Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Zuckerberg diktatörlüğü

Mark Zuckerberg’in eski ortağı Chris Hughes’in Facebook şirketinin parçalanması ve sahibinin gücünü azaltma çağrısı, ilk bakışta bir kıskançlık ya da düşmanlık olarak görülebilir ama temelsiz değil.
Zuckerberg, kendisinden önce hiçbir insanın eline geçmeyecek şekilde küresel ağın kontrolünü ele geçirmekle suçlanıyor. Facebook’un (dünyada her ay 2.5 milyardan fazla insan tarafından kullanılmaktadır) yanında çok kısa bir süre içerisinde milyarlarca kullanıcıya ulaşan WhatsApp, Messenger ve Instagram’ı da ele geçirdiğinde Zuckerberg, teknoloji devriminin doğurduğu bu istisnai durumu, bütün dev platformların sahiplerini devre dışı bırakmak için kullandı.
Zuckerberg resmi olarak Elysee Sarayı’na davet edildi. Saray’ın efendisi Macron, cumhurbaşkanları ile görüştüğünde yaptığı gibi danışmanları ile birlikte onunla görüştü ve sanki otorite ve prestij sahibi biriymiş gibi kendisi ile müzakarelerde bulundu. Geçtiğimiz yıl ise Facebook’un CEO’su üst düzey ABD yetkilileri gibi Kongre’de ifade verdi.
Otuzlarındaki bu genç, bir devletin bütçesine sahip, imparatorluğunun yıllık büyüme oranı Çin ve Hindistan’dan daha yüksek, yeryüzü nüfusunun üçte birinden fazlasının hesapları ve verileri onun elinin altında. Bu nedenle bir devlet başkanı ile bir araya geldiğinde, görüşme, sanki ikisi de eş konumdaymış gibi gerçekleşiyor.
Başlangıçta, pervasızlık ve cüretkarlık neredeyse Zuckerberg’in sonunu getirecekti ama zamanla sakin olma becerisini ve üst düzey diplomasi yeteneğini kazandı. Elysee toplantısına katılanlar, onun dikkatice dinleyip cevap verdiğini, sözlerini iyice tarttığını ve büyük bir tevazu gösterdiğini belirtti. İşbirliğine hazır olduğunu, ancak aynı zamandan kendisini görevini yerine getirmemekle suçlayan ülkelerden, kendi görevinin nerede başlayıp sona erdiğini bilmesi için ilk önce kendi yasama görevlerini yerine getirmeleri ve vatandaşlarının internet kullanımını düzenleyen yasalar çıkarmaları talebinde bulunduğunu ifade ettiler.
Facebook'un gizliliği ihlal etmek, kullanıcılarının verilerini sızdırmak, nefret ve aşırı radikalliğe teşvik eden içerikler ile mücadele görevini eksik yerine getirmek ve seçim sonuçlarını etkilemekle suçlandığı artık bilinen bir şey.
Liderlik rolünü oynamayı seven Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise sosyal paylaşım araçlarında, vatandaşların haklarının korunması ve ifade özgürlüğünü uzlaştıran yasalar ile ülkesinin bu konuda hem lider hem de diğer Avrupa ve dünya ülkelerine örnek olmasını istiyor. Ülkesinin yasalaştırılmış yeni bir ekonomi vizyonunun belirleyen tarafı olmasını istiyor. Bunun için de Zuckerberg’e sosyal platformlarında nefrete teşvik eden içerikten 24 saat içerisinde kurtulma imkanı veren bir yasa ya da ağır para cezası ödemeyi teklif etti.
İçeriklerle oynama konusunda uzman olan Mark’ın ise buna yanıtı hazırdı. İçeriği olduğu gibi bırakıp, etkisinin sınırlı olmasının sağlanabileceğini söyleyerek, ‘süre’ ve ‘etki’ adını verdiği şeyleri birbirinden ayırma çağrısında bulundu. Yani buna göre herkes istediğini yayınlayabilir ve bu paylaşım olduğu gibi kalabilir ama görülmez ve sınırlı bir şekilde paylaşılır.
Evet, her yıl yapay zeka araştırmalarına 22 milyar dolar (yani Fransız Ulusal Araştırmalar Merkezi bütçesinin 5 katı) harcayan Facebook,  paylaştığımız içerikle, istediğini yapma gücüne sahip. Siz düşüncenizin dünyaya açıldığını zannederken, Facebook’un akıllı programlarının, sizin düşüncenizin reklamını yapıp altın gibi parlamasını sağlama ya da boğma ve beşikte ölüme terk etme imkanı var.
Diğer bir deyişle dev sosyal platformlarının ve en başında da Zuckerberg’in nüfuzunu azaltmak, yakın bir zamanda gerçekleşmeyecek. Fransa’nın yayınladığı yeni rapor ise her Avrupa ülkesinde, sosyal medya ağlarının yasalara ne kadar uyduğunu, içeriklerin ne kadarını kesip kırptığını kontrol etmesi için bağımsız bir idari otorite kurulmasını öneriyor.
Aynı şekilde ABD’de Facebook ile Federal Ticaret Komisyonu arasında bağımsız bir gizlilik kontrol komitesi kurulması için müzakareler ciddi bir şekilde devam ediyor. Sadece bu da değil, gittikçe daha tehlikeli bir hale gelebilecek bu sınırsız özgürlüğü kontrol altına almak için Federal hükümetten bir görevlinin Facebook’ta görev yapması, hatta devlet yetkililerinin bizzat şirketin yönetim kuruluna katılmaları görüşülüyor.
Geriye ise şu ana kadar hiç kimsenin yanıt vermediği şu önemli sorular kalıyor;
Yayınlanmayı hak eden ile yapay zeka programları tarafından kibarca engellenecek içerikleri nesnel bir şekilde kim belirleyecek? Bu devlet gözetimi ve kontrolünün hedefinden saparak, sosyal platformları casusuluk ve beyin yıkama yerlerine dönüştürmeyeceğini kim garanti edebilir? Teknolojik becerileri ve yetenekleri ne kadar yüksek olursa olsun bir komisyonun ve -teknik açıdan hala şirketlerden daha az yetenekli olan- devletlerin, şirketlerin şeffaflığını ya da manipülasyonlarını takip edip kontrol etmesi mümkün mü?
2012 yılında Facebook’taki payını satan Hughes, eski ortağını tıklamalara ve getirdiği reklam ile milyarlara takıntılı olmak ve bunun için güvenlik, demokrasi ve ilkeleri feda etmekle suçluyor. Her gün yeni bir uygulamanın doğduğu ve rekabetin kızıştığı bir sektörde eski teknoloji devlerinin kazanımlarını korumaya çalışmamaları doğrusu aptallıktır.
Aynı şekilde hükümetlerin de ulusal güvenlikleri ile demokratik sistemlerde en hassas şey olan seçim süreçlerinin bile ihlal edilmesi konusunda sessiz kalmaları da deliliktir. Macron’un Zuckerberg ile görüşme konusunda acele etmesinin nedeni ise Avrupa Parlamentosu Seçimleri’nin yaklaşmış olması ve endişenin artmasıdır.
Şu anda durum çok sürrealist (gerçeküstü) görünse de oyun daha yeni başladı. Geleneksel hükümet otoriteleri ile yeni teknoloji imparatorlukları arasındaki çekişme, rollerin yeniden paylaşılması ve görevlerin düzenlenmesi için daha uzun yıllar sürecek gibi görünüyor.
Zuckerberg’in Facebook’un 3 şirkete bölünmesini öneren Hughes’e yanıtı; bundan çok daha akıllı olmalısınız, demokrasiyi korumak adına var olanı parçalamak yerine, yasalarınızı geliştirmeye ve kendi çıkarınıza kullanmaya çalışın oldu.  Geriye başarılı her yeni şirketi kendisine rakip olmaması için satın alıp ele geçirmesinin ardından Zuckerberg’e yöneltilen tekelcilik sorunu kalıyor.
Bu durumda sormamız gereken son soru da şu;
Bugün hangi yatırımcı, dünya vatandaşlarını en hassas yerlerinden yakalamış olan 4 platformun karşısında duramayacağını önceden bildiği bir şirketi satın alma ve geliştirme riskini üstlenir ki?