesinde…