Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Âlimlerin görüş birliğine varması (İcma), kesin bilgi ifade etmez mi?

Kıymetli fikirler ortaya koymuş tabiat bilimciler her ne zaman felsefe alanında yazsalar veya felsefi sayılabilecek görüşler ortaya koysalar dikkatimi çeker. Bu alanla ilgili bilgim sınırlıdır. Fakat yazdıklarını okuyup bilgi edindiğim çok sayıda filozof, fizik alanından felsefeye geçiş yapmış kimselerdir mesela. Einstein, Carl Popper ve Thomas Kuhn bunlardan bazılarıdır. Bunlar dışında da bilim felsefecisi kimseler vardır.
Felsefe ve tabiat bilimi arasındaki ilişkinin ne olduğu sorusu zihnimi sürekli meşgul etmiştir, bu konuda yeterince bilgi sahibi olmamak bana acı veriyor ve bırakın bu soruya cevap vermeyi, konuya dair düzgün sorular sorabilecek durumda dahi değilim. Bugün bu konuyu girmeme neden olan Suudi kimyager Dr. Gade el-Mutayri'nin "Görüş birliğine (İcma) varmak bilimsel kesinlik ifade etmiyor" adlı bir makalesidir. Makalede, yüzlerce bilim insanının belirli bir konuda görüş birliğine varmış olmasının bu görüşü gerçeğe dönüştürmediğini kesin bir şekilde ortaya koyan Rumen asıllı Alman kimyacı Stefan Hell'in sorgulamaları incelenmiştir. Hell, “Ernst Abbe denklemi” olarak belirlenen sınırların ötesine (optik mikroskoptan nanoskoba) geçebilmiştir. Alman mucit Ernst Abbe 1873'te optik mikroskobun kabiliyetinin nihai sınırlarını icat etmiş biri olarak biliniyordu. O zamandan beri bu kuram, aksi ortaya konması mümkün olmayan objektif bir gerçeklik olarak kabul edildi. 
Hell, bilimsel çevrelerde alay ve dışlanmayla karşı karşıya kaldı, çünkü bilim adamlarının bir buçuk asırdan fazla süredir üzerinde fikir birliğine vardıkları bir görüşe yani "geçerli mantığa” aykırı bir iddia ortaya koymuştu. Ancak nihayet hak ettiği takdiri gördü ve 2014 yılında Nobel Kimya Ödülünü kazandı.
 Peki... Bugün bize bu analizler ne demek istiyor?
Her zaman şu soruyla karşı karşıya kaldım: Bir araştırmacı veya çağdaş bir düşünürün fikrini almak ve yüzlerce müfessir ve fıkıhçının asırlar boyunca görüş birliğine vardığı (İcma) bir görüşü terk etmek doğru mu? Bu soruda birbirinden tamamen farklı üç konu var. Bu yüzden tartışmayı devam ettirmeden önce, soru soran kişinin zihnini neyin meşgul ettiğini netleştirmemiz gerekecek. Belki de soru, yöntemle ilişkilidir, şu şekilde formüle edebiliriz: Ulemanın belirli bir görüş üzerinde hemfikir olması, o görüşe kesin veya objektif bilgi niteliği kazandırmaz mı? İkinci bir konu da söz konusu “görüş” dini bir hüküm hakkında olabilir. Diğer bir deyişle, dini bir hükmü açıklamak durumunda kalsam, bir veya birkaç kişinin görüşünü mü almalıyım yoksa çoğu âlimin üzerinde hemfikir olduğu görüşü mü tercih etmeliyim? Üçüncü konu, bilimin tatmin ediciliği veya psikolojik yansımasıyla ilgilidir. Bu durum şu soruda kendini ortaya koyuyor: Şayet dini hükümlere dair görüşlerin çeşitli olabileceğini ve zamana göre değişebilirliğini kabul edersek, bu, dindarlık için zaruri olan kalbi tatmini/huzuru zayıflatmaz mı?
Ben, din hakkında kafa yoran herkesin ilk iki konu arasındaki farkı anlaması gerektiğini düşünüyorum: Bilgi ve dini hüküm. Dini hükmü onlarca âlimden almak zorunda değilsin. Tek bir âlimden de alabilirsin ve bu seni kalbi anlamda tatmin edecektir. Tıpkı diğerlerinden daha az ünlü ve daha az deneyimli bir doktora gitmeyi tercih etmen gibi zira çalışma şekli ya da sorunlara yaklaşım tarzı seni daha fazla rahatlatıyor olabilir.
Bir görüş üzerinde hemfikir olmak (İcma), o görüşün bilimsel değerini arttırır ve daha tatmin edici hale getirir. Ancak, daha isabetli ve ileri bir görüşün olabileceği ihtimalini ortadan kaldırmaz. Güven vermek ve tatmin etmek davetçinin ve liderin rolüdür. İlim adamının rolü, güven verdiği düşünülen dogmatik düşünceyi dağıtmak, sorduğu sorularla “acaba” dedirterek şüphe çerçevesini genişletmektir. Dini konuda herhangi bir âlime tâbi olma zorunluluğumuz yok. Ancak dini veya farklı alanlardaki bilgimizi genişletmek için onu dinler ve istifade ederiz. İlmi de liderden ve davetçiden almak zorunda değiliz, zira onların rolü geleneği güçlendirmek, yani yerleşik düzeni takip etmektir. Yaratıcılığı veya yeniliği güçlendirme gibi bir rolleri yoktur.  Davetçi ve lider bizleri ne kadar tarihe taşıyorsa, âlim de bir o kadar bizleri geleceğe yönlendiriyor.