Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Yeni bir savaş çıkması halinde Suriye sahnesi

İdlib, Hama ve Halep kırsalı, sistematik bir şekilde şiddetli top ve hava saldırılarının yanı sıra iktidarın kontrolsüz saldırılarına maruz kalıyor. Saldırılar, köylerin, onlarca hastane, klinik ve okulların yıkılmasına ve yüzlerce sivilin ölmesine ve yaralanmasına ve binlerce insanın da varil bombalarından kaçmasına neden oldu.
İdlib çevresinde çatışmasızlığı ve silahtan arındırılmış bölge kurmayı içeren Astana ve Soçi anlaşmalarına ve daha da önemlisi uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler'in (BM) yaklaşık 3 milyon insanın yaşadığı bir bölgede yıkıcı bir savaş endişelerine rağmen savaş davullarının daha net ve daha gergin çalması dikkat çekici bir durumdur.
3 milyon sivilin çoğu, ya Şam, Humus ve Halep’ten göç eden silahlı muhalif gruplar ya da muhalif taraftarlardır. Kuşatma ve savaşın yanı sıra çözüm ve uzlaşma şartları nedeniyle hepsi de zorunlu bir şekilde göç ederek İdlib’e sığındı. Son vahşi saldırılarda 200 binden fazla Suriyelinin kaçması ve yerinden-yurdundan edilmesi, beşeri kalabalığın büyüklüğünü, savaşın devam etmesi halinde neler yaşanabileceğini ve sivillerin maruz kalacağı insani felaketin boyutunu göstermektedir.
İlk başta şunu söylemek uygun olacaktır: Savaş kararı Moskova’nın elindedir. Zira Moskova, Suriye meselesinde söz sahibi ve en güçlü taraftır. Rusya, belirsiz tutumunu halen koruyor.
Moskova’yı askeri çözüme teşvik eden ciddi dürtülerin olduğunu kabul edersek bu durum, Batı’yı mevcut vaziyet karşısında daha yumuşak olmaya ve yeniden imara yönelik ciddi adımlar atmaya sevk edecektir. Moskova’yı askeri çözüme teşvik eden dürtüleri şu şekilde sıralamak mümkündür: İslami cihat terörünü ve tehlikelerini yok etmek için İslami cihat karşıtı küresel ortama yatırım yapmak. Rejimin İdlib’i kontrol edip silahlı muhaliflerin son bölgesini ele geçirmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü gerçekleştirecektir. Zira Moskova, bu durumun ülkede nispeten istikrarı garantileyeceğini dile getiriyor. Aynı şekilde Moskova, İdlib’i Suriyelilere dikte etmeye çalıştığı siyasi çözüm yolunda son engel olarak görüyor. Rusya, İdlib’i küçümseyerek dünyanın karşısına savaşı bitiren, barışı hâkim kılabilecek ve siyasi çözümü gerçekleştirebilecek taraf olarak çıkıyor.
Fakat buna rağmen savaş seçeneğinin önünde göz ardı edilmemesi gereken birtakım engeller mevcut.
İlk engel, Türkiye’nin tutumunun yanı sıra askeri çatışmanın Moskova ve Ankara arasındaki geçici ittifaka, ikili anlaşmalara ve Suriye durumuna etkisidir. İtiraf etmeliyiz ki saldırı, Türkiye’ye ait askeri bir mevziiye ve iki gözlem noktasına isabet etmesine rağmen Türkiye’nin son çatışmaya karşı tepkisi sınırlı kaldı. Zira Türkiye’nin ana kaygısı, Kürt grupların etkisini azaltmaktır. Yine itiraf etmeliyiz ki Ankara, Suriye’nin geleceği konusunda siyasi rollerini sınırlandırmak için Kremlin’in Türk liderlerin emellerini engelleme ve askeri faaliyetlerini durdurma niyetinin farkında. Aynı şekilde itiraf etmeliyiz ki Türkiye; Rakka ve Halep savaşlarında olduğu gibi bu savaşa seyirci kalmayacaktır. Çünkü İdlib’in doğrudan Türkiye’yle sınır olmasının yanı sıra İdlib bölgesi, ulusal kantonu genişletmek için PYD'nin ilgi odağını oluşturuyor. Türkiye, kendi topraklarına yeni mülteci akınının gerçekleşeceğini düşünüyor. Türkiye, silahlı muhalif grupları güçlendirmek, savaşın süresini uzatmak ve savaşan taraflar arasında büyük kayıplara yol açmak için muhalif gruplara zırhsavar silahlar verebilir. Amaç ise rejim ve müttefiklerinin savaşı kazanmalarına engel olmak ya da yeni dengeler ve haritalar empoze etmektir.
İkinci engel ise hâkimiyetini genişletmek isteyen Suriye rejimi, bu savaşa girmek ve ilerleme sağlamak için beşeri güce artık sahip değil. Aksine savaş alanlarından gelen raporların işaret ettiği gibi Suriye rejimi, kendisini büyük kayıpların beklediğini düşünüyor. Ayrıca rejim kuvvetlerine bağlı unsurlar ve askeri gruplar, yaralıları, ölenlerin ailelerini ve yaşamlarını kapsayan ve sıkıntılara yol açan zafer acısını tattıktan sonra artık hendeklere geri dönmek istemiyor. Asi bölgelerdeki halk ve uzlaşma yanlısı unsurlar tarafından oluşturulan Beşinci Kolordu’nun öne atılması da bu gerçeği değiştirmiyor, aksine doğruluyor. Aynı zamanda Tahran’ın maruz kaldığı baskılara bağlı olarak, İranlı milislerin sayısının azalması da bu gerçeği teyit ediyor. Nitekim Tahran, sert ekonomik yaptırımların yanı sıra Suriye’deki rolünü sınırlandırma girişimleri nedeniyle milislerin masrafını artık karşılayamıyor.
Üçüncü engel, bu savaşa karşı çıktığını açık bir şekilde dile getiren uluslararası toplumun tutumudur. Uluslararası toplum, bu savaşın askeri ve insani sonuçlarının farkında. Zira bu savaş, yıkıma neden olabilir ve Avrupa’ya doğru yeni bir göç dalgasına yol açabilir. Washington’un savaş seçeneğini engelleme yönünde ciddi olduğunu gösteren işaretler mevcut. Aynı zamanda Washington, Moskova’nın Suriye’nin geleceğini belirleme noktasında bireysel hareket etmesini istemiyor. ABD, İran’ın ambargoyu kuşatmasına engel olmak ve bölgenin istikrarını garantilemek için Arap ve Batı ülkeleriyle daha fazla işbirliği olanakları yaratmak istiyor.
Dördüncü engel ise, Heyetu Tahrir eş-Şam’dan (HTŞ) binlerce savaşçının İdlib bölgesinde mevzilenmesidir.
HTŞ unsurlarının sığınabileceği başka bir yer yok. Bu savaş onlar için ölüm-kalım savaşıdır. Yani HTŞ unsuları, kendi varlıklarını korumak için hiç tereddüt etmeden her şeyi yapacaktır ve ne pahasına olursa olsun son kalelerini savunmak için tüm çabayı gösterecektir. Bu da savaşın uzun süreceğinin, yıkıcı, maliyetli ve kanlı olacağının habercisidir. HTŞ unsurlarına karşı yanmış toprak politikasını uygulamak da savaşın şiddetini azaltmayacaktır.
Suriye kanına karışan tarafların hedef, hesap ve egoist çıkar farklılıkları, İdlib’te kapsamlı bir savaşın çıkmasını engelliyor. Taraflar Suriye’ye, halkına ve hukukuna önem vermediği, uluslararası toplum ve BM gelişmeleri izlemekle yetindiği sürece bu durum, pek güven verici gibi gelmiyor.
Sanki uluslararası toplum ve BM, görevi bu felaketzede bölgede farklı terör türleri tarafından kuşatılan sivilleri kurtarmak değilmiş gibi hareket ediyor.